herkesin asker olması gerekmez. vatana olan borcunu insanlar farklı şekillerde de ödeyebilmeli ama bu ya militarizm ya özgürlük gibi slogan vari gerzekçe birşey değil…askerlik vicdani retçilerin düşündüğü gibi ölme ve öldürme duygularına son derece aç insanların toplandığı bir yer de değil.
slogan atmak gerzekçeymiş vay be demekki senden öğrenecek çok şeyim var. bu kadar ciddiye alıyorsan ve bilgiliysen bu konuyla ilgili bir kaç cümle yaz ama “askerlik o değil, bu değil” slogan vari gerzekliklerinden biri olmasın.azıcık fikrin olsun diye söyleyeyim dünyanın her yerinde vicdani redciler aynı zamanda militarizm karşıtıdırlar. türkiyede her hafta toplantıları olur. beyoğlunda o gerzekçe sloganlarını atarlar. seslerini azıcık duyurmaya çalışırlar. ama eminimki bu fikirlerden ziyade sırf dtp ile aynı çatı altında olmamak için bu insanların sesleri militarist ve bağnaz kafalar tarafından duymazlıktan gelinecektir.
askerlik vicdani retçilerin düşündüğü gibi ölme ve öldürme duygularına son derece aç insanların toplandığı bir yer de değil.
Haklısın evet değildir. Ama asıl mesele askerin üçte te biri ot yoluyor diğer 3 te biri ot içiyor geri kalanı da vatan uğruna öleceklerini/öldüklerini sanıyor.Tabi azımsanmayacak bir coğunluğu da gün sayıyor.Savaşlar oyle eskileri gibi bizim savaşlarımız değil.Kurtuluş savaşı gibi savaşlar geride kaldı artık bunlardan rant sağlayan cebini dolduran mevkisini güçlendirenler bu kardeş kavgalarından doğan istikrarsızlıklardan faydalanan ülkeler var.sadece arada piyonuz ve bizi çok güzel bir şekilde oynatıyorlar.Savaşın olduğu yerde herzman kaybeden biz oluyoruz ama bu medya aracılığıyla kahramanlık destanlarına dönüştürüp guzelce uyutuluyoruz. Yine rant sağlayan birileri var sizin duygularınızı sömürerek.Yanlış anlamasın kimse derdim bu ülkeyle değil.Eline silahı alıp dağa çıkanından, ırak’a girenine kadar bütün hepsiyle.”Öldürmeyeceğiz ölmeyeceğiz kimsenin askeri olmayacağız”Ben henüz askerlik yapmadım. Toplumsal fayda sağlayacak her türlü desteğe hazırım ülkem için dunya için becerebildiğim kadar ama elime silah almak istemiyorum.Fakat muhtemelen askere gidecem çünkü bu yükü/baskıyı (yapmadığımdan dolayı doğacak iş bulamama kız alamama 🙂 ….vb)kaldıracak cesaretim yok. Cesareti olupta vicdani retlerini açıklayanlara saygı duyuyorum ve destekliyorum.
……………Militarizmin birçok tanımında ‘savaş’ ve ‘savaş hazırlığı’ ön plana çıkmaktadır. Örneğin, Michael Mann’a göre (1988, 124) militarizm “savaş ve savaş hazırlığını normal ve arzu edilir bir sosyal etkinlik olarak algılayan tüm yaklaşımlar ve kurumsal oluşumlardır.” Mann’ın tanımındaki ‘savaş hazırlığı’ ifadesi önemlidir zira militarizmin savaşlarla özdeşleştirilmesi, yalnızca savaş bağlamında düşünülmesi yanıltıcıdır. Geçtigimiz yüzyılda militarizm üzerine en kapsamlı çalışmalardan birini yapmış olan tarihçi Alfred Vagts’ın (1959, 15)deyimiyle, “militarizm savaş zamanından çok barış zamanında gelişir.” Başka militarizm tanımlarında, ordunun siyasal ve toplumsal hayatta etkin rol alması, sorunların çözümünde şiddet kullanımının meşru görülmesi, hiyerarşinin yüceltilmesi, erkekliğin şiddet kullanımı kadınlığın ise korunma ihtiyacı ile özdeşleştirilmesi gibi özellikler de vurgulanmaktadır (bkz. Shaw 1991, Lutz 2002, Enloe 2004).Militarizmin en genel tanımlarından birini Avrupa tarihçisi Michael Howard (1976, 109) yapmıştır: “askeri altkültüre ait değerlerin toplumun egemen değerleri olarak algılanması.” Bu ifade biraz daha genişletilerek militarizm, askeri değer ve pratiklerin yüceltilmesi ve sivil alanı şekillendirmesi olarak tanımlanabilir. Ancak bu şekillendirmeyi tek taraflı, öznesi belli bir ilişkiyle sınırlı görmek yanlış olacaktır. Askeri darbelerde olduğu gibi bazı durumlarda ordu veya askeri kesim militaristleşme süreçlerinde doğrudan etkin bir rol oynarken birçok başka durumda militarizm, öznesi/özneleri belli olmayan, sivillerin aktif katılımı ve rızasını içeren süreçlerle yaygınlaşır. Bu tespitlerden yola çıkan araştırmacılar, son yıllarda militarizmi incelerken savaşlar ve askerler kadar ‘barış’ dönemleri ve ‘sivil’ pratikleri de ciddiye almaya başlamışlardır.…………Siyaset Bilimi alanında gelişmiş olan ‘asker-sivil ilişkileri’ tartışmalarında da ordunun son derece merkezi bir yeri vardır. Ancak bu çalışmalarda Genelkurmay Başkanları, kuvvet komutanları ve diğer askeri karar alıcıların siyaset alanıyla ilişkileri ele alınırken ordu kurumu üstdüzey subaylarla sınırlandırılır. Orduların çoğunluğunu oluşturan erler ve ordunun iç yapılanması bu analizlerin dışında bırakılır.(6)Militarizm çalışmalarına baktığımızda, bazı yazarların ordunun kendisini militarist bir kurum olarak ele aldığını ve orduların varlığına topyekün karşı çıktığını, başka yazarların ise orduyu devletin diger kurumlarından biri olarak değerlendirdiğini ve bu kurumun militarist ve militarist olmayan biçimlerde örgütlenebilecegini savunduğunu görürüz (bkz. Shaw 1991). Örnegin, tarihçi Alfred Vagts, sivil militarizm ile askeri militarizmi birbirinden ayırarak, askeri militarizmi, ordunun askeri çıkarlar değil askerlerin çıkarları yönünde hareket etmesi olarak tanımlamıştır (1959, 15). Bu görüşe göre, ordu bağlamında militarizm ancak askeri çıkarlardan sapıldığı ölçüde geçerlidir. Ordunun sivil hayata etki etmesi, askerlerin ve askeri değerlerin siyasette ve toplumsal hayatta yüceltilmesi ise sivil militarizm başlığında incelenmektedir.……………Ulus-devlet sisteminin gelişimiyle yaygınlaşmış olan zorunlu askerlik uygulaması toplumların ve uluslararası ilişkilerin militaristleşmesinde önemli bir rol oynamış (Tolstoy 1905, Vagts 1959), eğitim kurumları da bu süreçte etkin olmuştur. Türkiye’de 1926’dan beri müfredatta bulunan zorunlu Milli Güvenlik Bilgisi (eski adıyla Askerlik) dersleri bu etkileşimin en çarpıcı örneklerindendir. Benzer uygulamalar başka ülkelerde de görülmüş, eğitimin militaristleşmesi önemli bir tartışma alanı yaratmıştır (bkz. Langdon-Davies 1919, Lutz ve Bartlett 1995). Eğitim felsefecisi John Dewey, Birinci Dünya Savaşı sonrası Amerika Birleşik Devletleri’ndeki beden eğitimi derslerinin askeri eğitim amaçlı kullanılmasına karşı çıkmış, burada amaçlananın gençlerde savaşmayı teşvik edecek bir duygusal donanım yaratmak olduğunu savunmuştur (Dewey 1990, 124). Kısacası, zorunlu askerlik anlayışına dayalı vatandaş orduları ile ulus-devletler, militaristleşme ile uluslaşma, militarizm ile milliyetçilik modern dünyanın birbirini etkileyen, hatta şekillendiren kurum, süreç ve ideolojileri olmuşlardır diyebiliriz.Zorunlu askerlik yalnızca “yurdun müdafaasına” yönelik bir uygulama değil, aynı zamanda erkeklerin ve kadınların devletle aralarındaki vatandaşlık ilişkisini belirleyecek (ve kadınlar asker olmadığı için farklılaştıracak) bir uygulamadır. Bu farklılaşma, devlet eliyle yapılmış olması ve devlet kavramını toplumsal cinsiyet bazında biçimlendirmesi açısından toplumda yaşanan kadın-erkek farklılaşmasından ayrılır. Bu yolla erkeklik-devlet-askerlik arasında güçlü bir bağ kurulmuş, “en kutsal vazife” olan askerlik yoluyla birinci sınıf vatandaşlık erkeklere bahşedilmiştir (bkz. Enloe 1993 ve 2000, Feinman 2000, Altınay 2000). Kadınların bu kurguda iki ayrı konumları vardır: kutsanan annelik (özellikle de asker anneliği) ve istisnai durumlarda savaşçılık(9) . Bu konumlardan birincisi her kadın için her koşulda belirleyicidir. İkincisi ise izin verildiği ve ihtiyaç duyulduğu ölçüde mümkün olacaktır.……Militarizm bağlamında son yıllarda gelişen bir başka önemli tartışma ‘güvenlik’ kavramı etrafında dönmektedir. Soğuk savaş döneminde yaygınlaşan ‘ulusal güvenlik’ anlayışı, soğuk savaşın bitmesiyle birlikte daha yoğun sorgulanmaya başlanmıştır. Başta Uluslararası İlişkiler disiplini olmak üzere sosyal bilimlerde yaygın olarak kullanılan ‘ulusal güvenlik’ kavramı bir yandan ‘Kimin güvenliği?’ ‘Ne tür güvensizliklerin pahasına?’ gibi sorularla yapısökümüne uğratılırken, bir yandan da yeni kavram arayışları ortaya çıkmıştır (bkz. Weldes vd. 1999). Uluslar veya ulus-devleti değil insanları merkezine alan ve gelir dağılımındaki eşitsizliklerden çevre kirlenmesine, cinsiyetçilikten ırkçılığa pek çok bağlamda ‘güvensizlik’ üreten süreçleri aynı anda sorunsallaştıran ‘insan güvenliği’ kavramı gerek akademik tartışmalar, gerekse siyasal yapılar (örneğin Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği) düzeyinde yaygınlaşmaya başlamıştır. Uluslararası hukukun gelişmesi de militaristleşmiş güvenlik anlayışının sivilleşmesine katkıda bulunmaktadır.(12)Soğuk savaşın sona erdiği, güvenlik anlayışının sivilleşmeye başladığı ve uluslararası hukuk mekanizmalarının etkinlik kazanabileceğine dair umutların arttığı 1990’ların ardından dünya siyaseti tekrar hızlı bir militaristleşme sürecine girmiştir. 11 Eylül 2001 sonrası Amerika Birleşik Devletleri’nin başını çektiği oluşumlar önce Afganistan (2001), sonra Irak (2003) savaşlarıyla büyük yıkım ve kayıplara sebep olmanın yanı sıra uluslararası hukuk alanını ve Birleşmiş Milletleri işlevsizleştirmişlerdir.(13) Artık birçok düşünür, dünya siyasetinin yeni bir ‘imparatorluk’ çağına girdiğini, bu yeni dönemin belirleyici özelliklerinden birinin ise gerek uluslararası gerekse ulusal ve yerel düzlemde yıkıcı bir militarizm olduğunu savunmaktadırlar (Hardt ve Negri 2001, Chomsky 2003, Johnson 2004).
bu militarizm karşıtlığı nedensen hep ordu, askerlik ve ulus devlet çevresinde dönüyor.biz halbuki polis devleti olmuşuz, herkes dinlenir olmuş, dur ihtarına uymayan çocuklar öldürülür olmuş, polislere yeni demir coplar alınır olmuş…sen, polisi ve hükümeti eleştiremiyorsun…sen, bireysel silahlanma almış başını gidiyor ona birşey demiyorsun…ama gel gelelim askere gitmeyince militarizm karşıtısın oley yaşasın!!!herkes askere gitmesin doğrudur ama bazı şebeleklerin “ya militarizm ya özgürlük” sloganlarına ben ç.kümle gülerim…
Malesef sözlerin doğru okv17. baskı altında, düşünme yetisini sağlıklı kullanamayan bireyler yetiştirir bir ülkemiz var. devlet halkının üzerinde yük olma, günlük mücadelesine sorunlar ekleme durumuna geldi. dünyanın bu gidişi bugün yada dün olmadı ama bunu görmeyi reddedenler var. çiftlikten kaleye, kaleden ülkeye, ülkeden ulusa geçmişiz herhalde bunun son durak olduğunu düşünüyorlar ki bu kadar emin konuşabiliyorlar.bütün dünya bu hiyerarşik baskıdan kurtulmak için bir nevi gerilla savaşına girmiş durumda. kişinin haklarını göstererek ne için savaştığınızı unutmayın diye bas bas bağırıyor tepedeki egemenlere. fakat madem paranoya yapıyoruz. aklıma takılan şu soru da yok değil! bu yine hep bildiğimiz komünizm karşıtı propagandanın eseri olamaz mı? malum yıllar önce de “rusyadaki komünizme karşı gelebilmek adına” yine insanların böyle birey hakları için özgürlük için sokaklara döküldüğü zamanlar oldu. bu hareketin planlı olduğunu varsayarsak ki sebepleri de var. Metal müziğin desteklenmesi, 68 kuşağı gibi. planın bir parçası olmamak için gaza gelmemek için nasıl bir yol izlenir? bireye hak veriyosun iyi güzel de bu bireyin kafası kaldırıyormu bakalım bunu. sabah 8 akşam 5 ten vakti kalıyormu bütün bunları düşünmeye.
polis hükümet tu kakabireysel silahlanma tu kakaaskere de gitmeyelimya milarizm ya özgürlük,oldumu şimdi istediğin. birşey uyduracaksın bari adam kılık ucu bir yere dokunur olsun. sen daha kullandığın kelimenin anlamından bihabersen benim suçum ne? Sen o şebeleklere kurban ol. 20 yaşında counter oynamaktan beyni bulanmış gariban çocuklarının hakkını anca böyle şebelekler savunuyor işte. elitmisin nebiçimsin anlamadım ki ben!
arkadaşlar ahmaklıkla bireysel hak ve özgürlükleri savunma arasındaki ince çizgiyi fark edin artık!bu iç gıcıklayıcı sistem eleştirileri sizi bir yere kadar “cool” gösterir ondan sonra sadece birer ahmak olduğunuza tek başınıza aynada kendinize bakarken anlayıverirsiniz mazallah…yoksa kimsede uyarmaz sen ahmaksın diye. kendi kendine edebiyat yapar durursun. (şekil a versiyon oğuz)
medivel kusura bakma ama damarıma bastı ben şu ayıyı iki tokatlıyım geliyim. ulen coğrafyası şaşmış şizofren adayı ayı senin alayın ahmak.. zart zurt..şaka şaka sana ne desem ahmakça bu saatten sonra. ama sırf beni edebiyata zorladığın için sevebilirim seni. gözlerinin içindeki o tatlı kahverengi bakışlarınla olmasada ya da kızdığında yanaklarına düşen o allığınla olmasada heyecanın ve yaşama enerjinle gönlümde bir tahta sahip olacaksın. seni seviyorum ayıcık. duyuyormusun beni. en derinden geliyor bu haykırışvari sözler sana. seni. seviyorum. =))okv17 sözlerinle hayatından memnun bir görüntü çiziyorsun. yoksa değişikliği başkalarının elinden beklemeyi göze alman anlamsız kalır. avrupalı ya da amerikalının olması türkiyelinin bu mücadeleye ortak olamayacağı anlamına gelmemeli diye düşünüyorum. zira dunya zannettiğimizden daha ufak hale geldi. ulaşım iletişim görüşün sevişin imkanları, karma bir topluluk görüntüsü “ortaya çıkar gibi oldu” vs. vs . Bireyin haklarından özgürlüklerinden dem vuruyorken, aynı bireyin yönetilme hakkını aramadaki düşüncelerini “köle olarak nitelendirsen dahi” hiçe sayamazsın. başlarına bir lider eklemense en büyük çelişkin bana sorarsan. lider, önder, mesih, nezih ne istersen iste ama özgürlükler adı altında isteme. Çünkü hiyerarşi ya oligarşi ile ya meritokrasi ile ya da başka bir şekilde “yönetilen toplum”da yerini bulacak kısır bir döngü ister istemez ortaya çıkacaktır.Ayı kardeşim için aklıma gelen bir örneği paylaşayım. Ahmet diye bir öğretmen var elimizde. Ahmet öğrencilerine ilkokulda ders veriyor fakat teknoloji konusunda bilgisi çok zayıf. Şimdi bu ahmet’in yetiştirdiği öğrencilerin bilgisayar internet konusunda yetersiz kalması devletin suçumu evet peki ahmet’in suçu mu? ona da evet. Demekki devlet sorumluluğu ahmetle paylaşmak zorunda. Ahmet’e bu sorumluluğu ne zaman yükleyecek peki? aslında doğduğu anda yurttaş kabul ederek yüklüyor. Ahmet’in bunun farkına varmaması için engeli ne? Bana sorarsan ya ahmet daha kendisinin ne olduğunu bulamamıştır. Ya da o ifade hakkını kendisinde görememiştir. Yine bence “bağımsız ve demokrat olduğunu ifade eden” bir devlet “kendi varlığı pahasına” vatandaşına bu hakkı tanımalı. Tabii bunlar gerçekçi konular deil. Ama kendi vatandaşından korkan bir devletin uzun süre ayakta kalması da gerçekçi deil. Özeleştirinin küçültülen ve insansılaştırılan devletler için de geçerli bir düşünce olması kaçınılmaz artık. Ya da bambaşka bir devlet modeli seçilmeli ülkeler için? Tabii bu değişimde kişisel yerimizi seçemezsek. Medivelin bahsettiği piyonlar olarak c5 e4 sürülür gideriz. Seçim bize kalmış.
sorgulamak eleştirmek sorun değilde; modernizm ve sistem sorugulaması artık “çöle gidip kabileler halinde yaşayalım bir mesih alsın bizi uçursun çöllerde.. güneş batımını izleyelim hurma ağaçlarının arasında”ya gelince ahmaklaşıyorsun demektir!askere gitmeyince özgür olacağını sanan ahmaklarla modern sistem içinde köle olduğunu düşünen “cool” sorgu edebiyatçıları aynı foseptiğin beslemeleridir.
Web sitemizde size en iyi deneyimi sunabilmemiz için çerezleri kullanıyoruz. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, bunu kabul ettiğinizi varsayarız.Tamam
yorumlar
militarizm mi özgürlük mü? işte bütün mesele bu!
herkesin asker olması gerekmez. vatana olan borcunu insanlar farklı şekillerde de ödeyebilmeli ama bu ya militarizm ya özgürlük gibi slogan vari gerzekçe birşey değil…askerlik vicdani retçilerin düşündüğü gibi ölme ve öldürme duygularına son derece aç insanların toplandığı bir yer de değil.
slogan atmak gerzekçeymiş vay be demekki senden öğrenecek çok şeyim var. bu kadar ciddiye alıyorsan ve bilgiliysen bu konuyla ilgili bir kaç cümle yaz ama “askerlik o değil, bu değil” slogan vari gerzekliklerinden biri olmasın.azıcık fikrin olsun diye söyleyeyim dünyanın her yerinde vicdani redciler aynı zamanda militarizm karşıtıdırlar. türkiyede her hafta toplantıları olur. beyoğlunda o gerzekçe sloganlarını atarlar. seslerini azıcık duyurmaya çalışırlar. ama eminimki bu fikirlerden ziyade sırf dtp ile aynı çatı altında olmamak için bu insanların sesleri militarist ve bağnaz kafalar tarafından duymazlıktan gelinecektir.
nato kefari noto mermari,K.ayisi bos yere demagoji yapiyorsun. Militarizim ve askerlik uzerine dusun biraz.
Haklısın evet değildir. Ama asıl mesele askerin üçte te biri ot yoluyor diğer 3 te biri ot içiyor geri kalanı da vatan uğruna öleceklerini/öldüklerini sanıyor.Tabi azımsanmayacak bir coğunluğu da gün sayıyor.Savaşlar oyle eskileri gibi bizim savaşlarımız değil.Kurtuluş savaşı gibi savaşlar geride kaldı artık bunlardan rant sağlayan cebini dolduran mevkisini güçlendirenler bu kardeş kavgalarından doğan istikrarsızlıklardan faydalanan ülkeler var.sadece arada piyonuz ve bizi çok güzel bir şekilde oynatıyorlar.Savaşın olduğu yerde herzman kaybeden biz oluyoruz ama bu medya aracılığıyla kahramanlık destanlarına dönüştürüp guzelce uyutuluyoruz. Yine rant sağlayan birileri var sizin duygularınızı sömürerek.Yanlış anlamasın kimse derdim bu ülkeyle değil.Eline silahı alıp dağa çıkanından, ırak’a girenine kadar bütün hepsiyle.”Öldürmeyeceğiz ölmeyeceğiz kimsenin askeri olmayacağız”Ben henüz askerlik yapmadım. Toplumsal fayda sağlayacak her türlü desteğe hazırım ülkem için dunya için becerebildiğim kadar ama elime silah almak istemiyorum.Fakat muhtemelen askere gidecem çünkü bu yükü/baskıyı (yapmadığımdan dolayı doğacak iş bulamama kız alamama 🙂 ….vb)kaldıracak cesaretim yok. Cesareti olupta vicdani retlerini açıklayanlara saygı duyuyorum ve destekliyorum.
medivel gel yavrum ben sana kız bulurum bizim küyde çok güzel kızlar var.
oleyyyyyy : )
bu militarizm karşıtlığı nedensen hep ordu, askerlik ve ulus devlet çevresinde dönüyor.biz halbuki polis devleti olmuşuz, herkes dinlenir olmuş, dur ihtarına uymayan çocuklar öldürülür olmuş, polislere yeni demir coplar alınır olmuş…sen, polisi ve hükümeti eleştiremiyorsun…sen, bireysel silahlanma almış başını gidiyor ona birşey demiyorsun…ama gel gelelim askere gitmeyince militarizm karşıtısın oley yaşasın!!!herkes askere gitmesin doğrudur ama bazı şebeleklerin “ya militarizm ya özgürlük” sloganlarına ben ç.kümle gülerim…
Malesef sözlerin doğru okv17. baskı altında, düşünme yetisini sağlıklı kullanamayan bireyler yetiştirir bir ülkemiz var. devlet halkının üzerinde yük olma, günlük mücadelesine sorunlar ekleme durumuna geldi. dünyanın bu gidişi bugün yada dün olmadı ama bunu görmeyi reddedenler var. çiftlikten kaleye, kaleden ülkeye, ülkeden ulusa geçmişiz herhalde bunun son durak olduğunu düşünüyorlar ki bu kadar emin konuşabiliyorlar.bütün dünya bu hiyerarşik baskıdan kurtulmak için bir nevi gerilla savaşına girmiş durumda. kişinin haklarını göstererek ne için savaştığınızı unutmayın diye bas bas bağırıyor tepedeki egemenlere. fakat madem paranoya yapıyoruz. aklıma takılan şu soru da yok değil! bu yine hep bildiğimiz komünizm karşıtı propagandanın eseri olamaz mı? malum yıllar önce de “rusyadaki komünizme karşı gelebilmek adına” yine insanların böyle birey hakları için özgürlük için sokaklara döküldüğü zamanlar oldu. bu hareketin planlı olduğunu varsayarsak ki sebepleri de var. Metal müziğin desteklenmesi, 68 kuşağı gibi. planın bir parçası olmamak için gaza gelmemek için nasıl bir yol izlenir? bireye hak veriyosun iyi güzel de bu bireyin kafası kaldırıyormu bakalım bunu. sabah 8 akşam 5 ten vakti kalıyormu bütün bunları düşünmeye.
polis hükümet tu kakabireysel silahlanma tu kakaaskere de gitmeyelimya milarizm ya özgürlük,oldumu şimdi istediğin. birşey uyduracaksın bari adam kılık ucu bir yere dokunur olsun. sen daha kullandığın kelimenin anlamından bihabersen benim suçum ne? Sen o şebeleklere kurban ol. 20 yaşında counter oynamaktan beyni bulanmış gariban çocuklarının hakkını anca böyle şebelekler savunuyor işte. elitmisin nebiçimsin anlamadım ki ben!
arkadaşlar ahmaklıkla bireysel hak ve özgürlükleri savunma arasındaki ince çizgiyi fark edin artık!bu iç gıcıklayıcı sistem eleştirileri sizi bir yere kadar “cool” gösterir ondan sonra sadece birer ahmak olduğunuza tek başınıza aynada kendinize bakarken anlayıverirsiniz mazallah…yoksa kimsede uyarmaz sen ahmaksın diye. kendi kendine edebiyat yapar durursun. (şekil a versiyon oğuz)
Ben koyun gibi yaşarım eleştirmem eleştirmem hatta. dağılın uleynnn buralar benimmm
medivel kusura bakma ama damarıma bastı ben şu ayıyı iki tokatlıyım geliyim. ulen coğrafyası şaşmış şizofren adayı ayı senin alayın ahmak.. zart zurt..şaka şaka sana ne desem ahmakça bu saatten sonra. ama sırf beni edebiyata zorladığın için sevebilirim seni. gözlerinin içindeki o tatlı kahverengi bakışlarınla olmasada ya da kızdığında yanaklarına düşen o allığınla olmasada heyecanın ve yaşama enerjinle gönlümde bir tahta sahip olacaksın. seni seviyorum ayıcık. duyuyormusun beni. en derinden geliyor bu haykırışvari sözler sana. seni. seviyorum. =))okv17 sözlerinle hayatından memnun bir görüntü çiziyorsun. yoksa değişikliği başkalarının elinden beklemeyi göze alman anlamsız kalır. avrupalı ya da amerikalının olması türkiyelinin bu mücadeleye ortak olamayacağı anlamına gelmemeli diye düşünüyorum. zira dunya zannettiğimizden daha ufak hale geldi. ulaşım iletişim görüşün sevişin imkanları, karma bir topluluk görüntüsü “ortaya çıkar gibi oldu” vs. vs . Bireyin haklarından özgürlüklerinden dem vuruyorken, aynı bireyin yönetilme hakkını aramadaki düşüncelerini “köle olarak nitelendirsen dahi” hiçe sayamazsın. başlarına bir lider eklemense en büyük çelişkin bana sorarsan. lider, önder, mesih, nezih ne istersen iste ama özgürlükler adı altında isteme. Çünkü hiyerarşi ya oligarşi ile ya meritokrasi ile ya da başka bir şekilde “yönetilen toplum”da yerini bulacak kısır bir döngü ister istemez ortaya çıkacaktır.Ayı kardeşim için aklıma gelen bir örneği paylaşayım. Ahmet diye bir öğretmen var elimizde. Ahmet öğrencilerine ilkokulda ders veriyor fakat teknoloji konusunda bilgisi çok zayıf. Şimdi bu ahmet’in yetiştirdiği öğrencilerin bilgisayar internet konusunda yetersiz kalması devletin suçumu evet peki ahmet’in suçu mu? ona da evet. Demekki devlet sorumluluğu ahmetle paylaşmak zorunda. Ahmet’e bu sorumluluğu ne zaman yükleyecek peki? aslında doğduğu anda yurttaş kabul ederek yüklüyor. Ahmet’in bunun farkına varmaması için engeli ne? Bana sorarsan ya ahmet daha kendisinin ne olduğunu bulamamıştır. Ya da o ifade hakkını kendisinde görememiştir. Yine bence “bağımsız ve demokrat olduğunu ifade eden” bir devlet “kendi varlığı pahasına” vatandaşına bu hakkı tanımalı. Tabii bunlar gerçekçi konular deil. Ama kendi vatandaşından korkan bir devletin uzun süre ayakta kalması da gerçekçi deil. Özeleştirinin küçültülen ve insansılaştırılan devletler için de geçerli bir düşünce olması kaçınılmaz artık. Ya da bambaşka bir devlet modeli seçilmeli ülkeler için? Tabii bu değişimde kişisel yerimizi seçemezsek. Medivelin bahsettiği piyonlar olarak c5 e4 sürülür gideriz. Seçim bize kalmış.
sorgulamak eleştirmek sorun değilde; modernizm ve sistem sorugulaması artık “çöle gidip kabileler halinde yaşayalım bir mesih alsın bizi uçursun çöllerde.. güneş batımını izleyelim hurma ağaçlarının arasında”ya gelince ahmaklaşıyorsun demektir!askere gitmeyince özgür olacağını sanan ahmaklarla modern sistem içinde köle olduğunu düşünen “cool” sorgu edebiyatçıları aynı foseptiğin beslemeleridir.