R. L. Gregory 52 yaşında görme yetisine kavuşan bir doğuştan körün hüzünlü öyküsünü şöyle anlatır:

“S. B. etkin ve zeki bir kördü. Omuzundan tutarak kendisine kılavuzluk eden bir dostuyla bisiklet gezintileri yapıyordu: Geleneksel beyaz bastonunu sık sık bırakırdı. Basit aletlerle çeşitli nesneler yapmaktan hoşlanırdı. Yaşamı boyunca görülen dünyayı tasarımlamaya çalıştı; yaşamı boyunca biçimini olabildiğince canlı hayal ederek damadının arabasını yıkamıştı. Gözlerinin göreceği günü tutkuyla bekliyordu.”

“Sonunda ameliyat edildi ve ameliyat başarılı oldu.”

“Ne ki, bu başarıya karşın, öykü acıklı bitti. Gözlerindeki bandaj açıldığı anda, cerrahın sesini duydu. O yana döndü, ama belirsiz bir biçimden başka birşey algılayamadı. Sesin ardında bir yüzün olması gerektiğini anlıyordu ama onu göremiyordu. Nesneler dünyasını öyle bizim gözlerimizi açar açmaz gördüğümüz gibi birdenbire görmüyordu. Birkaç gün sonra gözlerini kullanmayı öğrenebildi. Hastanenin koridorlarında dokunmaya gerek olmadan gidip gelmeye başladı. Tan ağarırken kalkıyor, otomobillerin, kamyonların gelip geçişine bakıyordu. Gösterdiği ilerlemeden hoşnut görünüyordu.”

“Hastaneden çıkınca onu Londra’ya götürdük ve dokunarak tanıyamayacağı çeşitli şeyleri kendisine gösterdik; ama son derece sarsılmış görünüyordu. Eskiden dokunarak edinmiş olduğu bilgileri ve nesneleri adlandırmak için kendisine verilmiş olan malumatları kullanıyordu. Nesnelerin karakteristik çizgilerini tanımayı başarıyordu. Ancak depresyon başladı ve giderek arttı. Bu yüzden etkin yaşamını yavaş yavaş terk etti ve üç yıl içinde öldü.”