ateşsuyu üstünde yürürken, insan gökdelenler arasına gerilmiş ip üstünde gezen adam gibi duyumsar mı acaba diye düşünürken burada JB‘yi buldum, kafası hem kesinlikle daha iyi ğerlerinden; derken boş durmayıp bilgi görgü artırımı için ilerledim ve de Scotch Societyyle karşılaştım bir de dergi buldum.
kafama takıldı johnny walker’ın yukarıda sözünü ettiğim reklamını nette biyerlerde bulabilir miyim diye gezdim durdum bulamadım ama başka whisky sayfalarına rastladım biri, diğeri, bir başkası bunlar bitmez tabi ki:)
biraz deli biraz akıllı olmak lazımmış ideal blend buymuş:)
yorumlar
öğrencilik günlerinde sırf özentilikten, bi de para mı vardı o zaman nedir, bayaa bi içmiştim jb ama şu an yalvarsalar içmem diye düşünüyorum. ama şey geldi aklıma, hani şu koku meselesi. ilk kim demiş “tahtakurusu kokuyo bu” diye, ya da ne blym etrafta yoğun bi tahtakurusu kokusu varken “ya bi viski kokusu var alıyo musun sende” deniyo mudur acaba? denmiyosa da demek lazım.
haklısın
ben de böcekler üzerine çok kafa yordum bu sıralar muhtemelen de bu nedenle araştırdım whisky mevzusunu, bunu yazarken gözümün önünden geçen johnny walker reklamı (sinemalarda gösterilen reklam bir adamın bisürü nesildir ip cambazlığı yapar ve de biz adamı gökdelenler arasında yürürken izleriz) ile tek sırahalinde yürüyen böcek gruplarının belgesel görüntüleriydi bir de bilge karasu2nun “usta beni öldürsen e” öyküsü. tahtakuruları da teksıra halinde yürüyen, alerjik böceklerden biri; ısıran, kaşındıran iğrenç bir böcek cinsi. böcek düşüncesini toprak altına götürdüğümüzde ise cesetlerimizi yiyen böceklerle karşılaşırız bitmiş varlığımızı daha da tüketmeye çalışan, yolun sandığımız noktayı, ya da sonu olduğunu umduğumuz noktayla ilgili yanılgımızı yüzümüze utanmazca ve arsızca vuran “iğrenç”, “pislik” canlılar. de sade bu mevzuya oldukça sakin ve aklı başında yaklaşır öz’le ve özetle der ki; iğrenç yaratıklarız ama kendimizden, bedenimizden, ruhumuzdan iğrenmek bizi bi yere götürmez.