bildirgec.org

sukuyusu

11 yıl önce üye olmuş, 3 yazı yazmış. 8 yorum yazmış.

ROMANTİZM UYUŞTURUCU ETKİSİ YAPIYOR

sukuyusu | 19 February 2012 21:53

“Abd’de yürütülen araştırma, romantizmin, beynin uyuşturucu bağımlılığında aktive olan bölgesini harekete geçirdiğinin ortaya koydu. Sevgililerinin fotoğrafları gösterildiği sırada MR’ı çekilen deneklerin beyinlerindeki değişimi fark eden uzmanlar, aşkın uyuşturucu gibi hem haz hem de endişeyi tetiklediğini belirtiyor.”(Milliyet, 15.02.2012) Evet, doğru bir tespite benziyor. Bir yerde de aşkın beyinde çikolata etkisi yaptığı yazıyordu ki sonuçlar örtüşüyor, o deneyde MR çekilmiş miydi bilmiyorum ama çekilmese de fark etmez, olası etki “haz ve endişe” bir yanda mutluluk, diğer yanda kalorinin oluşturduğu endişe, herkes için geçerli değil tabii ki.. Sonuçlar örtüşmesine örtüşüyor, “haz” kısmı da aklıma yatıyor yatmasına da “endişe” derken ne demek istiyorlar tam çözemedim. Neyin endişesi? Bir de aşkın hangi sürecinde çekilmiş bu MR, döneme göre endişeler çeşitlenebilir. Ki kişiye göre de çeşitlenebilir. Ama aşk ve endişe çok da iç içe duygular değil ki.. Aşk çoşku dolu bir duygudur, bazen üzer bazen mutlu eder, kızdırır, küstürür, nefret bile ettirir zaman zaman ama bunlar hep alt duygulardır. Süreklilik göstermezler. Ama endişe aşkın neresinde, derken… “Sevgililerinin fotoğrafları gösterildiği anda” cümlesini gördüm, aynı polisiye kitaplarda dedektifin katili bulduğu anda olduğu gibi.. Bir baktım, gözümün önünde zaten! Sevgilisinin fotoğrafını gösteriyorsunuz tamam da bakalım bunlar hakkaten sevgili mi? Olayda bir üçüncü kişi varsa, ki tahminimce öyle, fotoğrafı gören denek haz duygusuyla beraber endişe de yaşar tabii ki, çok normal! O zaman da bu deney sayılmaz, yani aşk hala endişeden bağımsız, içinde bol miktarda haz, eser miktarda çeşitli duygular bulunduran çikolatamsı bir duygu! Naçizane fikrim tabii ki, endişe duyanlara saygılar…

YAVRUSUNU EZEN BANA! ALLAH BİR DAHA YAŞATMASIN HATİCE SULTANA!

sukuyusu | 26 January 2012 09:54

Eski gazeteleri karıştırırken-canlı yayından değil de tekrardan maç izlemek gibi, heyecan sevmeyen bünyeler için mantıklı bir eylem- Sabah gazetesinin 27 Kasım 2011 tarihli haberini görünce gözlerime inanamadım! Çünkü “Muhteşem Yüzyıl” isimli güzide dizimizin eski bir bölümünde Hatice Sultan yavrusunu emzirirken uyuyakalıyordu ve yan yatmak suretiyle bebeğini eziyordu.. Uyuduğu sahnenin devamına baktığımızda kafası normal gözüken yavrucağın vücudunun annesinin altından çıktığını görüyorduk. Ufak tefek de bir kadın ama mukadderat işte, ezildi bebecik! İzleyen herkesin verdiği tepki aşağı yukarı “Bu kadar da olmaz, bunu öküz olsa yapmaz.” tarzındaydı diye düşünüyorum(bahsi geçen hayvan kişiye göre değişebilir.) İşte haberde bunu senorya gereği değil de gerçekten yaşamış bir hayvancağız vardı. ABD’deki Chicago Hayvanat Bahçesinde Bana isimli gorilin 9 günlük yavrusunu yanlışlıkla ezdiği, yavrunun kafatasında eziklerin tespit edildiği, kesin sonucun otopsi sonrasında açıklanacağı yazıyordu. Anne Bana uzun süre yavrusunu kucağından ayırmamış ve yetkilerin söylediğine göre çok üzgünmüş.. (Hatice Sultan gibi suçlayıp rahatlayacağı köleleri de yok ki zavallının…) Haberi okuyunca ve Hatice Sultanla uzaktan da olsa bir bağlantı kurunca aklıma Yaprak Dökümü dizisinin senaristlerinin bir açıklaması geldi. “Dizide çok abartılı olaylar var, hiç gerçekçi değil.” şeklindeki eleştiriler için, “Biz gerçek hayatta öyle şeyler duyuyor ve görüyoruz ki bunların yanında hiç kalır. O yüzden dizideki olaylar gerçeğe oldukça yakın.” gibilerinden bir açıklamaydı. Kendilerine hak verdim. İster insanlarla ilgili olsun ister hayvanlar aleminden.. Dizilerin gerçek hayatımızla nasıl da iç içe geçtiğini nasıl inkar edebiliriz ki artık! Allah benzer olayları bir daha ne Bana’ya ne Hatice Sultan’a ne de ona buna yaşatmasın!

ALO 147! AMA BİR GÜZİN ABLA DEĞİL!

sukuyusu | 25 January 2012 14:38

Meşrutiyet döneminde iki defa Maarif Nezareti (Milli Eğitim Bakanlığı) yapan Emrullah Efendi’nin söylediği “Şu mektepler olmasaydı maarifi ne güzel idare ederdim!” sözünü anmayan Milli Eğitim çalışanı yoktur herhalde, en başta da öğretmenler… Dersler, planlar, etüdler derken bir de öğretmenlerin en çok uğraştığı, kayıtlara geçmeyen diğer bir konu “şikayetler”.. “Öğretmenim, Ali bana şımardı, Ahmet bana vurdu, Ayşe silgimi aldı, Fatma bana bakıyor ve saire ve saire..” bazen kızdıran bazen güldüren bu tatlı şikayetler konusunda ya Milli Eğitim’in hiçbir fikri yok ya da artık Emrullah Bey’in sözü şakayla da olsa anılmayacak. Çünkü efenim 1 Mart 2012’den itibaren 155’i bile tahtından edecek yeni bir hat açılıyor: Alo 147 Öğrenci Şikayet Hattı. Öğrencilerin, “okullardaki taciz ve şiddet olayları, SBS, sınav ve eğitim sistemine kadar pek çok sorunu yetkililere iletmesi”amacıyla kurulan bu hattın incir çekirdeğini doldurmayan ama öğrenciler için dağlardan bile büyük olan sorunlarla meşgul edilmemesini umuyorum. Şu an için çağrı merkezinin 100 kişiden oluşmasına karar verilmiş,ki zamanla yükseleceği kesin olan bir sayı.. Merkezi Van-Erciş’te kurulacak olan merkeze gelen ilginç telefonlardan ilerleyen zamanlarda kitap bile basılabilir diye düşünüyorum, bakalım zamanla göreceğiz.