O gün evde oturup, dinlenmeye karar vermiştim. Tüm günü kendime ayıracaktım ve bu konuda kararlıydım. Kesinlikle o gün bana özel olmalıydı. Dinlenmeli, huzur dolu vakit geçirmeliydim. Tüm bi haftanın yorgunluğunu üzerimden atmam, kendimi toparlamam gerekiyordu. Bu düşüncelerle demlenmiş olay çayımı bardağa koydum ve bakkaldan az evvel almış olduğum gazeteyi keyifle okumaya başladım. Hissediyordum, evet, o muhteşem duyguyu, kendime ait olan o evde geçirdiğim keyifli vaktin huzurunu yüreğimde hissediyordum. Öylece, gazeteye bakarken tebessüm ettim. Her zaman dinç ve enerjik olmak için, şu kalabalığın arasından kısa bi süre de olsa insanın kendini soyutlaması gerektiğini fark ettim. Sonra yine tebessüm ettim ve öylece, gazetenin arka sayfasında yer alan brezilyalı mankene baktım. Tebessüm etmeye devam ediyordum ki, dalgınlığımdan olacak, elimdeki çayı bi anda döktüm, halının içine s.çtım. Tüm neşem, keyfim kaçmıştı. Gittim mutfaktan bi bez aldım ve çayın döküldüğü yeri temizlemeye başladım. Bi yandan temizliyor, bi yandan da küfür ediyordum. Şu dünyanın adaletsizliğine, keyifli vakit bile geçirmenin zor olduğuna hayıflandım.Zar zor da olsa çayın döküldüğü yeri temizledim ve yeni bi çay koydum kendime. Gazeteyi elime aldım ve az önce tebessüm ederek baktığım mankene yine baktım. O an anladım ki, çayı dökmemin sebebi dalgınlığım falan değil, direk olarak o kızdı. Sonra “hıh” yaparak spor sayfasına geçtim ve yeniden o aradığım huzuru buldum. Daha ne isteyebilirdim ki? Çayım, biraz ileride kumandam, elimde gazetem ve ayaklarımı uzattığımı bi sehpa. Bir süre daha keyif yaptıktan sonra, kumandayı almak için ayağa kalktım. Bu sırada pencereye çıktım ve dalgınlıkla dışarı izlemeye başladım. Bayırın köşesinden korna öttürerek gelen bisikletli çocuğu fark ettim, hüzünlendim. Sonra perdeyi kapatıp, kumandayı almak için masanın olduğu yöne doğru ilerledim. O anda telefonum “Lülülülü Lülülülü” diye çalmaya başladı. Önce bakmadım. Yine çaldı. Sonra bakmaya karar verdim ve kendimden emin adımlarla telefona doğru ilerledim ve açtım. “Alo” dedim. “Abi ben Berk. Bu akşam Ceren in doğum günü partisi var, seni de çağırdı” dedi karşıdaki ses. Ben de “Berkciğim bak bugün pazar ve ben, bugünü kendime ayırmak istiyorum. Onun için gelemeyeceğim. Ceren e çok selamlarımı söyle, doğum gününü kutlarım” dedim. O da ısrarcı bi ses tonuyla “Abi kız darılır valla. Tüm arkadaşlarının gelmesini bekliyor. Aslında seni pek takmaz ama maksat sayıca fazla olalım, ehehe” diye de gülerek karşılık verdi tırto. Biraz düşündükten sonra partiye gitmeye karar verdim ve Berk e “Tamam, geleceğim. Akşama ordayım, kapa hadi kapa” dedim.Biraz dinlendikten, keyif yaptıktan sonra akşama Ceren e alacağım hediyeyi düşündüm. Son günlerde bi ekonomik çıkmazda, bi bilinmezlikte olduğum için, masrafa girmek de istemiyordum. Sonra Ceren in o sağlam karakterini, iyi huylu bi kız olmasını düşündüm, ve masraf yapmam gerektiğine karar verdim. Böyle düşünüyordum ki, bi iç hesaplaşma yaparak “Sallama lan. Her an çıkabilme ihtimalimiz olmasından dolayı masraf yapmak istiyorum.” dedim kendi kendime ve masraf yapmam gerektiğini fark ettim. Lakin yeteri kadar param yoktu. Sonra evde fazladan duran ama kaliteli, edebi değeri olan kitapları fark ettim ve Ceren e onları götürmeye karar verdim. Bunun müthiş bi fikir olduğunu düşündüm ve kitapları elime alarak, evden dışarı çıktım ve bayırın köşesindeki bakkala doğru ilerlemeye başladım. Pijamayla çıktığım için, her yanımdan geçen tuhaf tuhaf bakıyor, biraz ilerdikten sonra,arkasına dönerek kahkaha atıyordum. Ben de bunu fark edip, anlayışlı bi şekilde, gülümsemeyle karşılık veriyordum.Biraz ilerdikten sonra yanımdan bi abi geçti ve biraz ilerdikten sonra, arkasına dönüp, it gibi köşeden bakmaya başladı ve güldü. Ben de yol boyunca izlediğim taktiği devam ettirdim ve gözlerimi açıp kapayarak gülümsemedim. Kesmedi abi giderken bi de el salladım, uğurladım onu. Sonra soğan kokan bi nefesin suratıma “ho ho” yaptığın fark ettim ve kafamı çevirdim. Bakkala gelmiştim ve bakkal abi öylece bana bakıyordu. Elimdeki kitapları gösterek “Abi sana zahmet şunları bi paket yapsan, sen de vardır” dedim, cevap vermeden içeri girdi. Yerine oturdu. Akabinde ben de elimdeki kitaplarla bakkal abinin yanında gittim ve tekrardan “Usta merak etme, vereceğim parasını, sen yeter ki şunları bi paket yap. Biliyorum, sen de hediyelik eşyalar falan da var, paket de vardır” dedim, abi yine cevap vermedi. O anda dükkana bi sessizlik hakim oldu. Ben de ne yapacağımı şaşırdığımdan, abinin arkasında bulunan arielmatikleri incelemeye başladım. Amaç vakit geçsin de, abi cevap versindi ama o hiç oralı bile değildi. Baktım bu böyle olmayacak, ekmek dolabının yanında duran sandalyeyi altıma çektim ve “Abi bi derdin, tasan varsa anlat, dinlerim. Bakma böyle pijamalı durduğuma. Normalde ciddi bi insandımdır. Anlat güzel abim” dedim. Abi de üzüntülü bi tavırla “Oğlum, pijamanın arka kısmı delinmiş ve kıçın görünüyor. Tüm mahalleye rezil oldun a evladım. Ben seni tanırım, severim. Üzüldüm şu haline.” dedi ve tüm dünyam bi anda başıma yıkıldı. Hüzünlendim, duygulandım. Yavaş yavaş gözyaşlarımı bırakmaya başladım ama kendimi tutmalıydım, güçlü olmalıydım. Tek kelime dahi etmedim ama abi konuşmaya devam etti “Al şu pantolonu giy, altındaki pijamayı da yan taraftaki terziye ver, diksin” dedi. Evet abi bi anda pantolonunu çıkarmış ve don gömlek kalmıştı. Ben de bunun üzerine şaşkınlıkla “Aman güzel abim olur mu öyle şey, şu halini görseler ne derler, giy sen giy, ben kamufle ede ede giderim eve” dedim, dinlemedi, ısrar etti. Bunun üzerine ben de pijamayı alarak terziye götürdüm ve tekrardan bakkala girdim. Abiyi o halde, don gömlek görmek o anda çok koydu bana, yeniden hüzünlendim ve abiye bakarak “Bu iyiliğini unutmayacağım, çok sağ ol” dedim. Ve o da bi anda, hiçbir şey söylemeden az ileride duran sazını eline aldı ve çalmaya başladı. O haliyle çalması aslında ayrı bi karizma veriyordu ama bakkaldı lan sonuçta. Bakkal dediğin kumaş pantolonlu, gömlekli olurdu. Ama o kadar güzel çalıyordu ki, ona nasihat vermeyi, gerçek bi bakkal profilini tarif etmeyi o an uygun görmedim. Sonra bakkal abi “Gezme ceylan bu dağlarda, seni avlarlaaaar” diye türkü söylemeye başlayınca ben sıkıldım ve hiçbir şey demeden, elimdeki kitapları da alarak az ilerideki kırtasiyeye gitmeye karar verdim. Ayrıca, bu vesileyle çevre esnafıyla tanışıyor, kaynaşıyor, çevre yapıyordum.Biraz yürüdükten sonra kırtasiyeye geldim ve selam vererek içeriye girdim. “Abi sana zahmet şu kitapları bi hediye paketi yapar mısın?” dedim, demez olaydım. Kırtasiyenin bi köşesinde duran ve hediyelik eşyaları inceleyen Berk’i fark ettim. O da beni fark etti ve yanıma doğru yaklaşarak “Sen de mi burdaydın yahu, ben hediyelik bi şeyler bakıyorum” dedi. O an anladım ki, Berk de ekonomik sıkıntı çekiyordu ve abidik gubidik süs amaçlı şeyler bakıyordu. Ben o an hiçbi şey demedim ama o devam etti “Kitaplar Ceren e galiba, bakim, yeni mi aldın” dedi ve kitapları eline alarak incelemeye başladı, sonra bana dönerek “Ulan bunlar benim sana doğum gününde hediye ettiğim kitaplar değil mi” dedi. Ben de “Yok olum ne alakası var, onlar özel kitaptan, seninkiler gibi dandik değil” dedim, o da bana “Bırak bırak, beni mi kandırcan lan, nasıl adamsın sen” diye çemkirmeye, bağırmaya başladı. Sonra küfürleşmeye, ağzı alınmayaca sözleri birbirimize sarf etmeye başladık. Ben o anki gazla Berk in üzerine doğru yürüdüm ve Berk köşeye sıkıştırarak dövdü ve küfrede ede çıktı kırtasiyeden.Sonra ben de o moral bozukluğu ile tekrardan bakkala gitmeye karar verdim. Artık partiye de gidemezdim. Masraf falan değil de, o uğursuzun suratını daha görmek, partide tatsızlık çıkarım, herkesin önünde dövüp rezil etmek istemiyordum. Biraz ilerledim ve hala donla gömlek duran bakkala selam vererek içeri girdim. Usta, çal ordan bi şeyler de, keyifllenelim dedim. Abi de yavaşça ayağa kalkarak ve bana öfkeyle bakarak “Ver lan pantolonumu. Kim dedi sana giy de onu” dedi ve pantolonun alarak, s.ktir etti ben bakkaldan. Ben de o halde, gizlene gizlene terziye girdim ve hala dikilmemiş olan pijamım alarak, eve doğru kaçmaya başladım. Bir yandan koşuyor, bi yandan da delik olan kısmı saklamaya çalışıyordum. Zor da olsa eve geldim ve elime gazetemi alıp, diğer elimede cappy 100 yüz portakal suyunu alarak, o muhteşem günü, o başka vakti kendime ayırmaya, huzurlu vakit geçirmeye karar verdim tekrardan. Lakin saate baktğımdan 6 dıydı ve Berk e de, tüm çevre esnafa da, Ceren e de, sevgi sözlerimi söylerek, Merveciğime doğru yola çıktım…