Telefonu üç kez marş eşliğinde çaldı. Uyaran seste ne yazdığını biliyordu. Okudu yeniden. Başını salladı yalnızlığına rağmen.
Duşa doğru giderken üzerindeki tüm ağırlık yere düşüyordu. Esmer teni gibi esmer bir hayatı hatta esmer düşleri günün ilk ışıklarına göz kırpıyordu. Kırmızı banyosu ile uyum içerisinde sayılırdı.
Buz gibi suya eliyle dokundu. Ayak uçlarına düşen damlalarla irkildi. Nefesini tuttu ve tüm bedenine uyan dedi. Bir müddet boynundan sadece suların akmasını dinledi. Şebboylar geldi aklına nedensiz. Saçlarını yıkadı uyanmış olmalı diye düşünürek.
Sen uyurken ayak ucunda duran dünya , aralanan göz kapaklarınla uyandı işte dedi.
Tazelenen benliğiyle bornozuna sarıldı. En sevdiği elbiselerinden biri olan siyah kuşaklı, düşük kollu, belini saran , diz kapaklarının altına düşen mor elbisesini giymeye karar verdi. Saçlarına da derli toplu bir şekil vermek yerine sadece tarayarak olduğu gibi bıraktı. Mutfağa doğru yürüdü, panosunda yazan yazının ilk dört kelimesine ilişti gözleri, dolabın kapağını açarken ezbere okumaya devam ediyordu. ‘nar gibi kızarmış..’yazı bitti, dolabın kapağını kapattı. Gitti çantasını aldı. Siyah ayakkabılarını giyip iş yerine doğru yol aldı.