Sevgili günlük,Hafta sonlarının işlevleri ve ne işe yaradığı gibi tuhaf sorularla zihnimi meşgul ederek geldiğim iş yerinin kapısında rüstem bey ile karşılaşmak talihsizliğini kuşkusuz hesaplamış olmalıyım ki işe zamanından erken gelmeyi tercih etmiştim..”zamanından erken gelip alt kattaki sicil bölümüne in ve bir köşeye saklanıp gazeteni oku” taktiği.Ama ne mümkün!Zamanından erken gelmek, manevra anlamında tek başına yeterli olabilecek bir tavır değildi kuşkusuz rüstem efendi’yle sabah karşılaşma talihsizliği için.ellili yaşlarına yaklaşmış,tıknaz,orta boylu ve “memur” dediğimiz o sosyal sınıfın özelliklerini karikatür ironisi derecesinde bünyesinde himaye eden bu ‘görev aşığı” insanın, hayatınıza zaman zaman teğet geçmesi bile bazen bünyenize fazla gelebilirdi-en azından benim gibi işiyle benliğini birbirinden büyük bir itina ile ayrı tutmaya çalışan biri için fazlasıyla fazlaydı-(bırak gevezeliği de kahveni soğutma)Rüstem bey tapu kadastroda bir efsaneydi,büyüklüğü camiada (sizin de mi camianız var yaaa) mutlak doğru halini almıştı.onun olduğu yerde kanun kitapları hükmünü kaybeder,hiyerarşik işleyiş sona ererdi….zira Rüstem bey aklımın almadığı bir hafıza ve telakki örneğiyle meseleleri anında açıklığa kavuşturur,gözlerimize serpişen kuşkulu ve ne yapacağını bilmeyen insan bakışlarını kısa bir süre içerisinde savuştururdu.En ince ayrıntısına kadar bildiği bu kanun,yönetmelik,tüzük,içtüzük ve benim saçmalıklar yığını olarak addettiğim bütün bu konulara vakıf olması elbette beni ilgilendiren bir durum değildi…(yok bir de ilgilendirseydi…sana ne be!) bu insan …hayır hayır…bu insanüstü insan, mukabele-i bilmisil,zilyed devri ve benim bile şu an aklıma gelmeyen en karmaşık meseleleri , çevresinde toplanan tapu memurları gurubunun üzerine şavkan ziya misali, sürekli kulağının arkasında bulunan kurşun kalemini sağ eline alarak, ve de sözcükleriyle eli arasında ritmik bir ahenk yakalayarak tane tane anlatırdı ve çözerdi!Uzaktan bakınca bende dini bir ayin hissi uyandıran bu sahneyi çok sık yaşamışımdır. Rüstem bey,işlevsel olma babında Tanri tarafından gönderilmiş bir mesihten başka bir şey değildi.Tabi bu Mesih benzetmem benim günlüğümde sadece edebi bir zırvalık iken, bazı mesai arkadaşlarımızın kafasında bir hakikatti!evet…yanlış duymadın sevgili sevgili günlük. Nihayetinde beklenen masal uydurma işi gecikmeyecekti ve uyduruldu da…. “rüstem bey efsanesi”ne göre, bahtsız lakin namuslu bir kadın yıllar öncesinde doğan bu gayr-ı meşru çocuğu bizim binanın önüne bırakmış;çocukluğundan itibaren kurumda büyüyen ve büyütülen bu insanüstü insanın, daha bebekken bile kanun, yönetmelik, tüzük, iç tüzük ve hatta dış tüzük maddesi şeklinde ağladığı iddia edilmiş, zamanla ulu bilgeliğine ulu bilgelik eklenmişti. -insanın hakikati algılaması ile algılamak istedikleri arasındaki uyumun çatışma haline gelmemesi hep dikkatimi çekmiştir.zira efsaneler bir algılama ve kendi çaresizliğine yönelik bir vurgu sorunudur.eğer efsaneniz varsa ve buna inanıyorsanız yapacak ve düşünecek çok fazla bir şeyiniz yok demektir-Oysa işin aslı farklıydı….Rüstem beyin mesleki dehası aile geleneğinden geliyordu ki üç kuşak boyunca fertleri tapuda çalışmış nadir bulunan bir aileye mensuptu.babası emlaki bey,dedesi ruhsati efendi ve abdulhamit döneminin parselcibaşısı(bu makamı kendisi uydurmuş) olan paftazade menkul efendi, memlekette tapu ve kadastro anlayışının yerleşmesinde önemli katkılara sahipti.bebekken bırakılma hikayesi de, rüstem beyin babası emlaki beyin, karısını genç yaşta kaybetmesi ve evde bakacak kimse bulunmaması münasebetiyle çocuğu iş yerine getirmesi nedeniyle çıkmıştı.-ben bu kadar şeyi niye anlattım(ne biliyim)…haa evet sabah işe gelme hadisesi-işte bu rüstem bey’in, her gördüğü çalışana kat mülkiyeti kanunu ya da sicil kayıtlarını tutma disiplini,o da olmadı daha önce çözdüğü karmaşık meseleleri ve aldığı övgüleri anlatması, bana ziyadesiyle sıkıcı ve çekilmez gelirdi.sabahları da bu adamın çenesine, hayatımda eşine ender rastladığım bir enerji ve kondüsyon teşmil olurdu.ve ben, bu çeneye teşmil etmiş dinamizmden mümkün mertebe uzak durmaya çalışırdım.evet…ve ben bu sabah gene muvaffak olamadım!