bildirgec.org

plumprune

11 yıl önce üye olmuş, 90 yazı yazmış. 852 yorum yazmış.

koklaşa koklaşa

plumprune | 24 August 2006 18:02

Belki bilgisi olan vardır, ben yeni keşfettim. Dr. Alan Hirsch‘in kurup yönettiği, koku ve tat alma üzerine çalışmalar yapan The Smell & Taste Treatment and Research Foundation (STTRF) adında bir kuruluş varmış. Dr Hirsch, 25 yıl uğraşmış, üşenmemiş o koku senin bu koku benim incelemiş, bir sürü insan üzerinde denemiş ve enteresan sonuçlar elde etmiş. Gizmag‘da yayınlanan eski tarihli bir makale ile dikkatimi çeken bu beyefendi, erkeklerin gözünde kadınları neştersiz doktorsuz iki fıs fısla gençleştiriyormuş. Erkekler, “Timeless View” isimli bu formülü kullanan kadınları, oldukları yaştan ortalama altı yıl daha genç algılıyormuş. Timeless View’in, bildiğimiz vücut spreylerinden -kadınları olduğundan genç göstermesi dışında- hiçbir farkı yokmuş.

Ah şu kadınlar!

plumprune | 15 August 2006 14:04

Alman araştırmacıların yaptığı bir araştırmaya göre, 4 yıllık düzenli bir ilişkisi olan 30 yaşındaki kadınların yarısından azı düzenli seks istiyorlarmış. Erkeklerde ise durum hiç de böyle değilmiş, ilişki ne kadar uzun sürerse sürsün, erkeklerin libidosunda bir değişiklik olmuyormuş. Bilim adamları bu durumu insanoğlunun evrimleşmesindeki farklılıklara bağlıyorlarmış.

Hamburg-Eppendorf Üniversitesinden araştırmacılar, 530 kadın ve erkek ile ilişkileri hakkında görüşme yapmış. 30 yaşındaki kadınların %60’ının ilişkilerinin başlarında sık sık seks yapmak istedikleri ancak 4 yıl içinde bu cinsel isteğin, %50’nin altına, 20 yıl sonra ise yaklaşık %20’ye düştüğü görülmüş.

Akıllı Ayıcık

plumprune | 15 August 2006 11:42

akıllı ayıcık
akıllı ayıcık

MIT (Massachusetts Institute of Technology) yine boş durmamış, enteresan bir zamazingo yapmış. Resimdekine benzer tüylü ve sevimli ayıcıklar, artık doktor ve hemşire asistanı oluyor. Bütün vücudu sensorlar, motorlar, mikrofonlar, bir video kamera, yazılım ve insanlara karşılık verebilmesini sağlayacak olan kablosuz iletişim teknolojisi ile donatılmış olan bu şirin ayıcıklar, hastabakıcılık görevine soyunmuşlar. Hastayı gözlem altında tutacak olan bıdıklar, hastaların durumlarındaki değişikliklerden hemşireleri haberdar edeceklermiş.

Önümüzdeki bir iki ay içinde tamamlanacak olan ilk prototipin kürkünün ve yumuşak silikon deri tabakasının altında 1000’den fazla sensor bulunacakmış. Isı, güç ve elektrik sensorları, bir insanın varlığını ayırt etmek, hastanın durumunu gösteren bazı psikolojik işaretleri algılamak ve kişinin ayıcığı okşayıp okşamadığını, tırmalayıp tırmalamadığını, ona vurup vurmadığını ya da sarılıp sarılmadığını idrak etmek için iş birliği içinde çalışacaklarmış.

Koca Kafa

plumprune | 14 August 2006 12:28

Kandırıldık! 1999 yılında Kanadalı araştırmacılar, Einstein’ın beyni büyüktü, dehasının sırrı burada saklı olabilir demişlerdi -koca kafalı bir dehayım diye nasıl sevinmiştim-. Ancak bugün, Avustralyalı araştırmacılar koca kafayla zekanın ilgisi yokmuş diyorlar. Araştırmacılar, beyin büyüklüğü ve zeka arasındaki ilişkiyi inceledikleri çalışmanın sonuçlarını, 6-10 Ağustos tarihleri arasında düzenlenen 11. Uluslararası İnsan Genetiği Kongresinde açıklamışlar. Türler arasında farklı beyin büyüklüğü, zeka farkının göstergesi olabilirmiş, ancak aynı tür söz konusu olunca bu pek de önemli bir faktör değilmiş. H.G. Wells‘in -evet, her fırsatta Wells’i araya sıkıştırıyorum çünkü hastasıyım- koca kafalı uzaylı tasviri de fos çıktı -tamam, metafor olduğunu ben de biliyorum-. Üstelik hızla gelişen teknolojiye rağmen, son 50.000 yılda insanoğlunun zekasının geliştiğine dair hiçbir kanıt yokmuş. Anlayacağınız aynı tas aynı hamam, hatta aptallaşıyor muyuz ne?

Göz Hapsi

plumprune | 28 June 2006 18:14

bakış dedektörü kulaklık
bakış dedektörü kulaklık

Yan taraftaki kocaman resimdeki yakışıklı, sandığınız gibi Marslılarla filan haberleşmiyor. Aslında o, bizi göz hapsine alıyor. Gün boyu baktığınız her şeyin kaydedilebildiğini ve akşam uyumadan önce izleyebildiğinizi düşünün. Durun! Boşuna düşünmeyin. Düşünen düşünmüş ve bakış dedektörlü kulaklıkları icat etmiş bile. Japonya NTT DoCoMo laboratuvarından Mr. Hiroyuki, normal bir kulaklık seti ile entegre çalışan ve bakışlarımızı takip edip önümüzde herhangi bir aynaya ihtiyaç duymadan gördüğümüz yerleri kaydedebilen bu zamanzigoyu halka tanıtmış. EOG sensörleri gözler hareket ettiğinde ortaya çıkan elektriksel gerilimleri algılıyorlarmış. Her bir kulaklığın üzerinde yer alan küçük kameralar da, bakılan her yeri kaydediyormuş. Artık nereye baktığımıza da dikkat etmek gerekecek işin özü.

winternet, bakma kızın poposuna!

Kalıtımsal annelik

plumprune | 26 June 2006 15:52

Columbia Üniversitesi‘nde fareler üzerinde yapılan deneyler göstermiş ki, annelik davranış biçimi, anneden kıza geçmekteymiş. Bebekken annemiz bizi ne kadar kucaklamış ise, kendi bebeklerimizi o kadar kucaklıyormuşuz. Anne fare tarafından daha az yalanan ve tımarlanan dişi farelerde, belli başlı genler kapanıyor, böylece annelik davranışlarını belirleyen, aynı zamanda aşk hormonu olarak da bilinen estrogen ve oxytocini de içeren kimi hormonların üretimi egnelleniyormuş. İşin özü, sevgi dolu bir anne olmanın yolu, annemizden geçiyormuş.

Adeta içimi okuyorsun bilgisayarcığım

plumprune | 26 June 2006 14:07

Yakında bilgisayarlarımız, kaş kaldırmak, kafa sallamak ya da kızgın bir bakış gibi yüz ifadelerinden yola çıkarak ne düşündüğümüzü söyleyebilecekmiş. İngiliz ve Amerikan araştırmacıları, insanların ne hissettiğine vakıf, duyguları ele veren yüz ifadelerini çözümleyerek kişinin ne hissettiğini anlayabilen bilgisayarlar üretiyorlarmış. Bu yeni teknoloji, bugün Londra’da gerçekleşmekte olan bilim fuarında açıklanacakmış.

İngiltere Cambridge Üniversitesi‘nden Profesör Peter Robinson ve takım arkadaşları, akıl okuyan bilgisayar uygulamalarının, insanların araba kullanma yetilerinin geliştirilmesinden; şirketlerin, hedef kitlenin ruh durumuna göre reklam belirlemesine kadar geniş bir alanda hizmet verebileceğine inanıyorlarmış.

Kaplumbağa olmak varmış

plumprune | 22 June 2006 22:18

Günlük geri gelse keşke departmanından,..

Ne kadar çok yerleşirseniz, taşınması bir o kadar zor oluyormuş. Sırtıma çantamı atıp, o kent senin, bu kent benim kaplumbağa misali gezdiğim günlere nasıl da imrenerek bakıyorum şimdi. Yaklaşık iki hafta önce, elimizin hamuruyla ev taşıdık. Elimde hamur da yoktur gerçi ama başımızdan geçenler öyle çileden çıkarıcıydı ki, elime hamur alıp, nakliyecelerin ağızlarına burunlarına tıkıştırasım geldi.

Yoğun bir koşuşturmaca içinde olan bendeniz ve sevgili culkardeş, taşınma işinin detaylarını annemize pasladık. Pas çok güzeldi ancak annem topu yanlışlıkla bizim kaleye atmış bulundu. Ne anlarız biz elimizin zeytinyağı ile futboldan, ev taşımaktan. Neyse, gazete ilanlarından bulunan bir iki şirketle yapılan görüşmeden sonra, “vallahi de en iyi olan, sigortalı eşya taşıyan, işinin ehli(!)” bir şirketle sözleşildi. Biz iğneye dokunmayalımmış hem, onlar taşır ve hatta taşımakla kalmaz yeni eve de yerleştirirmiş. Dedik ayıp olur, don mon, topladık tabii tüm taka tukayı. Eşyamız çok, önemli bir eksikle -maalesef- yeniden bir araya gelen aile görüntüsü çizmekteyiz. Evde maaşallah iki aileye yetecek beyaz eşya mevcut. Sehpalar, yemek masası filan da cam. Bunlar nakliye şirketindeki profesyonel sekreter hanıma bildirildi elbet. Beş taşıyıcı yollamaya karar verdi hanımefendi, tır filosu yollayacakmış gibi kendinden de eminmişti.