Sevgili Blog okurları;uzun süredir sizlerden uzak kaldım, tek satır bile yazamadım (tabi bu arada dolar da kazanamadım. Neyse bundan böyle ciddi konulara el atmaya ve Türk Sinema severlere hizmet etmeyi amaçlayarak, AŞK TEMASINA değinmek istiyorum “Aşk Üzerine Söylenmemiş Her Şey” isimli filmi tanıtmadan önce Aşkın ne olduğunu kelime anlamıyla aşıklamaya çalışayım.Aşk, Yunanca “filla, eros, agape”; Latince “amor, carito”; Almanca, “liebe”; Fransızca “amor”, İngilizce “love”, kelimeleriyle ifade edilmekteyse de, aşkın özünde karşı cinse yoğun, derin ve içten bağlanma vardır. Bu bağlılık tutkulu bir bağlılıktır. Aynı zamanda cinsel ve ruhsal doyumu amaçlamaktadır. Bu bağlamda aşkı, birbirine önem veren kadınla erkeğin, tinsel, duygusal-cinsel birlikteliği olarak tanımlamak olanak dahilindedir. İnsanın temel duygularından biri olarak, insan mutluğunda özel bir yeri olan aşk kavramı; cinsel psikolojik, antropolojik, ideolojik, toplumsal ve tarihsel bakış açılarından ele alınarak açıklanması gereken bir olgudur.
Evet Soner Derse, “Türk Sinemasında Aşk” isimli kitabında böyle söylemekte. ve devam etmekte:Aşkı, bir düşünce terimi olarak ilk ele alan, eski Yunan filozofu Empedokles olmuştur.Ünlü düşünür Platon, Şölen adlı yapıtında aşka ilişkin mitolojik bir öykü anlatır. Bu öyküye göre; insanlar dört kollu dört bacaklı, iki başlı ve güçlü bir vücuda sahipken, kendini bilmezce tanrılara saldırınca baş tanrı Zeuskızmış ve onları ikiye bölerek cezalandırmıştır.Platona göre aşk, güzelliğin doğurduğu bir çekiciliktir, gerçek güzellik ise düşünce ile kavranan güzelliktir.Sipinoza aşkı mutlulukla o mutluluğu yaratan nedenin birleşmesi olarak tanımlar ve insanın aklını mkullanarak aşkı duru ve temiz bir duygu haline getirmesini ister.Aşk anlayışında karamsarlık ve kuşkuculuk ağır basan bir diğer filozof ise, varoluşcu felsefenin tanınmış filozofu, Jean Paul Sartre’dır. Ona göre aşk, “biz olma” değil özgürlüğün engellendiği bir yalnızlık alanıdır. Aşkın özgürlüğü kısıtlamasıno doğuran neden ise bireylerin kişisel ilişkilerdeki beceriksizliğidir.Batılı düşünürlerin aksine İslam tasavvufunda aşk, mistik bir niteliğe bürünür. Tasavvufun temelinde erdem ve aşk yatar. Yunus Emre, Hacı Bayram Veli, Mevlana gibi düşünürlerin anlattığı aşk, yaratana duyulan aşktır. Tasavvuf felsefesinde, dünyanın ve canlıların yaratılışları aşk ile açıklanır. Onlara göre, Allah’ın yeri göğü ve bütün varlıkları yaratmasının başlıca nedeni, yaratanın bilinmek ve sevilmek isteğidir. Sufiler aşkı iki başlıkta ele alırlar. Bunlardan birincisi, Allah’tan başka nesnelere ya da değerlere duyulan “Mecaz-ı Aşkı” dır. Diğer bir deyişle mecazi aşk, geçici suretlerden birini sevmektir. Bu aşkın objesi bir gün yok olabilir. Zevklerden arınmış olan gerçek aşka erişmek için bir ara süreç, bir araç olması koşuluylabu geçici aşk da olumlanır, çünkü herkeste gerçek aşka yetenek yoktur. Mecazi Aşk, bir alışkanlık ve yetenek kazandırır. İnsanı gerçek aşka hazırlar. Tasavvufta gerçek aşk, Hak aşkı dır. İnsanın aksine Allah doğmamıştır ve ölmeyecektir. Bu nedenle ona duyulan mutlak aşk sonsuzluğa açılır ve süreklidir. Onun için böyle bir aşk yüce bir duygudur. (Server Tanilli, “Yaratıcı Aklın Sentezi”)Öte yandan bu filozofik düşünce ve görüşlerin dışında Ozon Yılmaz, “Aşkın Evrimi” isimli kitabında şunları yazar; “Sevgi ile aşk ne eş anlamlı ne de birbirinden uzak ve karşıt kavramlardır. Sevgi ile aşk arasında bir zıtlık söz konusu değildir. İki kavramı birbirinden ayıran bir derece farklılığıdır. Yalnızca daha güçlü, daha derin daha içtenlikli duyumsanan, içerisinde cinselliğini de barındıran sevgiye aşk denilebilir. Bu açıdan aşk, birinin karşı cinsten birini çok sevmesi olarak da tanımlanabilir. Öyle ki, birine hoşlanma, ilgi, istek duyulduğunda bu, ‘seni seviyorum’ diye nitelendirilirken, daha yoğun duygulanımlar ‘sana aşığım’ veya ‘seni çok seviyorum’ diye ifade edilir.Türk Sinemasında aşk deyince, bu düşünceler ışığında çekilen ancak film afişinde aşk sözcüğü geçmeyen çok miktarda aşkı konu alan filmler beyaz perdeye aktarılmıştır.Ben burada afişlerinde aşk sözcüğü yer alan filmlere değinerek ve onları irdeleyerek bilgi aktarmaya çalışacağım.Evet yazımın başında da değindiğim gibi “Aşk Üzerine Söylenmemiş Her Şey” isimli film 5 değişik öyküden ve değişik yönetmen ve oyunculardan meydana gelmiş uzun metrajlı bir filmdir.Dilerseniz biraz uzun olan bu girişi burada kesip, devamını birkaç gün sonrasına bırakalım! Ne dersiniz?Sevgisiz ve sinemasız kalmayın
yorumlar
<blockquote>”Platon Şölen adlı yapıtında, Aristophanes’in bir konuşmasına dayanarak, insanın bir türünün dört kollu, dört ayaklı, iki başlı Androgynos adlı varlık olarak yaratıldığını, ama bu mükemmel yaratığı kıskanan Zeus’un onları ayırdığını, bu yüzden insanın ömrü boyunca hep öteki yarısını aradığını anlatıyormuş.”Ahmet Ümit – Patasana</blockquote>Ben(de) not almışım bi kenara bunu, ilginç.
Aşk da, sevgide aslın da karşılıksızdır. Birbirine aşık iki insan, birbirini seven iki insan ayrı şeyler yaşarlar. Herkes kendince aşık olur, kendince sever. Ama insan karşısındakininde kendi yaşadıklarını yaşadığını sanır. Böyle olmasını ister. Bazıları hiç anlayamaz. Yine de karşılıksız aşk cehennemdir. Beklide ölümsüz aşk hiç ulaşamamanın öyküsüdür.Sevgi paylaşmadır, bencil değildir. Seven kendini değil karşı tarafı düşünür hoş görür ve bağışlar. Sevgi karşılık beklemez, karşılığı alınmak içinde verilmez. Yani kısacası Aşk alıcıdır, sevgi verici.
<div class=”imajorta”><img src=”/imaj/akoni/ask-budur.jpg” alt=”” border=”0″ /><br /></div>
Vay canına. Tesadüf aslında di mi?
EVET,TESADÜF
Hooh, negzel.
akoni o iki nokta son kesişmeden sonra mutlaka ayrılıyorlar mı?ayrılmasınlar ya n’olur
Belesh,ben de şunu duymuştum;yazmış da olabilirim bir yerde,insanların yuvarlak bir top olarak kabul edildiği inanışta,kendilerini tanrıya eş koşmalarından dolayı tanrının onları ikiye bölmesi ve yarım dairelerin kendilerini tamamlamak için diğer bir yarım daire arayışları;fakat parçalarından ayrılan aynı yarım daire olması şart olmamakta,herhangi bir yarım daire amaçlarına ulaşmalarını sağlamakta idi…Bir bencillik söz konusu yani aşkta yukarıda da değinildiği gibi…Sevgiden farkı…
İnsanın eksik parçasını bulamayacak olması çok acı. Pis kıskanç zeus. Koskoca tanrısın, sanane yahu.
Sevgi insan yaşamını anlamlı hale getiren en önemli öğelerden birisidir. Her insanın sevgiyi yaşama,sevgiyi hissetme ve ifade etme biçimi büyük farklılıklar gösterir. Sevgi, herkesin hayatında vazgeçilemez bir biçimde bulunur. Fakat nasıl yaşandığı ve nasıl geliştirilebileceği pek düşünülmez.Sevgi, en derinden özlenen bir şey iken; başarı, ün, para, güç gibi başka şeyler çoğu zaman onun önüne geçer. Sevgi daha çok bir sevilme sorunu olarak görülür ve daha çok sevilmenin yolları bulunmaya çalışılır; sevmeyi öğrenmek içinse hiçbir şey yapılmaz.Sevmekten korkan, sevilmekten korkan, sevgi bağımlısı olan; sevilmek için kendi isteklerini bütünüyle ihmal eden bir çok kişi vardır. Çoğu zaman farklı duygular ya da gereksinimler sevgi olarak adlandırılırSevgi herkesin bildiği, bildiğini sandığı, bildiğine inandığı ama anlatamadığı bir şeydir. Herkesin üzerinde anlaştığı bir tanımı yok sevginin. Her tanımda bir şeylerin eksik kaldığını hissedersiniz. Sevgi tanımlanamaz, yaşanır ancak.Sevgi, önemsemek,ilgi göstermektir. Saygı duymak, anlayış göstermek; sorumluluk hissetmek; yakınlık duymak; sıcaklık hissetmek; benimsemektir. İnsanın doğasında bulunan, yaşamı renklendiren ve anlamlandıran en güzel özelliklerinden birisidir sevgi. Sevginin bütünleştirici yönü vardır. Bu bütünleşmenin temel özelliği hem kendini hem karşıdakini olabildiğince ihmal etmemesi, eksilten değil çoğaltan nitelikler taşımasıdır.Sevgi, olduğu gibi kabul etmeyi, onun gereksinimlerini-isteklerini anlamayı, bunları karşılamak için sorumluluk duymayı, ona ilgi göstermeyi, ona bağlanmayı, düşüncelerine ve duygularına saygı duymayı kapsar. Sevgi, sevilen kişide anlaşıldığı, benimsendiği, önemsendiği duygusu yaratır, değerlilik duygusu verir.Kendini Tanıma Rehberi Erol ÖzmenAlıntıdır.