Astro City, 90’lı yılların ortalarında WS(Wildstorm) etiketiyle çıkmış bir çizgi roman serisi olarak tanımlanabilir başlangıç olarak. Kurt Busiek’in başyapıtlarından biri olarak da tanımlanabilir. Alan Moore’un Watchmen ve Top 10 hikayeleriyle başlayana alternatif süper kahraman hikayeleri akımının demirbaşlarından denilebilir hatta. Brent E. Anderson’un karanlık çizgisi ve Alex Ross’un kapaklarıyla birleşince de ortaya gözardı edilmemesi gereken bir iş çıktığını söylemek çok da yanlış olmaz.Astro City, adından da anlaşılacağı üzere bir şehir. Metropolis gibi hayali bir şehir(ki tahminimce New York olarak tasvir edilmiş). Bu şehrin kahramanları var. Ve bunların biraraya gelmesinden oluşan Honor Guard adında bir birlik var. Kitap, bu kahramanların maceralarını anlatacak sanıyorsunuz kapağına baktığınızda ama böyle birşey hemen hemen hiç olmuyor.Açılış, rüyasında sürekli uçtuğunu gören bir Superman prototipiyle başlıyor. Ve daha ilk sayfadan hissediliyor devamında depresif birşeylerin geleceği. Kısa hikayelerden oluşan kitabın bir diğer hikayesinde ise maskeli bir kahramanı, tesadüfen, maskesini çıkartırken gören bir adamcağızın yaşadığı paranoyalar yer alıyor.Patronu süper kahraman olan bir balkan göçmeninin hikayesi de kayda değer soru işaretleri bırakıyor insan zihninde.Özet olarak hikayelerin temelinde ya kendini sorgulayan kahramanlar ya da onları sorgulayan, korkan, imrenen, merak eden sıradan insanların hayatları yer alıyor.Bunların anlatımında Kurt Busiek’in edebi dilinin ve daha önce de söylediğim gibi Brent E. Anderson’un karanlık ve gerçekçi çizgisinin etkisi çok fazla hissediliyor. İnsan okuduğu hikaye bitmesin istiyor çoğu zaman.Ve kapanışta diyor ki:You Are Now Leaving Astro City.Please Drive Carefully.