Biliyorsunuz, Kanada’nın ardından İspanya’da da evlenen eşcinsel çiftler heteroseksüel çiftlerin tüm haklarına sahip oldular. Peki Türkiye’de durum nasıl? Kaos GL Kurucu Üyelerinden Ali Erol’la Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma etkinliklerinin koşuşturması arasında hayatın her alanında karşımıza çıkan homofobiyi, Türk hukukunun eşcinselliği nasıl algıladığını ve medyada eşcinselliğin hangi şekilde temsil edildiğini konuştuk.-Belçika, Hollanda ve Kanada’dan sonra İspanya’da eşcinsel evlilik yasallaştı. Bizdeki ufku nasıl görüyorsunuz?Eşcinseller, son yıllarda en çok eşcinsellerin evliliği ve askerliği konusunda gündeme geldiler. Ancak medya üzerinden gerçekleşen bu yansıma, Türkiye ile, Türkiye’nin sosyal, kültürel, ekonomik ve hukuki süreçleriyle birebir örtüşen bir yansıma değil. Bu yansımanın birinci boyutu, medyanın özellikle Kuzey Amerika ve Batı Avrupa’daki gelişmeler üzerinden yansıttığı haberler. Özellikle Batıda sanayileşmeden bu yana dalgalanarak gelişen ve yaşanan bir süreç var. Eşcinsellerin sosyal, kültürel ve ekonomik varoluşu ve özgürlük mücadeleleri. Bu süreç, 68 başkaldırısı ve tüm insanlar için cinsel özgürlük talebiyle yeniden ortaya çıktı. Günümüzde bu hareketin hayatın her alanında kendini kurumsallaştırdığını görüyoruz. Söz konusu kurumsallaşma haliyle hukuki zemini de etkiledi.Eşcinselliğin meşruiyetinin sağlanması, ardından gelen hukuki düzenlemeler, eşcinsellerin de evlenmesi, hayatın her alanında ortaya çıkmaları yeni tanımlamalara yol açtı. Eşcinsel birlikteliklerin bizim toplumumuzda nasıl tanımlanacağına dair tartışmalar, soz konusu birlikteliklerin kültürel, sosyal ve ekonomik alanlarda ortaya çıkmalarına paralel yansımalarını bulacaktır.-Bu iki önemli alan: Eşcinsellerin evliliği ve askerliği medyaya hangi biçimde yansıyor?Bu alanların magazine meyilli olması ve popüler kültür kanallarında kendine kolayca yer bulması, medyanın yansıtma biçimi açısından önemli etmenler. Askerlik, erkek egemen bir kurumsallaşma. Eşcinselliğin bu erkek kültüründen bir sapma olarak görüldüğü düşünüldüğünde otomatikman bir çatışmaya yol açıyor.ÇATIŞMA NOKTASI-Medyanın konuya bakış açısında bir değişim söz konusu mu?Aslında Türkiye’de medyanın hâlâ homofobik olduğunu söyleyebiliriz. Ama şunu da söylemek gerekir, Türk medyası bir nefret söylemi geliştirmedi. 80’lerin başı ve ikinci yarısı hem eşcinsellerin toplumda sesini duyurmaya başladığı, hem eşcinselliğin inkâr edilemez bir durumu gösterdiği, medyanın ve resmi güçlerin yaklaşımlarının homofobik anlamda ayyuka çıktığı bir döneme işaret ediyor. Ahlâksızlık, hastalık, üçüncü sayfa zihniyetiyle eşcinsellik kriminalize edilse de sonuçta medya da öğreniyor, dönüşüyor. Bugün medya tek bir parçadan oluşmuyor. Medyada bir nevi ayrışma yaşandığı da söylenebilir. Homofobik yaklaşımlarını sorgulayan, bu yaklaşımı azaltmaya çalışan medya organları, homofobiden beslenen, kendi söylemleriyle homofobiyi yeniden üreten, yayan organlarla yan yana görülebiliyor.-Ülkemizde, askeriyede eşcinsellik kavramı hangi seyirde ilerliyor?Türkiye NATO ülkelerinin içinde eşcinselliği hastalık olarak kabul eden tek ülke. Aleni eşcinseller, askere alınmıyorlar, otomatikman meslekten men ediliyorlar. Bu şekilde bir subay askeriyeden atıldığında hâlâ hakkını arayamıyor. Pek çok örnek olmasına rağmen, şimdiye kadar bunları duymuyorduk. Mevzu ancak ayyuka çıktığında medyaya yansıyor. Özellikle son 10 yıldır Türkiye’de eşcinsellerin kendi varoluşlarını ortaya koymaları, eşcinselliğin kaçar göçer, gizli saklı yaşanan bir cinsel edimden öte bir varoluş ve hayat tarzı olarak algılanmasını sağladı. Ruhsal ve bedensel dengelerinde askeri kriterlere göre de eksiği olmayan bir bireyin de eşcinsel olabileceği ortaya çıkıyor. Şablonlar biraz geride kalınca yeni bir çatışma noktası ortaya çıktı.-Nasıl bir çatışma noktası?İdeolojik bir geri plânı var. Örneğin Türkiye’de eşcinsellerin ve kadınların askerlik yapamaması durumu, fiziki olarak değil, erkek egemen ideolojinin şekillendirdiği militarist kültürün ve ordu kurumunun işleyişiyle ilgili. 1973’ten bu yana Psikoloji ve Psikiyatri, eşcinselliği hastalık olarak görmediği halde, askeri psikiyatri psikoseksüel bir “bozukluk” olarak görüyor. Çatışma noktası şu: Askeri psikiyatri kendini bir bilim olarak kurmak istiyorsa genel psikiyatrinin yaklaşımını kabul etmesi gerekiyor. Askeri hizmette kendini var ettiği için genel psikiyatrinin yaklaşımını bir kenara bırakıp 73 öncesinin yaklaşımını sürdürüyor. Diğer taraftan eşcinsellik, psikoseksüel bir bozukluk olarak damgalanmaya devam ediliyorken, gey bilincinin şekillendirdiği yeni erkek eşcinsel varoluşu ile yüzleşmeye de hazırlıklı olunmadığı görülüyor. Askerlik ve askeriye alanında, medyanın “pembe” muhabbetlerinde de, hem meslek hem zorunluluk üzerinden “gayri tabiî mukarenet” veya “ahlâksızlık” ithamlarının sonuna yaklaşıldığı söylenebilir.ÖNYARGILAR-Ya hukuki işleyiş?Hukuki alanda, yasalarda eşcinsellik suç ve hastalık değil. Ancak uygulamalarda veya çeşitli inisiyatiflerde sonuç farklı olabiliyor. Örneğin eğitim alanında bir öğretmen, reşit biriyle rızaya dayalı bir ilişki kurmuş olsa bile eşcinsel olduğu için “iffetsizliği sabit” kaydıyla meslekten men edilebiliyor, geri hizmete alınabiliyor veya yerel koşullara göre farklı uygulamalara tabi tutulabiliyor. Buradan şu sonuç çıkıyor: Çalışma hayatında bir eksiklik, bir sorun var. Kadın erkek eşitliğini düzenleyen bir kanun var, ama gey ve lezbiyenler ne olacak? Kanuna cinsel yönelim ayrımcılığının da eklenmesi gerekiyor.-Eklenme konusunda herhangi bir girişim oldu mu?Bu dönem TCK’nin AB sürecinde gözden geçirilmesi ve değiştirilmesi sürecinde eşcinsel örgütler de kadın örgütleriyle birlikte Adalet Komisyonu’ndan ayrımcılığı düzenleyen maddeye cinsel yönelim ayrımcılığının eklenmesi talebinde bulundular. Alt komisyonda kabul edildiği halde Bakan Cemil Çiçek’in de bulunduğu Adalet Komisyonu’nda bu düzenlemeden vazgeçildi.-Diyelim bir anne baba çocuğunun eşcinsel olduğunu öğrendi, nasıl davranmalılar?En büyük sorun bir evladın eşcinsel olmasının o ana kadar düşünülmemiş olması. Çünkü zaten ahlâki ve kültürel onlarca önyargı var, diğer taraftan “benden uzak olsun cehenneme yakın” anlayışı. Dolayısıyla bir ebeveyn için evladının eşcinsel olduğu gerçeğiyle karşılaşması başlangıç itibariyle bir şaşkınlık ve kabul edememe halinde yaşanıyor. Bunun da çeşitli nedenleri var. “Nerede yanlış yaptık da böyle oldu”, “neden bizim evladımız”, “bizim bir eksiğimiz mi yoksa çocuğun çevresinden öğrendiği bir şey mi” gibi sorular.HOMOFOBİYLE SAVAŞMAK-Suyun karşı tarafı nasıl davranmalı?Eşcinsel gençlerin açılmaları lazım. Açılmanın beraberinde getirebileceği problemler, gizli saklı bir hayatın yaşattıklarından daha fazla olmayacaktır. Onca yıl gördük ki biz ne kadar gizlenirsek pislik o kadar üzerimize geliyor ve homofobi bize hayatı dar etmekten geri durmuyor. Kendi hayatımıza dair söz sahibi olabilmemiz için gaspedilen özgüvenlerimizi geri almamız lazım. Elbetteki eşcinsel olduklarını kendilerine, ailelerine ve çevresindekilere açma sürecinde herkes kendi yolunu yordamını keşfedecektir. Önemli olan, yaşam alanlarımızda kendimize ve eşcinselliğe dair gelebilecek sorulara karşı kurabileceğimiz üç cümlemizin olması. Anne babaların kaygı ve korkusunu anlamak lazım. Örneğin bir eşcinselin açılma korkusu, damgalanma, aşağılanma korkusu aynı şekilde ebeveynlerin yaşadığı korkular. “Konu komşuya, kahvehanedeki arkadaşlara ne diyeceğim?”-Ailelerin verdiği tepkiler…”Ben eşcinselim, beni kabul et”, bir genç eşcinsel için haklı bir reaksiyon olmakla birlikte, bunun ne anlama geldiğini bilmeyen bir ebeveyn gence kötü tepki verebiliyor. Evladı eşcinsel diye asıp kesen aileler de çıkabiliyor ama çoğunluğu teşkil etmiyorlar. Yaşanan çatışma bir kaygı, korku ve gerilim noktasında salınıyor.Ailelerin, “bu benim evladım, ne ben suçluyum, ne de evladım yanlış” aşamasına gelebilmeleri karşılıklı bir diyalog ve açıklıkla mümkün olabiliyor. Sonuçta birlikte yaşamayı öğrenmek gerekiyor. Ebeveyn ve evlatların psikologa ve psikiyatra ihtiyacı olabilir. Ama bu, suçluluk duygusu yaratma, dönüştürme, tedavi etme hedefiyle olmamalı. Aksi takdirde süreç, dünyanın her yerinde her zaman geri tepmiştir, acıları daha da büyütmüştür. Ebeveynle eşcinsel evlat arasındaki yabancılaşmayı artırmaktan başka bir işe yaramamıştır.-Son olarak sormak istediğim homofobiye karşı nasıl mücadele edilebilir ve Kaos GL bu mücadelenin neresinde konumlanmıştır?Toplumdan ve insanlar arası ilişkilerden homofobiyi yeterli seviyede uzak tutmak, zaman alacak. Ama homofobiye karşı mücadele, sadece eşcinsellerin, homofobik tutum ve uygulamalara maruz kalanların tek başına altından kalkabilecekleri bir durum değil. Biz elbette eşcinsel varoluşumuz ve hak ettiğimiz özgürlük için mücadele edeceğiz. Kaos GL olarak başından bu yana “birlikte özgürleşme”nin altını çiziyoruz. Heteroseksüel insanların da bizimle beraber mücadele etmelerinin zeminini yaratmaya çalışıyoruz. Örneğin çalışma hayatında cinsel yönelim ayrımcılığına karşı bir yasal düzenleme, çalışma hayatındaki homofobik tutum ve uygulamaları birden ortadan kaldırmayacak, aynı şekilde yasal düzenleme sağlandı diye eşcinsel kadın ve erkeklerin ayrımcılığa, homofobik tutum ve uygulamalara karşı otomatikman seslerinin yükselmesine, haklarını aramalarına yol açmayacak. Çünkü bu aynı zamanda bir özgüven ve örgütlenme sorunu. Bizim yıllardır yapmaya çalıştığımız ana alanlardan birisi, eşcinsel kadın ve erkeklerin kendileriyle barışmaları, özgüvenlerini geri almaları ve de özsaygılarını yükseltmeleri yönünde oldu. Bunlar sağlanabildiği ölçüde dönüştürücü bir pratik yaratılabiliyor.