Aşağıdaki metin Süleyman Demirel Üniversitesi Rektörü Lütfü Çakmakçı tarafından üniversite gurup mailine yollandı. Bende buraya kopyala/yapıştır yaptım link vermek isterdim ama linki yok. kıbrıs meselesi nin devamına da ahkam kesmek istemedim heba olur gibi geldi yazı.TUSAMKIBRIS RAPORUANNAN PLANI’NA “EVET”İN 95 ZARARI
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’ın Kıbrıs Sorunu’na kapsamlı bir çözüm bulunması amacıyla hazırladığı Plan, siyasi ve ekonomik yapıda meydana gelecek değişiklikleri sadece iki oluşturucu devlet kapsamında değil Avrupa Birliği (AB) üyeliği kapsamında da ele alması bakımından, daha önceki çözüm girişimlerinden ayrılmaktadır.Plan ile ilgili tartışmalar, özellikle siyasi alandaki düzenlemelere ilişkin olarak gündeme gelmektedir. Bu doğrultuda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) lehine öngörülen koruma hükümleri (derogasyonlar) bağlamında iki kesimlilik, siyasi eşitlik, toprak oranı, mülkiyet ve göç konuları üzerindeki çekinceler ön plana çıkmaktadır.Ancak, KKTC için öngörülen derogasyonların AB Hukukunun birincil kaynağı olarak bir güvenceye kavuşturulmadığı ve geçici nitelikte olacağı düşünüldüğünde, bahsedilen hükümlerin herhangi bir bağlayıcılık içermesi söz konusu olmayacaktır. Nitekim, her AB yurttaşı Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD)’na başvurarak bu düzenlemelerin eşitlik ilkesi çerçevesinde geçersiz kılınmasını sağlayabilecektir.Diğer taraftan, Plan’ın uygulamaya geçmesi halinde Kıbrıs Türk toplumunun içine girebileceği kaos ortamının engellenmesi, karar alıcılar için çok büyük bir sorumluluk olacaktır. Zira, insanların yaşamlarını sürdürme noktasındaki en insani ihtiyaçları (yerleşim, konut, geçimini sağlama) karşılanmaksızın zor durumda bırakılması ne Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ne de ABAD açısından kabul edilebilir bir durumdur ve AB Mevzuatı’nın yeknesaklığının korunmasından daha fazla öneme haiz olduğu aşik?rdır.Ayrıca, siyasi konularda kapsamlı bir çözüm getiriyor gibi görünen Plan’ın, ekonomik konularda yeterince titiz hazırlanmış bir görünüm sergilemediği ortaya çıkmaktadır. Çünkü, Plan, Ada ekonomisi açısından, Türk Oluşturucu Devleti’ni, ilk aşamada Rum Oluşturucu Devleti’nin ekonomisi ile, ikinci aşamada ise AB ekonomisi ile rekabet edebilecek konuma getirmeye yönelik somut çözümler içermemektedir.Annan Planı’nın, çözüme AB üyeliği perspektifi ile yaklaştığı ve AB üyeliğinin önkoşulu olan Kopenhag Kriterleri’nin hem siyasi hem de ekonomik anlamda kapsamlı şartlar öngördüğü göz önünde bulundurulduğunda; Plan’ın her iki alanı da aynı titizlikle düzenlemesi ve herhangi bir eksikliğe yer vermemesi gerekmektedir. Oysa, önerilen metin sözü edilen nitelikleri taşımaktan uzaktır.Bu durumda, siyasi ve ekonomik konulardaki eksiklikleri gidermeye dönük önerileri müzakere masasına taşımak Sayın Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ve ekibine kalmıştır. Ne yazık ki, Sayın Cumhurbaşkanı, bu yöndeki çabalarından dolayı takdir görmek yerine; kamuoyuna, çözüm sürecinde her zaman “Annan Planı’na muhalefet eden adam” olarak sunulmuştur. Konuya destek verme görevi ise, siyasi irade dışındaki meslek kuruluşlarına, sivil toplum örgütlerine ve üniversitelere kalmış ve maalesef, mücadele halka gereği gibi anlatılamamıştır.Gelinen süreçte yapılması gereken, 24 Nisan 2004 tarihinde, Ada’da eş zamanlı olarak gerçekleştirilecek referanduma kadar, Annan Planı’nın Kıbrıs Türk toplumundan neler götüreceğinin halka anlatılmasıdır. Unutulmalıdır ki, uluslararası alanda kaybedilenlerin yeniden kazanılması hiç de kolay olmamakta, son pişmanlık fayda etmemektedir.ANNAN PLANI’NA “EVET”İN 95 ZARARIPlanda taraflara tanınan hak ve yetkilerin, Plan’ın devamında ek olarak yer alan yasa maddeleri içinde koruma altına alınmadığı görülmektedir.İKAMETE GETİRİLEN % 18’LİK SINIRLAMA1. Annan Planı, Kıbrıs Türk kesimine göç edecek Rumların, Türk nüfusuna oranının % 18’den fazla olamayacağını düzenlemektedir. Ancak, bunun yanıltıcı bir düzenleme olduğu açıktır:2. Bu sınırlamaya getirilen iki istisna dikkat çekici ve tehlikeli boyuttadır:? Karpaz bölgesindeki Dip Karpaz, Yeni Erenköy, Sipahi ve Adaçay köylerine eski Rum sakinleri hiçbir sınırlamaya ve kısıtlamaya tabi olmaksızın geri dönebileceklerdir.? 74’ten sonra güneye göçmüş ve bugün yaşı 65’i geçmiş olan Rumlar, 5 yıllık sınırlama ile bağlı olmaksızın, kuzey kesimindeki eski topraklarına geçebilecektir. Böylece, 65 yaşını geçmiş bulunanlar ve onlara refakat edecek aile üyeleri, Türklerin aralarına yerleşecektir.3. Türk yönetiminin aksi yöndeki talebine rağmen 65 yaşın üstündekiler ve eskiden Karpaz köylerinde yaşamış olanların dönüşleri, 6 yıllık yerleşim sınırlamasına uymaları halinde, % 18’lik orana tabi tutulmamıştır.4. Yukarıda sayılan, %18’lik sınırlamanın dışında tutulan geriye dönüşler bir tarafa, % 18’lik oran AB hukukuna karşı koruma altına alınmadığı için, AB’ye girişten hemen sonra Avrupa Birliği Adalet Divanı’nda açılacak davalar yoluyla, bu sınırlama kolayca delinebilecek, % 18’lik orana t?bi Rumlar da Türk tarafına kolayca yerleşebilecektir.5. Bunun ötesinde, dava yoluna hiç gidilmese bile, 19 senenin sonunda halkın % 28’i Rum olacak ve bu nüfusun seçme ve seçilme hakkı bulunacaktır.6. Annan Planı’nda boşaltılmasına karar verilen köylerde halen 58.000 Kıbrıs Türkü yaşamaktadır ve Ada Türklerinin 48.900’ü kendisine yeni bir yaşam kurmak zorunda kalacaktır.MÜLKİYET7. Annan Planı’na göre Rumlar, 1974’te bıraktıkları mülklerinin en çok 1/3’ünü geri alabilmektedir. Kalan 2/3’lük bölüm üzerindeki mülkiyet ihtilafı ise takas yada tazminat yolu ile çözüme kavuşturulmaktadır. Takas ve tazminatın, 10 milyar dolarlık bir bütçe gerektirdiği ifade edilmektedir. Plana göre bu maliyet ABD, AB ve uluslararası finans kuruluşlarınca karşılanacaktır. Yani ortada oluşturulmuş bir fon bulunmamakta sadece muhtemel “finansörler”den bahsedilmektedir.8. Bu finansörlerin 10 milyar dolarlık bütçeyi neyin karşılığında sağlayacağı bilinmemektedir. Kıbrıs’ta açılacak üslerin mi, Ada halkının uzun vadeli borçlandırılmasının mı söz konusu olduğu bilinmemektedir.9. 10 yeni üye ülkeye dahi gereken mali desteği vermeyen, mali yükümlülüklerini yerine getirmeyen AB’nin Kıbrıs’ı birleştirmenin maliyetini üstlenme konusunda samimi ve içten olmasını beklemek mümkün değildir.10. Mülklerinin 2/3’ü için bono almayı kabul eden Rumlar, bu bonolar karşılığında KKTC’nin dilediği yerinden mülk almaya hak kazanmaktadırlar. Yani, Plan’da Rumların eski mülklerinin sadece 1/3’ünü alacağının düzenlendiğini söyleyenler ya büyük bir yanılgı ya da bilinçli bir saptırma içindedirler.11. Rumlar gelince, yıllardır yaşadıkları evlerini boşaltacak olanların durumunun ne olacağı belirsizlik arz etmektedir. Plan’a göre, yer değiştirmek zorunda kalacak Türkler için Ağustos 2004’e kadar konut tesis edilecektir. Yer değiştirmek zorunda kalacak 48.900 Türk için 3-4 ay içinde kimin, nerede, nasıl ve hangi parayla bu konutları inşa edeceği belli değildir. Bu kadar kısa bir sürede bütçenin sağlanması, projenin oluşturulması, konutların planlamasının yapılması ve kurulması mümkün görülmemektedir!12. Plan’da 50, 75 ve 100 m2’lik evlerden bahsedilmektedir. Acaba Türkler için düşünülen prefabrik evler midir? Bu kadar kısa sürede gerçek evlerin yapılması mümkün müdür?13. Mevcut düzende çiftçilik yapan, narenciye yetiştiren yani tarımla uğraşanların, terk etmek zorunda kalacakları evlerin yerine kendilerine tahsis edilen konutlara geçtikleri varsayılsa bile, bu insanların geçimlerini nasıl sağlayacakları konusu Plan’da düzenlenmemiştir.14. Türklerin, yıllarca emek verdikleri bahçelerini, tarlalarını, arsalarını ellerinden alıp Rumlara veren Annan Planı, bunların karşılığının ne olduğunu düzenlememekte, bu insanlar için yeni geçim kaynağı tahsis etmemektedir.15. Rumların geri aldıkları ve Türklere kiralayacakları mülkleri değerlendirme biçimi nasıl olacaktır? Rumlar, evleri, şu anda içinde oturan Türklere kiralarlarsa içinde oturmakta olanlar açısından bir sorun kalmayacakmış gibi görünmektedir. Ancak, iki kesim arasındaki refah düzeyi dikkate alındığında, istenen kira bedeli gelir düzeyinin çok üstünde olursa ne olacaktır? Diğer taraftan, Rumlar, evlerini Türk veya yabancı fark etmeksizin başkalarına kiralamak isterlerse ne olacaktır? 30 yıldır içinde oturup kendini o evin sahibi gibi gören Türklerin nereye gidecekleri, evlerini ne zaman boşaltacakları ve o anda çıkacak kaosun nasıl çözüleceği, başka bir deyişle en insani konular, ne yazık ki Plan’da muamma olarak bırakılmıştır.16. Plan, mülkiyet açısından, oturulan malın satın alınması üzerine kurulmuştur, malların değerlerinin hesaplanması kuralına göre; Türklerin güneyde terk ettikleri mallar ne kadar değerli olursa olsun kuzeyde edindikleri malları almaları mümkün olmayacaktır. Evinin güneyde eşdeğeri olmayanlar ise zaten oturdukları evleri satın almak dışında çareleri olmadığı için açıkta kalacaklardır.17. Terk edilmek zorunda bırakılan mülkler haricinde, en geç 2019’dan itibaren, ama istisna hükümleri güvence altına alınmadığı için belki çok daha kısa bir süre sonra, her Rum ve AB vatandaşı kuzeyden ev satın almaya başlayabilecektir.TÜRKLERE BIRAKILAN TOPRAKLARTürklere bırakılan alan tüm adanın sadece % 6.5’idir.18. Annan Planı’na göre topraklarımız 3.241.68 km2’den, 2.559.12 km2’ye düşecektir.19. Annan Planı’na göre topraklarımızın 682.56 km2’si Rumlara terk edilecektir.20. 4. ve 5. Annan Planı’nın benimsenmesi durumunda, 1050 km2 toprak Rumların eline geçecek, Kıbrıs Türk oluşturucu devletçiğinin alanında 815 km2 azalma olacak, geriye kalan alan yeşil hat olacaktır.21. Topraksız devlet ve vatan olur mu? Plan’da, Türk kesiminin elinde kalacak olan toprak oranı, Ada’nın tamamının % 28.6’sı olarak görünmektedir. Ancak, bu gerçek durumu yansıtmamaktadır.? Sınır bölgesi olup da Rumlara kalan bölge % 2.64? Rumlara verilen bölge % 2.92? KKTC’de bulunan Kilise malları % 1? Orman, dağ, meralar, tepe, gölet, tapusuz dere alanları % 11+—————–? Türklerin elinde gözüken ama Türklere ait olmayantoprakların oranı % 17.56? Türklerin elinde kalan toprak sadece tüm Ada’nın % 11.4’ü? Bunun zaten % 5’i Türklerin tapulu malıdır. Bu durumda Plan ile Türklere bırakılmış alan % 6.5 olmaktadır. Türklerin tarımsal amaçlı kullanabileceği toprak sadece % 6.5’tir.22.? Kıbrıs’ta işlenmeye uygun olmayan toprak 706.20 km2? Göç edecek Rumlara verilecek toprak 230.00 km2? KKTC’de yaşayan Rumların toprağı 8.30 km2? KKTC’deki Maronitlerin toprağı 32.10 km2? KKTC’deki Kilise ve Manastırlara ait toprak 23.17 km2? Gazi Magosa Kalesi güneyinde Rumlara bırakılacak toprak 2.08 km2? Lefkoşe’de Rumlara verilecek toprak 0.53 km2+—————–Türklerin elinde görünen ama Türklere ait olmayan topraklar: 1002.38 km2Bu durumda Türklerin elinde kalan toprak sadece 1556.74 km2’dir ve bunun yarısı zaten tapulu maldır.23. Ada’da 3 milyon 302 bin dönüm Rumların, 1 milyon 15 bin dönüm de Türklerin arazisi bulunmaktadır: Türklerin arazisinin 600 bini güneyde, 400 bini kuzeydedir. Bu plan ile Türkler, topraklarının % 6.5’ini kaybetmektedirler. Türkler, Rumların malında kiracı olmaya mahkum edilmektedirler.EKONOMİK YAPI24. Güneyde 400 bin dönüm, kuzeyde ise 70 bin dönüm sulu arazi bulunmaktadır. Kıbrıs Türkünün topraklarındaki 70 bin dönüm sulu arazinin 55 bin dönümü Güzelyurt’tadır; GÜZELYURT’un verilmesi ile Türkler tarımlarının % 67.5’lik bölümünü kaybetmektedir.25. Kıbrıs Türklerinden, su kaynaklarının % 75.6’sını terk etmeleri istenmektedir.26. Kofi Annan, evlerinden ayrılırken bahçelerindeki olgunlaşmış narenciyelerini toplamaları için Türklere izin vermiştir.27. Planı kabul etmekle, Türkler, Hububat üretimlerinin % 70’iniSebze üretimlerinin % 50’siniNarenciye üretimlerinin % 67’siniPatates üretimlerinin % 75’ini kaybetmektedirler.28. Tarım sektöründeki toplam kayıp 127 Milyon dolar civarında olacaktır.29. KKTC ihracatının % 55’i tarım ürünlerinden oluşmaktadır. Bunun % 90’ını ise narenciye oluşturmaktadır. Narenciye ve patates üretimi, toplam ihracat payı içerisinde % 25 gibi bir orana tekabül etmektedir ki, bu tutar 12 milyon dolar civarındadır.30. Plan’ın uygulamaya geçmesi ile 1350 işyeri kapanacaktır.31. Çalışan nüfusun % 15’i işsiz kalacaktır.32. Mali sektör, inşaat, sağlık, eğitim, ulaştırma sektörleri ve diğer sektörlerde faaliyet gösteren 553 işyeri Rumlara bırakılacaktır. Türk kesiminin, 18.3 milyon dolar milli gelir kaybı olacaktır.33. Planın uygulanması ile 442 ticarethane, 188 otel ve lokanta Rumlara terk edilecektir. Burada 43 milyon dolar milli gelir kaybı ortaya çıkacaktır.34. İmalat sektöründe 160 işyeri Rumlara terk edilecektir. Türk kesiminin 12 milyon dolar milli gelir kaybı olacaktır.35. İstenilen tüm toprağın verilmesi durumunda KKTC’nin gayri safi milli hasılasının (GSMH) % 22’si, yani 200.3 milyon dolarlık kısmı kaybedilmektedir. Ayrıca, 40 milyon dolar civarında bir bütçe gelir kaybı yaşanacaktır.36. KKTC’nin, sınırları içinde yer alan 6 üniversitede okuyan yaklaşık 25 bin Türk öğrencinin sağladığı, öğrenci başına yıllık 8 bin dolarlık gelirden vazgeçmesi gerekecektir. Plan’ın kabul edilmesi halinde Türk öğrencilerin Kıbrıs’a girişi Schengen vizesine tabi olacaktır. Bu da, KKTC ekonomisinde yıllık 200 milyon dolarlık bir kayıp anlamına gelmektedir.37. Toplam milli gelir kaybı 450 milyon dolar civarındadır. Bu da halen 752 milyon dolar seviyesinde olan KKTC GSMH’sinin yaklaşık yüzde 60’ının kaybı anlamına gelmektedir.38. Akdeniz’in en görkemli turizm beldesi olan MARAŞ, Rum yönetimine bırakılmaktadır.39. Plan’da, GKRY’nin şimdiye kadar almış olduğu tüm dış borçların “Ortak Devlet” tarafından ödenmesi öngörülmektedir. GKRY’nin borç almış olduğu uluslararası finans kuruluşları bunun aksini kabul etmemektedirler. Bu durumda, GKRY’nin halen 12 milyar dolar civarında olan borçlarının, nüfus oranları dikkate alındığında, yaklaşık 3 milyar dolarını ekonomik olarak daha dezavantajlı durumda olan Kıbrıs Türklerinin vergileriyle ödenmesi söz konusu olacaktır.40. Türkiye Cumhuriyeti tarafından KKTC’ye aktarılan 250 milyon dolarlık yardım kesileceğine göre bu açığın KKTC’yi anlaşmaya zorlayanlar tarafından kapatılması gerekmektedir. AB’nin çözümü müteakip Kuzey Kıbrıs için vadettiği yıllık 50-60 milyon euro (yaklaşık 60-70 milyon dolar) tutarındaki yardım, Plan’ın uygulanması nedeniyle meydana gelebilecek ekonomik sorunlara çare olamayacaktır. Plan’ın KKTC ekonomisinde yaratacağı yük giderilemeyecektir.41. AB, muhtemel bir anlaşmada ekonomik olarak daha fazla katkıya ihtiyaç duyan Türk tarafına ayrı katkı sözünden vazgeçmiştir. Kıbrıs’ı tek bir bölge olarak kabul etmektedir. Bu, Kuzey’deki idareye ekonomisini kalkındırma için doğrudan bir yardım yapılmayacağı anlamına gelmektedir. Yardım merkeze yapılacak ve merkez çoğunluk kararıyla Türk kesimi ile oynamaya, onları oyalamaya başlayacaktır. AB’nin bu yaklaşımı aynı zamanda, iki halka, iki ayrı ekonomiye, iki kesimli bir ortaklığa dayalı bir ülkeyi tek bir ülke halinde görme temayülünü gösteren Rumların elde ettikleri siyasi bir kazançtır.DEROGASYONLAR42. Türkler lehine hükümler Rumlar tarafından Avrupa Birliği Adalet Divanı’nda açılacak davalarla ortadan kaldırılabilecektir. Hukuken bu hakları mevcuttur, aynı şekilde mahkemenin de bu istisna hükümlerini iptal etme yetkisi hatta görevi bulunmaktadır. Çünkü Türklerin haklarını koruyan bu hükümler AB’nin temel kurallarına aykırı düzenlemelerdir. Yarın geçerli olmayacak maddeleri oylamanın bir anlamı bulunmamaktadır.43. Annan, 31 Mart 2004 tarihli mektubunda Plan’ın özetini vermiştir. Mektubun 4. sayfasında Verheugen’in kendisine derogasyonlar konusunda verdiği söz aktarılmaktadır: “Komisyon, AB hukuk sistemi çerçevesinde hukuki belirginliği ve güvenliği sağlamayı ve birincil hukukun uyumu sonucunu verecek şekilde nihai çözümü oluşturmayı taahhüt ediyor.”Bu ifadeden bir anlam çıkmamaktadır, çünkü neyin belirginliğinin ve güvenliğinin sağlandığı açıkça ifade edilmemiştir. Bu cümlede istisnaların AB birincil hukuku yapılacağına yada geçici de olsa korunacağına dair bir söylem yer almamaktadır. Oysa, Plan’ı öneren ve destekleyenlerin niyetlerinin halisane olması, “koruyucu istisnaların” AB öncelikli hukuku haline getirilmesini ve kalıcı kılınmasını gerektirmektedir.44. AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Günter Verheugen, Avrupa Parlamentosu’nda, Kıbrıs müzakerelerinin son durumu hakkında görüşlerini açıklarken; BM’nin son planında öngörülen istisnaların (derogasyonlar) kalıcı olmamasını, AB Komisyonu’nun başarısı olarak değerlendirmiştir.45. Bu durumda, Verheugen’in müzakere sürecindeki Kıbrıs ve İsviçre ziyaretleri de bir anlam kazanmış olmaktadır. Amacın, Kıbrıs Sorunu’nun çözüme, Kıbrıs halkının refaha kavuşturulması için gerekli teknik desteğin sağlanması değil; AB Mevzuatı’nın yeknesaklığının bozulmasının engellenmesi olduğu ortaya çıkmıştır. Böylece, AB’nin Kıbrıs Sorunu’na bakış açısı, bir kez daha gözler önüne serilmiş olmaktadır. Ülkelerin dostu değil, çıkarının bulunduğu gerçeği asla göz ardı edilmemelidir.46. Plan’a göre, Türk tarafı, 15 yıllık bir süreci geçmemek üzere gayri safi yurtiçi hasılası Rum tarafının yüzde 85’ine ulaşana dek mülk alınmasını engelleyebilecektir. Komisyon ise, beş yılda bir hazırlayacağı raporlarda bu kısıtlamaların tamamen ya da kısmen kalkmasını talep edebilecektir. AB’nin bu koruma hükümlerini koruyacağına inanmak, oldukça saf bir yaklaşımı yansıtacaktır. Hatta AB Komisyonu’nun, beş yıl geçmesini bile beklemeden kısıtlamaları geçersiz hale getirme girişiminde bulunması gündeme gelebilecektir.TÜRK ASKERLERİNİN DURUMU47. Adadaki Türk askerleri kademeli olarak azaltılacaktır. Ayrıca, üç yılda bir Türk askerinin Ada’daki varlığının devamına gerek olup olmadığına dair toplantı yapılıp, karar alınacaktır. Türk askerinin, Türkiye’nin garantörlüğünün, Ada’nın Rumlaştırılmasına ve “ENOSİS”in gerçekleştirilmesine engel olduğunu her fırsatta tekrarlayan Rumların mümkün olan en kısa sürede “Türk askeri varlığına gerek kalmamıştır” kararını çıkarma çabası içinde olacağı apaçık ortadadır.48. Bu durumda Zürih Antlaşması ile kazanılmış olan Garantörlük hak ve yetkisi, Türkiye’nin elinden alınmak istenmektedir.49. Yeni plana göre, Lefkoşe-Gazimagosa anayolunun güneyi BM kontrolüne verilecek ve bu bölgeye Türk askeri geçemeyecektir. BM Barış Gücü askerlerine devredilecek bölgelerdeki Türk askerleri, Ada’dan ayrılıncaya kadar, silahlarıyla birlikte en az 1000 metre geri çekilecektir.50. Ada’da kalması mümkün olan askerin, üç gün önceden ecnebi komutanlardan izin almaksızın kışlasından dışarıya çıkması mümkün olmayacaktır.51. Türk askeri, yabancı askerlerin teftişine tabi olacak ve yabancı komutanların emirlerine göre hareket etmek zorunda kalacaktır.52. BM Barış Gücü denetimine girecek bölgelerde, BM yetkilileri yerel yönetimlere ve polise emir vermenin yanı sıra Kıbrıslı Türklerin bu bölgelere girişini yasaklama yetkisine sahip olacaktır.53. Yabancı askerler diledikleri zaman diledikleri Türk’ü tutuklama yetkisine sahip olacaklardır.54. Ada’da görev yapacak BM Barış Gücü’nün masraflarının Ortak Devlet tarafından karşılanması planlanmaktadır. Böylece, bir yandan BM Barış Gücü askerlerinin KKTC topraklarına yerleşmesinin zemini sağlamlaştırılmakta, bir yandan da bu işgalin masrafları Kıbrıs Türklerinin omuzlarına yüklenmektedir.55. Türk askerini Ada’dan çıkaran BM, Ada’daki mevcut BM “Barış Gücü” askerinin sayısının iki katına çıkarılması hazırlıkları yapmaktadır.56. BM Barış Gücü askerleri, yıllarca Bosna-Hersek’te daha dün Kosova’da Ortodoks Sırplar’ın Müslüman Arnavut ve Bosnalılara saldırmasını engelleyememişlerdir.57. Geçmişte yaşanan acı tecrübe dikkate alındığında, Ada Türklerinin canının, malının, namusunun ve güvenliğinin BM Barış Gücü’ne emanet edilmesi pek akılcı bir çözüm gibi görünmemektedir.GELECEĞİN GETİRECEKLERİ58. Bu kadar büyük gelir ve nüfus farklılıklarının olduğu bir yapıda, orta ve uzun vadede Kıbrıs’ın demografik, sosyal, siyasal yapısı Türkler aleyhine bozulacak ve sonuçta asimile olmuş bir Türk toplumu önümüzdeki yıllarda Kıbrıslı Rumların ve AB’nin kontrolü altına girecektir.59. Bugün Irak ve Kıbrıs’ta yaşananlar, Batı devletlerinde Irak ve Kıbrıs’ın geleceği ile ilgili hazırlanmış olan senaryo ve planların başlangıç noktasıdır. Irak’ta zaten bir arada yaşamakta olan vatandaşlar etnik temelli olarak üçe bölünmektedir. Irak üçe bölünürken, Türkmen nüfus Kürt bölgesinde bırakılmakta ve Türkmenlerin Kürt kimliği içerisinde eritilmesine çalışılmaktadır. Kıbrıs için de planlanan, Türklerin Rum kimliği içerisinde eritilmesidir.60. Afganistan’da, Filistin’de, Bosna’da, Irak’ta yardım bekleyen milyonlarca insana yardım elini uzatmak için bir şey yapmayan Batılıların, Kıbrıs’a yardım için ve burada yerlerinden yurtlarından kovulacak insanların ihtiyaçlarını karşılamak için “Yardım Yapacağız” sözleri gerçekçi değildir.61. İngiltere, bütünlüklü bir toprak düzenlemesi çerçevesinde toprağının yarısını Adalılara bırakmaktadır. İade edilen kısmın % 90’ı GKRY’ye, % 10’u ise KKTC’ye verilmektedir. Annan Planı’nı destekleyen İngiltere, gerçekten Ada’daki iki toplumun huzur, refah ve mutluluğunu düşünüyorsa, neden üslerinin bulunduğu toprakların tamamını Ortak Devlet’e bırakmamaktadır?İKİ KESİMLİLİKTE SINIRLARIN DURUMU62. Kıbrıs Türkleri sınırların düzleştirilmesi talebinde bulunmuş, aksi halde can güvenliklerinin kalmayacağını vurgulamışlardır. Bu Plan’da Kıbrıs Türkleri, küçük ceplere sıkıştırılmaktadır. Öyle ki, bir Kıbrıs Türk köyünden yükselecek “İMDAT” sesini en yakındaki Türk kardeşleri duyamayacaktır. Çünkü, Türk köylerinin, yerleşim birimlerinin arasına Rumlar yerleşmiş olacaktır.63. KKTC’nin sınırlarında bilinçli bir oynama olduğu anlaşılmaktadır. Türkler, ölü ya da diri olarak, Ada’dan atılmak istenmektedir.TARİHTEN GELEN TECRÜBE64. Yakın geçmişte bir Türk adası olan Girit’te, masa başında yapılan anlaşmalarla referandum kararı alınmış ve Girit Yunan adası haline getirilmiştir. Şimdi orada Türk bulunmamaktadır. Girit, Türksüzleştirilmiştir. Kıbrıs da Girit’le aynı akıbete doğru sürüklenmeye çalışılmaktadır.65. 1700’lerde bir Türk denizi olan Ege bugün bir Yunan denizine dönüşmüştür. 1800’lerin başında, bugünkü Bulgaristan’da Türk nüfus Bulgar nüfusundan fazla iken, bugün Türkler asimile olmuş ve nüfus oranları % 15-20 civarına gerilemiştir.66. Üzerinde uzlaşma sağlanmış gibi bir hava yaratılmaya çalışılan Plan, ne Rum tarafının ne de Türk tarafının taleplerine uygun olarak düzenlenmiştir. Taraflarca üzerinde tartışılmasının bile kabul edilmediği maddeler Annan’ın zoraki arabuluculuğu ile çözülmüş gibi gösterilmektedir. Diplomasi tarihinde böylesi bir zorlamanın ve uluslararası baskının başka bir örneği bulunmamaktadır.67. Planda 45.000 Türkiye kökenli Türk’ün Ada’da kalmasına izin verilmiştir. Bu da Lozan sonrası İngiltere’nin sekiz bin kişiyi Ada’dan çıkartmasına benzer şekilde, Kıbrıs’ta halen ikamet etmekte olan Türklerin yarısının Ada’dan çıkartılacağı anlamına gelmektedir.68. 1974 Barış Harekatı’nın sonucunda Ada’ya Türkiye’den gidip zaman içerisinde yerleşmiş olan Türk vatandaşlarının Türkiye’ye geri dönmelerinin sağlanması için bir mali yardım öngörülmüştür. 4 kişilik bir aileye 10 bin Euro kadar para yardımında bulunulacağı söylenmektedir. Böylelikle, Türkiye’ye dönüşlerin özendirilmesi ve Türk vatandaşlarının sayısının azaltılması amaçlanmaktadır.69. İki kesimliliği kabul ettiği ve Ada’daki Türkleri kolladığı söylenen Plan’da, neden Türklerin rahatsızlık yarattığı imajı verildiği ve neden Ada’dan çıkartılmak istendiği anlaşılamamaktadır.70. Annan Planı üzerinde anlaşma olsa da olmasa da, Kıbrıs Türküne verilen hakların zaman içinde eritilebileceğini bilen Rumlar; sözde, gelişmelerden umduklarını bulamamış görüntüsü vermeye çalışmaktadırlar. Aslında kazanımlarından memnunlar ve biliyorlar ki bu gelişmeler sonucunda Ada’da Türk egemenliği sona erecektir!…EGEMENLİK71. Annan Planı’nın Rum kesiminin yıllarca çeşitli devletlerle imzaladığı birçok anlaşma konusunda ne dediği, Kıbrıs’ın kıta sahanlığı, hava sahanlığı konusunda ne içerdiği bilinmektedir.72. İki ortak yerine çoğunluk idaresini empoze etmeye çalışan Rumlar, KKTC’nin Türkiye ile yaptığı anlaşmaları reddetmekte ve kıyıları, havaalanlarını ve benzeri konuları ortak devlete devretmek istemektedirler.73. Annan Planı kabul edilirse, Güney Kıbrıs Rum Kesimi Parlamentosu’nun kabul ettiği ?Türkler Rumlara Soykırım Uygulamıştır’ yasası da kabul edilmiş olacaktır. Bu durumda, ya Rumların, işgalci Yunan güçlerinin Anadolu’dan çıkarılmasını “soykırım günü” olarak kutlamaları seyredilecek ya da Türk düşmanlığının göstergesi olan bu özel günleri onlarla birlikte anılacaktır. Her yıl Eylül ayının 14’ünde şehitlerimizin, kemikleri sızlamayacak mıdır?SİYASİ EŞİTLİK74. Annan Planı’nın, 1960 Anayasası’ndan daha iyi olduğunu söylemek mümkün değildir. Plan’da yer alan yasa maddeleri incelendiğinde Ortak Devlet’te yönetimin Rumların elinde olacağı anlaşılmaktadır. 60 Anayasasında var olan “veto yetkisi”ne Plan’da bilinçli olarak yer verilmemiştir. Veto yetkisinin işleyebilmesi, ancak Senato ve Başkanlık Konseyi’ndeki Türk üyelerin her zaman uyum içinde hareket etmeleri halinde mümkündür. Uyumun bozulması, siyasi eşitliğin Rumlar lehine bozulmasına neden olacaktır! Bugün hayati bir meselede “evet”çiler ve “hayır”cılar ayrışması varsa, yarın elbette ki Türk üyelerin uyumu bozulacaktır. Plan’la amaçlanan da tam olarak budur.75. Plan’da, Senato’nun 24-24 şeklinde Türk ve Rum eşitliğine dayalı bir şekilde yapılandırılmasının yanı sıra dikkatlerden saklanan Temsilciler Meclisi’nde 36 Rum, 12 Türke yer verilmesi dengesizliği bulunduğu gerçeğidir. Arka planda bırakılan dengesizlikler, sözde sağlanmış olan siyasi eşitliğin Rumlar lehine bozulduğunu göstermektedir.76. Dışişleri ve savunma, ticaret ve ekonomi, ulaştırma ve telekomünikasyon bakanlıklarının Türk tarafına ait olduğu büyük bir başarı örneği olarak sergilenirken, diğerleri bir tarafa içişleri bakanlığının ve adalet bakanlığının Rumlara bırakıldığı açıkça dile getirilmemektedir. Devletin iç işleyişinde en önemli iki bakanlık olan içişleri ve adalet bakanlıklarının Rum tarafına bırakılmış olması asıl yönetenin Rumlar olduğunu açığa çıkarmaktadır.BİRLEŞMİŞ MİLLETLER’İN KONUMU77. Geçmişte, 1960 Anayasası’nı kabullenemeyen Rumlar, Ada’daki tek asli unsur olma isteklerini engelleyen Anayasa’nın 13 maddesini değiştirmek istemişlerdir. Talepleri, Türk varlığını ortadan kaldırdığı için kabul görmeyince, Rumlar, Türkleri katletmeye başlamışlardır. Rumların yarım bıraktığı iş önümüzdeki Annan Planı’nda tamamlanmaktadır. Arabulucu misyonunu yüklendiğine göre tarafsız olması gereken BM Genel Sekreteri, Ada’nın Rumlaştırılması hedefine mi hizmet etmektedir?78. Yine uluslararası müzakereler sonucunda kabul edilmiş bir hukuki metin olan 1960 Anayasası’nın değiştirilmek istenen 13 maddesi Annan Planı’nda Rumların 60’tan kalma arzusuna uygun bir şekilde düzenlenmektedir. Rumları en çok huzursuz eden maddelerin Annan versiyonu şöyledir:? Cumhurbaşkanı ve yardımcısının veto hakkı kaldırılsın.(Amaç, Temsilciler Meclisi’nde Rum çoğunluğun isteğine uygun olarak düzenlenmiş karar ve kanunların engellenmemesidir.)*Annan’ın Planı – Veto Yetkisi yoktur.? Adalet mekanizması tek elde birleştirilsin(AY.m159’a karşı)* Annan’ın Planı – Adalet Bakanlığı Rumlara verilmiştir.? Polis ve jandarma teşkilatı birleştirilsin.(AY. m.131’e karşı)* Annan’ın Planı – İçişleri Bakanlığı Rumlara verilmiştir.79. Bu Plan gerçekten BM Genel Sekreteri’nin mi kaleminden çıkmıştır; yoksa, İngiltere, Yunanistan ve Kıbrıslı Rumların sarf ettikleri “Bütün federal yasalar Kıbrıs Rum tarafınca hazırlandı.” ifadesi doğru mudur?AB ÇÖZÜMÜN NERESİNDEDİR?80. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile uzlaşma sağlanmaksızın, “Kıbrıs Cumhuriyeti” adına Birliğe aday kabul edilmesi; adayların, tam üyelik öncesinde komşularıyla olan sınır anlaşmazlıklarını çözmelerini isteyen AB’nin, kendi kendisiyle çeliştiğini göstermektedir.81. Ada’da kırk yıldır fiilen ve hukuken sürmekte olan sınır anlaşmazlığı AB tarafından, kendi kararlarına aykırı olarak göz ardı edilmektedir. Neden tam üyelik yönünde, hem de Ada’nın tümü adına tam üyelik yönünde, söz konusu sınır anlaşmazlıklarının herhangi bir engel olarak kabul edilmediği anlaşılamamaktadır ve bu kabul edilemez bir durumdur.82. AB de, GKRY’nin tam üyeliğinin hiçbir meşruiyet temeli olmadığının bilincindedir. İşte bu meşruiyet sorununu ortadan kaldırabilmesi için, 1 Mayıs 2004 tarihi öncesinde Ada’da bir çözüme varılabilmesi doğrultusunda yoğun çaba harcanmaktadır.83. Halen yürürlükte olan uluslararası anlaşmalara aykırı olarak AB’ye kabul edilmiş Rum tarafının başvurusunu, Türkleri kullanarak legal hale getirmeye çalışmaktadırlar. Rumların AB’ye tek taraflı olarak alınması dolaylı “Enosis” anlamına gelmektedir. AB ve Yunanistan’ın bu oyununa alet olmalı mıyız?84. Taraflara sunulan Annan Planları’nın tarihlerine bakıldığında, AB takvimi ile ne kadar ilgili olduğu ortaya çıkmaktadır. Bunları bir tesadüf olarak değerlendirmek mümkün müdür?1. Annan Planı: 11 Kasım 2002Kopenhag Zirvesi: 12-13 Aralık 20022. Annan Planı: 10 Aralık 2002Kopenhag Zirvesi: 12-13 Aralık 20023. Annan Planı: 26 Şubat 2003Müzakere süresi: 28 Şubat 2003Katılım Antlaşmaları: 16 Nisan 20034. Annan Planı: 27 Mart 2004Müstakbel üyelerin fiilen üye haline gelmesi: 1 Mayıs 20045. Annan Planı: 31 Mart 2004Ada’nın iki tarafında eş zamanlı referandum: 24 Nisan 2004AB’nin genişlemesi: 1 Mayıs 200485. AB yetkilileri, derogasyonların kalıcı olmasına gerek olmadığını, çünkü geçici istisnaların, zaten Türkiye esas alınarak öngörüldüğünü belirtmektedirler. Bu istisnalar, gerçekten Türkiye’nin AB üyeliği dikkate alınarak belirlenmiş olsaydı, AB’nin, istisnaların geçerliliğini 15 yıl ile sınırlamak yerine, Türkiye’nin AB üyeliğine kadar geçerli olacaklarını öngörmesi gerekmez miydi? Böylece, AB, Türkiye’ye gerçek bir iyi niyet mesajı da vermiş olacaktı.ANLAŞMANIN ÇÖZÜM GETİRMESİ BEKLENEBİLİR Mİ?86. Bu Plan’da Türk tarafının taleplerinin karşılanmadığı ortadadır. Ekonomik güvenlik, siyasi eşitlik, iki kesimlilik sağlanamamıştır. En önemlisi Kıbrıs Türklerinin can güvenliği sağlanamamıştır.87. Bu plan aynı zamanda Rum tarafı açısından da kabul edilemez hükümler içermektedir. 1960 döneminde de taraflar anlaşmaya zorlanarak ve üzerlerinde uluslararası baskı kurularak, anlaşmalar özellikle Rum tarafına zorla imzalatılmıştır.88. Bugün de hem AB’nin hem ABD’nin hem de yine dışarıdan yönlendirilen BM ve Yunanistan’ın zorlaması ile Rum yönetimi Annan’ın Planı’nı referanduma götürmek zorunda kalmıştır. Ada’ya tamamen sahip olmak isteyen Rumlar, bütün kazançlarına rağmen tatmin edilememiştir. Tarih bir döngüyse, 3 yıl sonra katliamların tekrar başlayacağını söylemek bir kehanet değildir.? Ama bu sefer Türkiye yine bir Barış Harekatı düzenleyebilecek midir? Hayır, dünya konjonktürü bu sefer izin vermeyecektir.? Ada’ya yerleşmiş durumda olan BM, diğer tüm örneklerde olduğu gibi NATO’yu göreve çağıracaktır. KKTC toprakları, ABD tarafından NATO aracılığıyla işgal edilecektir.? Bosna-Hersek’te, Kosova’da, Irak’ta, Afganistan’da olduğu gibi katliamın çağdaş bir biçimi, bu sefer, KKTC’de yaşanacaktır.REFERANDUMDA “HAYIR”IN ANLAMI89. Annan 1999’da ilk planını oluşturduğunda da o planın kabul edilmesi gerektiğini söyleyenler bulunmaktaydı.. Kurtuluş için son şans olduğunu söyleyenler olmuştu. Plan’ın beşinci versiyonu incelendiğinde ilk haline göre çok daha anlamlı olduğu anlaşılmaktadır. O gün kabul edilmiş olunsaydı bugün bazı düzeltmeler yapılmış olmayacaktı. Şimdi kabul edilmezse, yarın daha da iyileştirilmiş bir planın hazırlanacağı düşünülebilecektir.90. Daha önce de defalarca çeşitli tarihler için “son şans” denmiştir. Anlaşılıyor ki, hiçbir zaman bu süreç ve son şanslar bitmeyecektir.91. Şimdiden 24 Nisan’da iki taraftan da “evet” çıkmaması halinde altı ay sonra tekrar referandum yapılacağı söylenmeye başlanmıştır. Bu durumda “hayır”, “yeni bir referandum” anlamına gelmektedir.92. Altı ay sonra yapılacak referandumla da iş bitmeyecektir. O zaman da “hayır” çıkarsa, uluslararası ve uluslar üstü kuruluşlar bu yöntemi uygulayabildikleri ölçüde referandum yapmaya devam edeceklerdir. Bir süre sonra da yeni bir plan hazırlanıp, tarafların onayı istenecektir.93. Annan Planları incelendiğinde, Türk kesimi açısından, her birinin bir öncekinden daha kabul edilebilir olduğu görülmektedir. Bu anlamda, hazırlanacak yeni bir planın şimdikinden daha iyi olacağını söylemek mümkündür.94. Annan, Planı’nın 5. versiyonunda Kıbrıs Türkleri için azınlık demekten vazgeçmiştir ve Türkler Ada’daki iki halktan biri olarak kabul edilmişlerdir. Annan, BM’yi, BM dünya devletlerinin büyük bir çoğunluğunu temsil etmektedir. Bugün dünyada, Türklerin Ada’daki vazgeçilmez varlığı kabul edilmiş durumdadır, yarın ayrı bir devlet olarak bağımsızlıklarının tanınması mümkün olacaktır.95. Tarihe bakıldığında, Yunanistan’ın savaşarak toprak kazanmadığı, hep anlaşmalarla ve büyük devletler tarafından kollanarak toprak sahibi olduğu görülecektir. Yunanistan, Kıbrıs’ta da katliamlarla yapamadığını, yine büyük devletlerin desteğiyle yapmaya çalışmaktadır. Türkler ise, tarihte savaşarak kazandıkları hakları masa başındaki diplomatik oyunlarda kaybetmişlerdir. Kanla korudukları topraklar sinsice, üçkağıtla ellerinden alınmıştır. Bu oyunun Kıbrıs’ta tekrarlanmasına izin verilmemeli, insanlık onurunun ayaklar altına alınmasına seyirci kalınmamalıdır.