sevgili günlük,bu sabah gene kendimi senin huzur ve şefkat dolu sahifelerine atabilmiş olmanın güdük sevincini yaşıyorum.sabah sabah iş arkadaşı denilen insanımsı yaratıkların yaptıkları gereksiz şaka ruhumda derin ve onulmaz yaralar açmış,memleket insanındaki “gür kaş” düşmanlığını anlama ihtiyacı hasıl etmiştir.her zamanki gibi bu sabah da iş yerindeki masama gelip yerimi aldığımda kurdelayla bağlanmış bir adet cımbızı ve aynayı masamın üzerinde buldum.kafamı kaldırıp kim tarafından bırakılmış olacağını anlama gayretim, etrafımdaki insanımsı yaratıkların “batılı” kıkırdayışlarına neden oldu.zira kaşlarımın ortasından burnumun alt kesimlerine doğru seyrelerek uzayan ve yüzümden bağımsız bakıldığında güneşe doğru kanat çırpan ikarusu andıran bu güzelim kaş tabakası,belli ki hızla batılılaşan iş arkadaşlarımı rahatsız etmişti.batılılaşan diyorum zira kıllarımızın bize hatırlattığı yegane şey doğulu bir toplum oluşumuzdur.ben de onlara inat ani bir refleksle çay söyledim, zira iş yerinde beni anlayabilecek tek kişi kaşları benimki gibi olan çaycı abdulvahap idi.abdulvahap ile çaylarımızı yudumlarken, bir kez daha batılılaşma ile kıllarımız arasındaki sıkı ilişkiyi ve tarihsel handikapımız olarak batılılaşma tutkumuzun bizi getirdiği son durumu görmüş ve anlamış bulunmaktaydım.her ne kadar bunu anlamama saik olan; çevremden, kaşlarımın ortasındaki bir tutam kıl yığınana yapılan tacizkâr baskılar olsa da yaptığım genel gözlemler, çağımızda artık kıllı insanın yeri olmadığı gerçeğine çok trajik bir biçimde ulaştırmıştı beni.bir dönem köy romantizmi ile kent realizmi arasına sıkışmış varoşun yağız gençlerinde, belki yeterince batılılaşmadıkları için, daha kıllı ve “orijinal” yurttaşlar görme şansına sahiptim.bu durum benim gür kaşlarımla barışık ve kardeşçe yaşamama,buna mukabil çevremdekilerin ise bu kılsal rahatsızlıklarını henüz tahakküm haline getirmemelerine yarıyordu.ne olduysa oldu ve biz batılılaştık!varoşumuzun ve ortasınıfımızın gittikçe “cillop” diye tabir edebileceğimiz kılsız ve müreffeh noktalara nail olması, benim hemcinslerim karşısında tuhaf bir sıkıntıya gark olmama neden oldu. “ee ne var bunda canım sorun mu bu?” denebilir.lakin sevgili günlük, şiddetle esen bad-ı garbın etkisiyle kendimi daha bir yalnız hissetmekteyim.ve bu hediye edilen cımbızla kaşlarıma yapacağım bir müdahele suratımı çok ifadesiz ve manasız hissetmeme neden olacaktır.eskinin kıllı starları bile yerini artık daha bebek yüzlü tiplerine bırakmış ve ben kendimi bu tarihi dönemeçte hangisinden yana tavır alacağımı şaşırmış durumdayım. hayır batıya oradan da fezaya gidecek olan çakıllı ve amansız yolda kaşlarımdaki verimliliği kısırlaştırmamın önemine inansam hiç sorun değil…memleketimin aydınlık yarınlarına feda olsun kaşlarım…ama mesele sanki, bizim orijinalliğimizden kaçıp gözümüzde muteber yaptığımız şeye benzeme çabamız gibi görünüyor bana:)