çete(leri)miz vardı küçükkene

erenköy kız lisesinin bahçesinde de kocaman bir ağacın tepesinde üssümüz vardı. üs önemliydi korunması gerekirdi her zaman. nöbetçi bırakırdık hep. gerçi nöbetçileri akşam eve yemeğe çağırdıklarında gitmek zorundalardı ama olsun. iyi korunuyordu üs. bi de çeteye girebilmek için demiryolunun altındaki çukurda vakit geçirebilmek gerekirdi. en önemli şart buydu. rayların altında beklerken üstünden tren geçmesi gerekirdi. bu çok önemli bir sınavdı cesaretin yoksa giremezdin çeteye. biz kurucu olduğumuzdan bu deneyi kendimize uygulamamıştık tabii. çok tırsıtıcıydı yaw iyi ki kurucuymuşuz yane. pal sokağının çocukları’nı okuyunca yeni savaş taktikleri geliştirmiştim, onları anlatmıştım çeteye. muharebelerde(!) oldukça işe yaramıştı bu taktikler. çetenin en büyük zaferi birinci çıkmaz sokağı basıp arkadaşlarımızın kaptırdığı misketleri fazlasıyla geri almak olmuştu. artık misket oyunlarına kalabalık gidiyorduk, “kapış” yapmalarına izin vermiyorduk. karşılık olarak üsse saldırmaya yeltendiler ama iyi savunduk üssü. eski atatürk caddesinden topladığımız mısır koçanları mızraklarımızdı, ucuna gazoz kapağı takılmış oklarımız vardı, bi de

sapan kullananlar vardı aramızda. onlar çok yararlı olmuştu çarpışmalarda.

mahallede bi de boru modası hakimdi bi ara. kağıtları bööle kıvırıp ok yapıp üflerlerdi. düzgün kesilmiş kağıtları belleine asardı çocuklar. el becerim o zaman da sıfır olduğundan yapamazdım hiç. sağolsun erkan ile gökay kıvırırlardı benim için.

önemli çatışmalardan biri de kar yüzünden sağlam tatil olduğunda istanbulda (o sene upuzun şubat tatilimiz vardı) içine taş doldurduğumuz kartoplarıyla 3. çıkmaz’a saldırmamızdı. (sokağın adı değişti galiba şimdi)

bi de ufak tefek eylemler vardı. gs şampiyon olduğu sene arabalara sevinçliyiz ayağına yaklaşıp bayrakları kaçırarak ara sokaklara, apartmanlarımıza falan kaçmıştık.