Kütahyada geçirdiğim iki koca yıl boyunca sevgilimden çok istanbulu özledim. Şarkıda söylendiği gibi soba dumanı kokan loş sokaklarını bile.. Bir başka şarkıda geçen eminönüde balıkekmek yemenin keyfi, şairin dediği gib sigaramı boğazın ciğerine üflemek, düşlediğim, hasret kaldığım yapamadığım, hayalini kurduğum şeylerdi..

Bayram ve dönem arası tatillerinde eve özellikle trenle geliyordum. Haydarpaşa garından İstanbula adım atmak Türk filmlerindeki gibi bir giriş yapmak bavulumu yere bırakıp boğazın suları arasından Sultahmet ve Ayasofya’nın silüetini görme çabaları.. herkes vapurda alt katlara inerken ben gavur ölüsü gibi bavulumla üst kata tırmanıyordum.. Kütahyada kız kesiyorken şimdi İstanbulda Kız Kulesini kesiyordum.. Soğuktan buz kesmiş ellerimle uyku mahmuru gözlerimi yoğuşturur gözlerimde çapakları temizlerdim.. Trenin sallantısı beşik olur uyuturdu bizi kaloriferlerin bozuk olmadığı zamanlarda..

Duvarda asılı paha biçilmez bir tabloda, yok satan bir romanda yaşamak gibidir.. Her saniyenin ayrı bir mucize olduğunu anlayabilenler çok azdır bu şehirde.. Bugün yine o mucizelerden birini yaşayadım 20 dakika süren vapur yolculuğu süresince.. Neden ve nerden geldiğimizi ne için yaşadığımızı unutup nerede yaşadığımız sorusuna odaklandım 20 dakika boyunca.. Yine üşümüştü ellerim, yine sigaramı içmeme izin vermemişti rüzgar. Ben rüzgara küfrettikçe cevaben daha sert esti. Bu sefer üfleyememiştim boğazın ciğerine dumanımı.

Hiç bir şey düşünmememenin verdiği huzurla vapurun arkasında bıraktığı köpüklere dalmışken birden ölüm yeri ve şeklimizi seçme şansımızın olsaydı eğer boğazı seçeceğim geldi aklıma. Sonra ölüm yeri ve şeklimizi seçme şansımızın olduğu bu hakkı Allah’ın bizi irade sahibi bir varlık olarak yaratmasıyla verdiği kanısına vardım. Evet artık hiçbir engel kalmamıştı. Bu dünyaya gelirken bize sormamışlardı ama bırakıp gitmek için ufak bir aralık bırakmışlardı. Bu bize Allah’ın ne kadar cömert olduğunu göstermezmiydi ?

Eskiden olsaydı “intihar haramdır” deyip çoktan çıkmıştım bu kaosun içinden ama ne eski vardı ne eski ben. Bu düşünce bana uçağın icadında “Allah uçmamızı isteseydi bize kanat verirdi” iddiaları kadar asılsız ve saçma gelmeye başlamıştı. Allah sana kanat vermemişti ama kanatsız uçabilmen için akıl vermişti. Yazı yazman, uçak, gemi bina inşa etmen için verilen aklınıda gerektiği yerde ve zaman da kullanmak yaradana şükretmenin başka yolu değil midir.

Tüm bunları yaklaşık 4 dakika içerisinde 3 sigara berbarinde düşünmüştüm. Evet kendime intiharı geçerli kılmıştım. Ama bunu yapmam için geçerli bir sebebim yoktu hala ve olmayacaktı hiçbir zaman. Hiç inişli çıkışlı bir hayatımın olmadığı gibi sınıfın en sessiz çocuğu rolüne bürünüp herkes gibi olma çabasıyla geçecek ömrüme devam kararı aldım.

Herkes gibi alınan savaş kararlarına saygı gösterecek, lüks semtler ile merkeze uzak semtler arasında otobüs kalitesi ve tarife dengesizliğinden rahatsız olmayacak, vatan borcumu ömrümün 18 ayını verekek ödeyecek, vergi borcumu ödediğim bedelin yüzde 18 fazlasınını vererek ödeyecek ve seçim sandıklarında en renkli bayrağı olana ve en yüksek sesle propaaganda yapana oyumu verecek, bunların karşılığında bizim mutluluğumuz ve huzurumuz için çalıştıkları için devletime ve milletime şükredip evimde rahatça ayaklarımı uzatıp Reha Muhtarı izleyeceğim.