sevgili günlük,bizim on iki numaradaki hayri beyi tanırsın,hani geçen yaz karısı çoluğu çocuğu bırakıp memleketlisi olan bir kamyon şoförüyle kaçmıştı…işte o.(kadına da bir şey diyemiyorum zira kamyoncu bunun gençken aşık olduğu herifmiş)neyse…işte bu tanıdığın hayri beyin evinden geçen gece bir bağrış bir çağrış sorma gitsin…sakin ve de mülayim bir komşunun muhtemel tüm belirtilerine haiz olan hayri beyi hiç bu şekilde duymamış,görmemiştim.Zaten kendisini hiç bağırırken görmediğim için ilk etapta avazımsı çıkan sesin kendisine ait olduğunu ancak ne olup bittiğini anlamak için kapısının yanına kadar gittiğimde öğrendim…ve doğal olarak çok şaşırdım.birine bağırıyordu ve bu biri hiç şüphe yok ki telefonun öbür ucundaydı.hayri beyin hayatına yönelik herhangi bir tehdit sözkonusu olmadığını anlayınca, evceğzime doğru seğirttim ve günümüzün alışıldık duyarsız komşuluk profiline katkı yapmaya devam ettim…lakin ne mümkün…Hayri bey telefonda, kendisini bir yıl sonra çocuklarını görme isteği belirince arayan eski karısına yeterince bağıramadığını anlamış olacak ki kalkıp bana geldi…oysa hayri bey ve ben; yalnızlığını ve komşusuz bir hayat idealini şiar edinmiş iki insan olarak yanyana gelmemiz pek de olası olmayan insanlardık…ve onca meraklı ve böyle durumlarda “ay hayri bey buyrun gelin sakinleşirsiniz konuşalım..neniz var” diyerek inayetini seferber eden insan topluluğuna rağmen hayri bey bana gelmişti…ben bütün metanetim ve “sen de karın da çocukların da umurumda değilsiniz” bakışlarımla içeriye aldım hayri beyi…ve anladım ki hayri bey konuşmaya değil bağırmaya gelmişti.kusacak alan bulamadığınızda yaşadığınız zamanlara benzer bir duygudur bu.hayri bey için karşısında biri olmalıydı sadece…ve sonradan düşününce pek mutlu oldum ki hayri bey benim umursamazlığımı bildiğinden beni seçmişti….işim kolaydı…lakin hayri bey fazla kızmış olacak ki yüksek volümden gidiyor ve arada ağzını da bozuyordu…bir ara kapıyı açtığımda merdiven boşluğunda bir grup komşunun “adam haklı” benzeri sesler çıkardıklarını işittim.hayri bey insanlarla iletişimsizliğine rağmen karısı kamyoncuyla kaçtıktan sonra çocuklarına gösterdiği özen sayesinde tribünlerin desteğini sağlamıştı zaten…bu yüzdendir ki apartman sakinleri,hayri bey tarafından elli yılda bir yapılan bu gürültü durumundan rahatsızlık değil, memnuniyete benzer bir şaşkınlık duyuyorlardı.aslına bakarsanız hayri bey karısı kaçtığında da, daha sonraki günlerde de pek mustarip değildi…bilinçli bir yalnız olarak biliyordu ki şu üç günlük dünyada kendsine uzun süre tahammül edilemezdi…çocuklarına gösterdiği özenin de asıl nedeni kimseyi hayatına bulaştırmama isteğinden kaynaklanıyordu.biri 12 diğeri 8 yaşlarında iki çocuğun sorumluluğunu,çevresindeki baskıya yeğlemişti….ki bana kalırsa doğru da yapmıştı.”öyleyse ne demeye sinirlendi bu adam” dediğini duyar gibiyim – ben bir şey demedim-hayri bey kendisine acıyan gözlerle bakılmasından usanmıştı…”terketti namussuz karı”,”vah vah”, “zavallı adam” gibi sözlerin bedbaht muhattabı olmasınaydı onun bütün öfkesi…ve bunun tek sorumlusu eski karısıydı…ve kadın çocuklarını özleyip görmek isteyince hayri beyin bütün hıncı beyaz suratını kızıla çevirmiş, bağırmaya başlamıştı apartman sakinciklerinin anlayış dolu destekleriyle.lakin şundan da emindim ki hayri bey hemen ertesi gün çocuklarına tertemiz giysilerini giydirip onları kadına götürecekti…belki bir pastenede buluşturacaktı onları ve çekilip uzaktan onların mutluluğunu izleyecekti…(bu sabah evden çocuklarla çıktı zaten)