Karnının içindeki küçük gıdıkların kaynağı o. Kıvırcık saçlarını yüzüne döküp ağlarken uyanırsın. Bilirsin asla sana erişmez hıçkırık sesleri. O hafif uyuşmayı hissettiğinde sessizce titrediğini anlarsın. Gözyaşlarını kirli elleriyle yanaklarına siler. Daha da kirlenen küçük yanaklardan aşağı sürekli akan yaşların sonu gelmez. Ses çıkarmamak için titrer. Bilir ses çıkarırsa yakalanacağını. Onu gelip alacak olan karanlık ve belirsiz öteye doğru titreyerek ve gözyaşlarıyla perdeli siyah gözlerinden tanınmak korkusuyla bakar bir süre. Keşke kollarını sıska bedenine sarabilseydin. Ağlamak büyük esnemelerle kesilinceye kadar ağlar. Uzun uzun ve boğulacakmış hissiyle esneyip uzandığında sen de sakinleşirsin. Bugünkü bitmiştir neyseki. Artık düşlemeye geçecektir. Sen işine devam ederken, günlük yazılarını yazar yemeğini yer ve terinle kutsanmış koltuğuna uzanırken düşlemekte olmasının rahatlığıyla gevşersin. Uzun sürmeyecek bu devinimsizliğin, bu koma halinin bitmesinden korkarak izlersin televizyonunu. Çoktandır gülmeyen yüzünde bilmediği bir dili anlama telaşıyla yaşlı kadınların seslerini dinler. Seslerin kendisini uyutmasını, uykunun nemli ve yosunlarla kaplı kuyusunda biraz olsun dinlenmeyi diler. Yaptığı yaptığın hissettiği hissettiğindir. Ölümün sayılarını hesaplamaya başladığı, uzun ve sapkın bebek oyunlarını oynadığı zaman sen işine devam edersin. Bebeklerini canlıymışçasına öper. Kelimeleri düğümleyip birbirine bağladığı büyük acımasız masalını anlatır onlara. Cansız plastiklerin takılı olduğu örümcek ağına dönüşür masal. Orda olduğunu bilmeden ürkünü hissetmeden varlığını sürdürür. Minik elleriyle organlarına dokunur. Kıvırcık saçları midene değer. Yerleştiği boşluğun sahibidir.