Elindeki anahtarı yağmur damlalarının altına tutarak uzun uzun baktı otobüs durağındaki esmer çocuk.. Gözlerini ve yumruğunu aynı anda sıktı anahtarı yumruğunun içinde, gözleri de zaten derin olan göz çukurlarının içinde kayboldu.Yağmur hızlanmış rüzgar artmıştı. Havadaki fırtına beynindekine paraler olarak artıyordu. Bir şimşek çaktı ortalığı gün gibi aydınlatan. Bunu takiben bir şimşek daha çaktı içindeki değer yargılarını yerle bir eden.. Son zamanlarda çevresindekilerle ilişkileri nasıl birden bire bozulmuştu ? Eskisi gibi sevemiyordu ne insanları, ne de kendini. Sevmekten nefret eden, nefret etmeyi seven, kendi içinde çelişkili bu ruh haline birden bire nasıl bürünmüştü. Yıllardır patlayacağı günü bekleyen sabırlı bir volkan gibi nasıl biriktirmişti içindeki lavları ? Hoşgörü ibresi sıfırı gösteriyordu ve artık sıra diğerlerinin hoşgörü sınırlarını zorlamaya gelmişti. Kendisini telefonla arayıp karşısındaki ÖSYM sitesinde bir linki sorana kör müsün diyor, otobüsteki sıkışıklıkta ilerle ihbarı yapana sen ne dikiliyorsun yalı kazığı gibi diyor, ve artık bir çok ricaya düşünmeden hayır diyebiliyor, odasına yapılan istemediği bir müdahele sonucu kapısını kilitleyip, anahtarı alabiliyordu.Aslında odasının kapısını, mutfağın anahtarıda açıyordu. Evdekiler için bu dert değildi. Peki dışarıdaki insanlar, onlarda karşılarındaki kilitli kapının anahtarına sahip olduklarını biliyorlar mıydı ? Hiç sanmıyorum ? Onlar bir başkalarının anahtarlarını kullanmaya devam edeceklerdir.Ama benimki artık cebimde ve hiç çıkarmayacağım..