Kendisi inkar etse de otobiyografik olduğundan şüphe duyulan romanlarıyla oldukça tanınmış bir kadın yazardır Margot (Nicole Kidman).. Ergenliğin sınırlarına yeni girmiş oğluyla birlikte, bir zamanlar çocukluğunun geçtiği, çıktığı ağaçlarından in(e)mediği, şimdilerde kız kardeşinin oturduğu köy evine gitmek üzere trenle yol almaktadır..Kendisini çevresine, ‘ne sanat olsa yaparım abi’ adamı olarak tanıtan/gören işsiz bir adamla (Jack Black) birlikte yaşayan ve şimdi de onunla evlenmek üzere olan ‘öğretmen’ kız kardeş (Jennifer Jason Leigh), araları hiçbir zaman iyi olamayan Margot’ yu da düğününe davet etmiştir..

Margot, oğlu, kız kardeşi, onun kızı ve müstakbel kocası ve de çevreden gelerek -arada bir- onlara katılan dostlar, eski kocalar, sevgililerle falan, bu eski eve biz de misafir oluruz..Bu arada, -her göründükleri sahnede- filmin türünü bir anda korku-gerilime çeviren, acayip komşuları nasıl unuturuz..Tanıttığı küçük-büyük, istisnasız her kişinin -açık ya da gizli- en az bir adet psikolojik sorundan mustarip olduğunu bize gösteren bir bakış açısıyla bu film, -sanırım neşe vaat eden adından dolayı olsa gerek- hazırlıksız yakalandığım için başlarda oldukça abartılı geldi ve içimi sıkmaya başladı..Giderek filmin bütün kahramanları tüm doğallığı ve çıplaklığıyla arzı endam eyledikçe bu iç sıkıntısı üzerimden kalktı, ‘tarifsiz’ bir ferahlık vuku buldu..Aileye ya da dostlara bizden oldukça farklı bakan bir kültürü (Kesinlikle bizimkinden daha doğru ve doğal, ancak ister istemez yıkıcı bir bakış açısı bu..) göz önüne de alarak olan bitene baktığımda kendimize tutulan bir ayna idi gördüğüm.. Makyaj veya maskelerden sıyrılmış ancak tüm kiri ve pisliğiyle ortada duran, insan olmanın ‘doğal’ halleri idi beni rahatlatan sanırım..

Kusursuz olmak, -gerçekte- her insanın istediği ama ne yazık ki kimsenin tam anlamıyla -asla- gerçekleştiremediği bir ‘insani’ hedeftir..Hayatta mümkün olamayan, sinemayı, hayatı yansıtan bir ayna gibi gören bu filmde de gerçekleşmez..Önceki filmiyle senaryo dalında Oscar adaylığı da bulunan yönetmen Noah Baumbach, bu ‘ultra gerçekçi’ filmiyle, sinemanın olmazsa olmaz yasasıymış gibi, -en azından bazı- kahramanlarını hep bir ‘kusursuzluk’ zırhıyla kuşandıran klasik Hollywood sinemasına, güzelce bir nanik hareketi çekiyor..