Son zamanlarda çıkan Hollywood filmlerinde bir şey çok belirginlik kazanıyor. “Hannibal’ın” daha ötesinde korku filminden ayrı olarak “Saw” denilen sadistlik ve psikopatlık örneğinin “I-IIIIIIV” dizi halinde verilmesi.Daha sonra “28 Weeks After, The İnvasion, I am Legened” gibi bütün dünyayı kuşatan bir hastalığın insan nesline neler yaptıkları. İnsan varlığının yeryüzünden kayboluşu.Hedonoizmle beraber bütün değerlerin ayakaltına alındığı “American Pie”(Amerikan Pastasının) “I-IIIIIIVV” dizi halinde sunulması. Bu tarz filmlerinde dünya sinemalarında gişe rekorları kırması beni düşündüren oldu. “Nerede Rüzgâr Gibi Geçti”nin saflığı diye sormaya başladım.Son zamanlarda izlediğim birkaç İran filmi içime su serpti. “Baran”(Yağmur) “Bir Afganlı kız çocuğunun erkek kılığında

inşaata çalışarak ailesine bakmasının dramını anlatan bu filmde aşkı, sadakati, emeğin değerini, Afganlı mültecileri, hayatın zorluğunu görebiliyorsunuz. Heaven of Children”(Cennetin Çocukları)

filminde fakir bir ailenin iki kardeşinin bir ayakkabıya olan ihtiyaçları öylesine güzel dramatize edilmiş ki insan kardeşliği, aile bağlarını, yoksul insanın dünyasını tanımaya çalışırken, burjuva insanlara acıyor.Bu iki film muazzam oyuncu kadrosu ve milyonlarca dolar bütçe ile hazırlanmış filmler değil sadece Sait Faik Abasıyanık’ın hikâyelerinde geçen sıradan insanı anlatan içten eserler.