Hep eleştiri, hep eleştiri…Hiç düşünüyor musunuz kendinizi? Acaba ben ne yapıyorum diye. Anne – babayı, arkadaşları, sevgiliyi, patronu, hükümeti hep eleştiririz. Hep niye böyle yapmazlarda, böyle yaparlar diye yapılan, ardı arkası kesilmeyen eleştirilerimiz. Peki aslında biz bu bireyler değil miyiz, eleştirdiğimiz arkadaşımızın da bizi eleştirdiğini düşünürsek aslında eleştirilen biz değil miyiz? Annem neden böyle yapıyor derken, “anne ve babanız bu çocuk niye böyle yapıyor” diye eleştirilen biz değil miyiz? Neden bu yasayı çıkartılar diye eleştirdiğimiz hükümetimizin, aslında “bu yasaya da millet tepki verecek değil ya” diyerek tepkisel eleştirilen biz değil miyiz? Peki ama bu kadar eleştiren ve bu kadar da eleştirilen biz kimiz?Biz kimiz derken tarihsel gerçekleri veya gerçek olmasını istediğimiz olayları sormuyorum.Karşımızdakini eleştirirken konu hakkındaki yeterliliğimizi düşünmeden konuşan bizler, kendimizi olayın içinde düşünmeden konuşan, duyduğumuzun, gördüğümüzün nedenini – nasılını düşünmeyen bizler; her şey göründüğü gibi basit ve sademidir, yoksa gördüğümüz gibi karışık ve anlaşılmaz mıdır?Yaptığımız her eleştiri aslında etten, kemikten yapılmış bizlerin iç dünyasından çıkmaz mı? İç dünya dediğimiz bu dünya da nasıl bir yer acaba, orda da yıldızlar, gezegenler, galaksiler mi var? Yoksa sadece kendimizle baş başa kaldığımız, kendimizle kendimizi konuştuğumuz bir dünya mı? Bu dünyada kendimizle yeterince konuşuyormuyuz, yeterince kendimizi eleştiriyormuyuz acaba? Ya da şöyle sorsam, kendimizle konuşuyormuyuz hiç!Bol bol konuşmalıyız aslında kendimizle, neler anlattığına kulak vermeliyiz, hiç durmadan eleştirmeliyiz kendimizi. Eleştirilerimizle törpülemeliyiz kendimizi. Ancak böyle ulaşabiliriz sade ve basit düşünmeye, ancak böyle vazgeçebiliriz düşünmeden fûtursuzca yaptığımız eleştirilerden.Bu değişim sayesinde içimizdeki gezegenler, yıldızlar, galaksiler daha bir sistemli çalışmaya başlayacak. Kendimizle olan eleştirilerimiz bitipte dışa döndüğümüzde, aslında gördüklerimizin o kadarda karışık ve anlaşılmaz olmadığını keşfedicez. Kendilerine küs olan insanları, kendi galaksilerini kuramayan insanları törpülemeye başlıyıcaz.Bilgenin de dediği gibi; “İnsanlar çakıl taşları gibidir, birbirine sürtündükçe güzelleşirler.”
yorumlar
” <em>insanların dişi olanları pek makbuldur</em> ” Onnupro 2010
<blockquote>Bu değişim sayesinde içimizdeki gezegenler, yıldızlar, galaksiler daha bir sistemli çalışmaya başlayacak.</blockquote>şu cümleye takılıp kaldım. benim içimde galaksiler mi varmış.
yazarın içsel dünyası çok karmaşık
evet, sanki yarası var, kafası karışmış gibi.
galanthus o konuya yazar da takılmış bak<blockquote>İç dünya dediğimiz bu dünya da nasıl bir yer acaba, orda da yıldızlar, gezegenler, galaksiler mi var?</blockquote>
ciğerim önce sormuş, sonra da böyle bir şey olduğuna kanaat getirmiş demek ki. ama ben dikkatsiz, görememişim, anlayamamışım.
hep eleştri hep eleştri nereye kadar buraya kadar mı. yahu iç boşalmalarımızı da tutarlı yapsak daha sağlıklı anlardık sizi dedim ve kaçtım.
<blockquote>Bilgenin de dediği gibi; “İnsanlar çakıl taşları gibidir, birbirine sürtündükçe güzelleşirler.”</blockquote>
hangi bilge ki bu sürtünmeden yana
hintli bir bilge olabülür!
ya da bilge adlı bir şahıs. bilge’nin günlüğünden alıntı da olabilir:)
sürtünme aşınmayı beraberinde getirir, arada kayganlaştırıcı şeyler olması gerek
<blockquote>” insanların dişi olanları pek makbuldur ” Onnupro 2010</blockquote> muhahahahahhaha bayıldım (az sonra kimse bana muhahahha ne demek demesin lütfen)
<blockquote>Peki aslında biz bu bireyler değil miyiz, eleştirdiğimiz arkadaşımızın da bizi eleştirdiğini düşünürsek aslında eleştirilen biz değil miyiz?</blockquote> demiş yazar.Ah bu hükümeti eleştirenler!… Yahu hiç düşünmezsiniz, ‘ulan hükümet de bizi eleştirirse ne kadar yüzümüz kızarır’ diye. Yaaa… Eleştirmeyin kardeşim hükümeti. Sonra içinizdeki galaksi ya su kaynatır, ya meme yapar.
kara delikleri duymadın zaar