Aşağıdaki yazı Turkish Daily News gazetesinin 2 ocak, 2000 tarihli ve 364 sayılı Turkish Probe ekinde yeralan Nelleke M. v.d.Schoor-Basar’un Orhan Tekelioğlu ile yaptığı ropörtajın tercümesidir. Şu tartışmamızda link olarak vermiş, tercümesini yapacağımı söylemiştim. Nihayet vakit bulabilip bitirebildim. Hatalar yapmis olabirim. Birazda uzun oldu sanırım. Umarım okuyanlar çıkar.İfade Özgürlüğü Ve Seçim
Yeni cumhuriyetin Türk müzik tarihi beni her zaman etkilemiştir.Batı tarzı çok sesli müzikle popüler tek sesli müzik arasında büyük bir toleranssızlık olduğunu farkettim. Neden bu sorun hala mevcudiyetini devam ettirmektedir?Norveç’te Oslo’da ve İsveç’te Uppsala’da üniversitelerde ders vermiş, 1991’den bu yana Bilkent Üniversitesi siyasi bilimler fakültesi Kamu yönetimi bölümü üyesi olan Dr. Orhan Tekelioğlu’na göre en büyük problemlerden biri devletin batılılaşma politikası içinde vatandaşlarının hangi tür müzik dinlemeleri gerektiğine karar vermeye çalışması.Dr. Orhan Tekelioğlu Turkish Daily News gazetesiyle yaptığı ropörtajda yaptığı araştırmanın özetini sunuyor.Ne yanlış gitti?
Öncelikle birşeyin yanlış olduğunu söylemek doğru olmaz; yeni cumhuriyete entegre olmuş onun özelliklerini yansıtan bir müzik türüyle yeni cumhuriyeti sağlamak projesi çok problemliydi diyebiriz. Unutmayalım ki Türkiye geriden gelen bir ulustur. Aslında bu manada iki Avrupa ülkesi geriden geliyor. Birtanesi 1905’te birliğini ilan etmiş Norveç diğeri 1923’te cumhuriyete geçmiş Türkiye.Yeni bir ulusun kendine has bir ulusal kimlik oluşturma tarzı olmalıydı, ve seçtiği yeni kimlik Doğu’nun Batı olması fikriyle bir öncesine karşı meydan okumalıydı. İşte bu kimlikler çatışmıştır. Anlaşılabilir.Şu dikkat çekicidir ki eski Osmanlı politikacı seçkinleriyle anlaşmak zorunda kalan yeni Cumhuriyetin politik liderleri, aynı seçkinlerle kültürel alanda bir ortaklığı reddedip seçimlerini yeni ulusun yüksek kültürlü kesimini yaratama amacı güden, mevcut oluşumu değiştirecek kurumlar yönünde yaptılar.Özetle kuruluş yıllarında Türkiye’nin liderleri modern Türk kimliği yaratmak istediler. Biran önce Türkiye’yi 20. yüzyıla taşıyıp korumaya almak istediler. Anadolu’nun tarihi göz önüne alındığında geçmişinin ve kültürünün nasıl inanılmaz bir kompozisyon oluşturduğunu görürüz ve sahip olduğu homojenik kimliğiyle modern bir millet birliği kurmak isteyen liderlerimiz için ne kadar sorunlu olduğunu anlayabiliriz.Yapmak istediklerinin bir milli birliğe ulaşmaktan başka birşey olmadığı nettir. İşe başladıkları en önemli devrimlerden biride müzik reformuydu. Bir Türk müzik tarzı yapılandırılmaya çalışılıyordu. Aynı zamanda başka devrimler oluyordu. Dil devrimini örnek verebiliriz. Bu dönemde edebiyatta herhangi bir reform yapılmamış olması ilginç değil midir? Neden dil devrimide önem verilirlen edebiyat önemsenmemiştir? Ve neden müzik seçilmiştir?Fark etmiş olduğum çok enterasan bir gerçekte seçkin kesimin müzikten bahsederken, müziğin çoğunluk için olması gerekliliğini dile getirmiş olmalarıdır. Halkın müziği yaratılırken bu görüşte birleşmişilmişti.O zamanki liderlerimiz müziğin propaganda tarzında olmasını istemişlerdi. Elbette insanlar doğru müziği dinlemeliydiler.ÇOK SESLİ
Yeni seçkin politikacılar Türk dinleyicilerinin, Batılı dinleyicilerin çokta sahip oldukları çok sesli müzikten hoşlanacaklarını umdular. Bu beklentilerinin etrafında yapılandırılan yeni kültür politikaları ile zamanla milletin içinde büyüyecek bir çok sesli müzik zevki oluşturacaklardı. Batı tarzı yetiştirilmiş Türk sanatçılar ve üstün yetenekli besteciler sayesinde sevilen eski Anadolu melodileri zamanla çok sesli bir çizgide yeniden bestelenecek ve millet zamanla çok sesli müzikten hoslanacaktı. Başka değişle o zaman ki müzik çoğunluğun müziği değildi.MÜZİK VE OSMANLI
O zamanların müziği çoğunluk için değildi; aslında Osmanlının müziği bir tür oda müziğiydi, çok küçük bir grup tarafından seslendirilen, küçük orkestralar için yazılmış eserlerdi. Değişime uygun değildi. Yeni neslin izlediği yola uygun bir müzik yaratmak istiyorlardı, mesela bir ordu marşına.Neden ilk denemelerin Türkiye’nin ordusunu Batılılaştırmak için yapıldını şimdi anlıyorum. Müzik dilinden konuşursak Batı görgüsüyle ortaya çıkmış modernize ordunun yürüyüş yapması için bir tempoya ihtiyacı vardı. II. Mahmut 1826’da sonunu Avrupa tarzı askeri bandosu mehterin başına İtalyan orkestra şefi Giuseppe Donizetti’yi getirmekle hazırladı. Donizetti yıllarca hizmet etti ve sınırlı repartuarıyla italyan tarzı marşlar besteleyerek sorunu ele almaya çalıştı. Doğu-Batı sentezi olmaktan uzak bu marşlar acele olarak ordunun bir bölümünü yürütmeye yönelik yazılmıştı. Askeri orkestranın Cumhuriyet dönemi çok sesli müzik bestecilerine en büyük katkısı ilgilendikleri işaretleme sistemi üzerine oldu. Gerçekten marşlar yazılı formata geçmekle kalmadı‚ Donizettinin çabasıyla bu batı tarzı milli müziğin sivil gruplarca benimsendiği görüldü. Üstelik sıkça verdikleri konserlerle‚ yeni çok sesli müzik besteleriyle Donizetti ve korosu saray halkının kültürel yaşamında etki bıraktı.Bir milli müzik yaratırken önem verilen etmenlerden biride müziğin tanımıydı. Gerçek müzik çok sesli olarak tanımlanmıştı. Neden? Çünkü batı tarzıydı ve yeni Türkiye Cumhuriyeti batılı olmalıydı. Buraya kadar milleti kendi imajıyla oluşturmanın anlaşılabilir ve işe yarar bir proje olduğunu görebiliriz. Bununla birlikte yeni cumhuriyetin liderleri kendi kültür uyarlamalarında popüler müziğe akla yatkın bir yer bulmada başarısızlığa uğradılarçMüzik sadece sosyal yapının yüksek kademelerine ait olmamalı aynı zamanda çalışan kesimede ait olmalıydı. Halkın müziği diye tanımlanan müzik toplumda uygun bir yer bulmalıydı. Böylece toplumun belli bir bölümünü kendi sanat formlarından yoksun bıraktılar.Yeni hükümet toplumu tek bir parça olarak gördü. Herkes halk için uygun olduğuna inanılan müziği dinlemeliydi. İşte kesinlikle problemin özü buydu. Ne olduysa burada oldu, bu bir çeşit direnmeyle karşılaştı, ben buna içten gelen bir çeşit direniş demeyi tercih ediyorum. Yeni müziğe bir asilik yapıp eski müzik geleneklerine inatla bağlandılar. Bu dönemle ilgili edebiyat eserlerini okuduğumuz zaman yeni hükümetin insanları nasıl eğitmeye çalıştığının ve insanların buna karşı nasıl direndiğinin garip hikayesiyle karşılaşırsınız. Şunu söylemeliyim ki bu hiçbir zaman hükümete yapılmış direk bir tepki değildi; her zamanbaşka tarz müzik dinlemek isteyen, geleneksel veya dini müzik eğitimlerini bırakmak istemeyen kimselerin benimsediği dolaylı bir direnişti.Cumhuriyetin başlangıcında İstanbul’da ve Anadolu’da varlığını sürdürebilmiş iki ana müzik türü vardıç Saray müziği ve halk müziği. Sarayda icra edilen müzik ikiye ayrılıyordu; Sanatçılarına ve bestecilerine bağlı olarak klasik ve popüler. Sanatçıları ve bestecileri göz önüne alındığında CTAM farklı bir kültür içeriyordu. Bu haliyle yüksek seviyeli ev kozmopolitti.POLİTİK SEÇKİN KESİM
Politik kesimin geleneksel müziğe hassaslığı ve bu yönde batı tarzı reform yapılanması içerisinde olduğunun ilk belirtisi 1913 yılında kurulan, CTAM’ın cekirdek kadrosunu oluşturan Darül Elhan’ı, Doğu müziği subesini 1926 yılında kapatmalarında ortaya çıktı. Zaviyeleri ve tekkeleri kapatan yasa aynı zamanda dini müzik yelpazesinde özel yeri olan tekke müziğinede bir darbeydi.Yeni hükümetin getirdiği kültür politikaları ülkenin müziğine yıkıcı etki yaptı çünkü Osmanlı tarzında yetişmiş, yeni konservatuardan bilgisi olmayan mevcut müzisyenler sadece tek sesli müzik icra edebiliyorlardı. Mesleki olarak tamamen farklı bir düşünce yapısına sahiptiler fakat devlet onları hayatlarını idame ettirebilmeleri için müziklerini popülerleştirmeleri yönünde zorladı. Tam olarak Osmanlı müziğinden yeni bir şarkı söyleme ve çalma geleneği yaratma çabasını görüyoruz. Ama gerçekte onlar kendi müziklerini oluşturdular.Yeni seçkinler güç kaandıkça aradığı batı reformu fikirlerini daha fazla empoze etti. Örneğin 1934’te geleneksel Türk müziğine radyoda yasak kondu. Çok sesli asil batı müziğinin basit örnekleri halka öğretilmek amacıyla sadece radyoda değil vapur gibi, balo salonları gibi halka açık yerlerde çalınmaya başlandı. Radyodaki yasak 20 gün sürdü. TRT yasağı daha ayrıntılı ve tahammül edilebilir bir kontrol sistemiyle değiştirmeyi başardı. Bunun adı aslında sansürdü (halada devam etmekte). TRT, frekanslarında çalan müziği hem içerik hemde yapı olarak yönetti. Bu sırada batı tarzı eğitim veren devlet konservatuarı kuruldu. Dinlenebilir Batı müziği çalan çok sesli orkestralar bedava halk programları düzenlediler.TÜRK POP’UNUN DOĞUŞU
Kulağa yönelik olmaktan uzak, daha çok eğlencelik müziği bütün dünya sayısız örneklerle bağrına bastı. Cumhuriyetin ilk yıllarından beri müzik popülerliğini korudu. Şehirliler için en popüler tercih şarkıydı. Bu sırada müzik tarihi baştan alınırsa çok ilginç gelişmeler oluyordu. 1948’de politik nedenlerin etkisiyle yasaklanan Arap filmlerinden geri kalan 150 tanesi (çoğunlukla Mısır) Türkiye genelinde sinemalarda gösteriliyordu.Bu filmler ve müzikleri çok çok meşhurdu ve 1938’de Arap şarkı sözlerini yasaklayan otoriteleri kaygılandırdı. Bu yeni bir aşamayı tetikledi. Bütün şarkılar Türk şarkıcılar tarafından ana temeları hissedilecek biçimde yeniden düzenlendi. Bu en azından devlet politikaları yüzünden işsiz kalmış birçok Türk sanat müziği sanatçılarına çalışma olanağı doğurdu. Dönemin önde gelem müzisyeleri Saadettin Kaynak, Münir Nurettin Selçuk ve Vecdi Bingöl.50’lilerde Kaynak Türk Sanat Müziği’nde ‘özgün’ olarak adlandırılan tarzı aldı, 30’lu 40’lı yılların Arap filmleri müziklerinden etkilenmiş, Türk Sanat Müziği içinde ‘fantazi’ olarak adlandırılan tarzda yenıden şekillendirdi. Münir Nurettin Selçuk ve Vecdi Bingöl birlikteliği bir çok popüler fantazi şarkılar doğurd, daha önemlisi sıradan Türk dinleyicisinin müzik zevkinde büyük değişikliklere yol açtı. Şehir merkeslerınde yaşayan yetenekli Osmanlı mirası takipçisi müzisyenler çalışmalarını devletin kültürel politikaları sonucu popülerleştirmeye zorlandılar. Bu tarz Doğu-Batı sentezi yapmaya çalışan cumhuriyetin müzik alanında en büyük engeli olacaktı.Kaynak’ın öncülüğünü yaptığı ‘özgün’ yaklaşımı Türk Sanat Müziğinde yaygın tarz oldu. Müzeyyan Senar, Zeki müren ve diğerleri sayesinde tamamen köklü bir hal aldı. 50’lerde Türkiye NATO’ya girilmesi, Marshall yardımının gelmesiyle daha çok batılılaştı. Hollywood filmleri gösterilmeye başlandı ve sosyal değişim rüzgarları sonucu köyden şehire başlayan göç Türk Sanat Müziğine yeni dinleyiciler getirdi. Köylü geçmişleriyle elit olmayan dinleyiciler şehir düzenindeki gazino kültürünü çoktan almaya hevesliydiler. Bütün bunlar olurken, Türk sineması kendi dramatik geleneğini geliştiriyordu. Anadolu’da gösterilen filmlerle ‘özgün’ kentlere kasabalara yayılıyordu.Batılılaşma süreci şehirli dinleyicilere 60’lı yıllarda yeni popüler müzik seçenekleri verdi. Popüler Avrupa ve Amerika şarkılarının Türkçe sözlerle söylenmesi düzenlenmiş müziği yükselişe geçirdi ve TRT tarafından kuvvetle desteklendi.Aynı zamanlarda başka bir tarz şehir merkezlerinde kendini göstermeye başladı; Politik görüşü olan kişiler tarafından icra edilen, Türk film müzikleriyle batı müziğinin sentezi olacak şekilde biçimlendirilmiş Anadolu pop’u. Anadolu pop’uyla düzenlenmiş müziğin arasındaki tek ortak yön elektronik enstürmanların kullanılmış olması ve çok sesliliktir. Genel olarak Batı müziği ensturmanları ve kısmi olarak elektronik enstürmanların kazandırdığı ses Orhan Gencebay’ın ve onu takip eden Arabesk şarkıcıların ve bestecilerin ilgisini çekti. Arabesk çok hızlı bir şekilde gazino kültüründe yerini buldu. Arabesk, diğer deyişle ilk doğal Doğu-Batı sentezi ürünü Türk sanat müzisyenlerinin çabaları ve hünerleriyle ulaşmış oldu. Arabesk kelimesi yüksek kesim entellektüellerin bakış açıları sonucu ortaya çıkarttıkları bir kelimedir.ARABESK
Arabesk ilk görücüye çıktığında, entellektüeller ve yüksek kültürlüler tarafından yoz diye adlandırılarak kınandı ve TRT’de bir şarkı bile çalınmadı. Aslında bu arabeske yapılmış kurnazca bir yasaktı. Hükümet destekli muhalefet 70’li yılların en popüler müziği olmasını engelleyemiyecek ve Güneydoğu halk ezgilerini icra edip halkın günüllerini fethetmiş Zeki Müren’den İbrahim Tatlıses’e bir çok popüler sanatçının arabesk kaset yapmaktan başka seçeneği kalmayacaktı. Geçtiğimiz 100 yılda müzik gelişmelerine baktığımız zaman Türk Pop’unun ve arabeskin, arabesk doğrultusunda bir noktada birleştiğini görüyoruz. Başka bir değişle arabeskin istilasını. Arabesk tarzı artık popüler denen tarzı belirliyor. Bütün meşhur sevilen Türk pop şarkıları alaturka melodi içeriyor. Emrah gibi arabesk şarkıcıları Türkçe pop söyleyebiliyor ve İbrahim Tatlıses gibi arabesk şarkıcıları yüksek devlet kademelerinde kabul kazandı, basbakanlık resepsiyonlarında bazen çalması isteniyor.Önemli olan şey, Türk müzik geleneğinin müzisyenleriyle, tarzıyla, aynı zamanda dinleyicileriyle Türk pop’unu kendi anladıkları senteze göre yaratmış olmasıdır. Ölü olan birşey (sonradan yaratılmış Türk geleneklerine uygun olmayan milli müzik) müziğin hayattaki gücü ve kültürel alandaki kökleriyle direnmiş olmasıdır.buda baska bir kaynaktan turk muzik tarihi