bildirgec.org

basquiat

11 yıl önce üye olmuş, 8 yazı yazmış. 1 yorum yazmış.

andy charlie brown

basquiat | 23 November 2002 23:22

Winded is the sailor…drifting by the storm… Wounded is the organ he left all…bloodied on the shore… Gorgeous was his savior, sees her…drowning in his ………………………………………………………………… Winded is the sailor…drifting by the storm… Wounded is the organ he left all…bloodied on the shore… Gorgeous was his savior, sees her…drowning in his wake… Daily taste the salt of her tears, but…a chance blamed fate…

Little secrets, tremors…turned to quake… The smallest oceans still get…big, big waves…

Ransom paid the Devil…He whispers pleasing words… Triumphant are the angels if they can…a get there first…

andy charlie brown

basquiat | 21 November 2002 15:14

kırmızı bir otoyol. yanında karanlık sarf ediliyor, sonsuz yönü ortaya yeltenmiş bir kan parçası. yıkımın devam etmesinin hazzını taşıyor bir sonraki adıma. her fiziksel yoğunluğun bir ikilemi olduğu sanrısını doğrularcasına ağlaması, yandaki gözleri aç bırakır bilince. ağır bir yoğunluğun kokusuyla baş edilememiştir kısa zamanda. yalnız bırakılarak oyun zalim bir prosedüre göre sızmıştır. yıkım. her ifade bir ölüm. ölümün o ince noktası içerilere sızı olarak yönelir. hala soğuktur. gecenin anısına serbest seçilen bir zamanda yaratılan özellikler bir araya geldiği zaman insanın özüne bir damla damlar habersiz.

andy charlie brown

basquiat | 21 November 2002 15:09

bir kahvenin sadeliğini küçümserler çünkü…

seni bekleyen ışıklardan sorumlu olmamalısın. yoksa yumurta büyüsü bozulur. ve sabahları alınan iki simit aşkı…

dinleyen, dinlenen, yaratılma yetisine sahip olan ‘son 10 dakikalar’ her zaman için önemliydi, bilincin aktarılmasına kadar.

12. ışıkta durmadım; gelen geçenler arasındaki öz kuvvetlendikçe, kabuğum yeşile döndü; BÜYÜK RUH!

———————————————–0————————————-

soft motion plaklarında dinlediğim bir şarkıydı.

basquiat | 21 November 2002 12:55

sakinlik denizinde uçan balığı gördüm, herkesin görememesi gibi doğal birşeydi; havada bir ipe asılı duruyordu, sivri dişli ağzından damlayan her damla kan denizde garip etkiler yarattı; deniz birden ağladı; sabah uyandığında, okyanus terlerini siliyordu…

dinleyen, dinlenen, yaratılma yetisine sahip olan ‘son 10 dakikalar’ her zaman için önemliydi, bilincin aktarılmasına kadar.

soft motion plaklarında dinlediğim bir şarkıydı. ‘öte yandan’ triplerinden çıkmış hedef pazara (!) ulaşmıştı. hırslıydı. önemsedi, kaybetti, aşık oldu. hem de ölümüne gibi bir kaygı türü duyguyla. en çok başına gelmesinden korktuğu şeyle. alışmıştı kısa bir zaman birimi için. sonra ne olduysa içinden bir sarsıntı hissetti. duygusallaştı, çöktü. içinden gelenler tükenmeye başladı. hikayelerinde soft slow dance’ı bitirdi. son dansı için çok çalışmıştı. ödülü alamadan gitti.

ben andy charlie brown

basquiat | 21 November 2002 12:49

son hafta sonu

son zaman tek odada,

dokunuşlar sadelik, içtenlikle

izmaritler benden taraf

meyve kabukları ondan.

kırmızı iskender—gümüş çekirgeler—almanya

yağmuru—kıvılcım nereye gidiyor?

dedem beni korkuttu güncesi—eroin hikayeleri—yararsız

diyordu—zerdüşt böyle bir adam

ondan birkaç parça eşya kaldı; bir çakmak, bozuk para,

sevgilisiyle gittiği sinema biletleri ve bir parça

kalp; bir de ailesine, kilisede tanrıya adamaları için

bir tutam saç.

kendimi; / hava sıcak,

basquiat | 21 November 2002 12:16

kendimi;kendimi umursamıyorum bir gece. gece. her bir kare fotoğrafı biriktiriyorum. her içişimde de ya sokakta oluyorum ya da fotoğrafları dizerken buluyorum kendimi. akşamın serinliğinde de kendimi sakin bir yabancı sokaklarda hisseder gibi oluyorum. güç….

/ hava sıcak,

hava sıcak,okulda bir şey yok,bizlerde büyük bir boşluk,sınavsız ne yapacağız sorusu gece yatarken hep gündemde,balık hala yaşamını bir şekilde insanlardan geçinerek idame ettirebiliyor,yem….

———————————————————————————————— kendimi umursamıyorum bir gece. gece. her bir kare fotoğrafı biriktiriyorum. her içişimde de ya sokakta oluyorum ya da fotoğrafları dizerken buluyorum kendimi. akşamın serinliğinde de kendimi sakin bir yabancı sokaklarda hisseder gibi oluyorum. güç vermiyor bunlar. aksine bazen geri olanca gücümle geri gitmeme neden oluyor. daha fazla zamanı beklemek bütün kıyı ve bütün karşı sahilleri etkiliyor. daha fazla iletişimsizlik daha fazla çöküş. yazılar susuyor ve hiçbir şey başlamıyor. benim olanların günden güne değerleri azalıyor. zevk alabileceğim resim bile anlamsızlaşıyor. bütün biriktirdiğim görüntüler azalmama neden oluyor. gelecek veya yarın pek bir şey değil. aynı ritmlerdekiler uzun sürede aklıma yerleşiyor. beyaz fonlarda bütün o saçmalık beni hayatımdan alıkoyuyor. uzak olan şeyler benim oluyor,yakında ise aklımdan bile geçmiyor düşündüklerimi göstermek.

sun shine

basquiat | 19 November 2002 21:07

kendimi umursamıyorum bir gece. gece. her bir kare fotoğrafı biriktiriyorum. her içişimde de ya sokakta oluyorum ya da fotoğrafları dizerken buluyorum kendimi. akşamın serinliğinde de kendimi sakin bir yabancı sokaklarda hisseder gibi oluyorum. güç vermiyor bunlar. aksine bazen geri olanca gücümle geri gitmeme neden oluyor. daha fazla zamanı beklemek bütün kıyı ve bütün karşı sahilleri etkiliyor. daha fazla iletişimsizlik daha fazla çöküş. yazılar susuyor ve hiçbir şey başlamıyor. benim olanların günden güne değerleri azalıyor. zevk alabileceğim resim bile anlamsızlaşıyor. bütün biriktirdiğim görüntüler azalmama neden oluyor. gelecek veya yarın pek bir şey değil. aynı ritmlerdekiler uzun sürede aklıma yerleşiyor. beyaz fonlarda bütün o saçmalık beni hayatımdan alıkoyuyor. uzak olan şeyler benim oluyor,yakında ise aklımdan bile geçmiyor düşündüklerimi göstermek.

andy\’

basquiat | 19 November 2002 21:00

günaydınlar geldi.”u yeah yeah”.

kalın ve italik olmayan yazılar devam etti beraberliklerine.

iyi şarkılar duyulmaya başlandı.gittikçe daha seçici olundu.

dans artık sadece yığılmaya bırakıldı.

korunma ise

gemiden atılmaya başlandı.

F1 F2’ye göre daha öznel bir anlam taşımaya başladı.

porno daha genel oldu.geçmişin kapalı baş ağrıları deniz kıyısında otururken

hatırlanmayla avundular.fonlar değiştirilmeye,rakamlar boşluklara dayatılmaya

başlandı.her zaman için düşünülerek.korkuya yer kalmadı,geceleri ışık satın alındı.

aynalarda bir anda aksi kaybolan kırmızı perdeler etkilemeye başladı her şeyi;tatlı

rüyalara inat.ani hareketler,garipsenme den değer vermeye giden yolda görülür ve takdir

edilir oldu.dinazor yumurtaları sosislerin hışmına uğradı.tıpkı tanrı melekleri yeryüzüne

gönderdiğinde sütün içine karıştırılan meskalin gibi.görüntülerin hepsine birden hapis

cezası getirildi kafalardaki tabular yüzünden.otomatik şekiller yeniliklerini yitirdiler

telefon siparişleriyle.kredi kartıyla alınan bütün hediyeler televizyonda boykota

katıldılar.tek istekleri yılbaşı yumurtalarının özgürlüğüydü.prince,scandalous

klibinde geleceği hissettiği için george michael’i oynatmadı.gwen ise hala başkaları

ile düzüşüyordu hayallere dalmış.bir bardak john barleycorn ile.kültürler artık

sessizleşmeye başladı,göğüs üstüne yapılan klip kahramanlarının dövmeleriyle.yukarıdan

gelenlerin sayısı arttı,alkol yüzünden.bu da bünyeyi daha fazla j.barleycorn’la

karıştırmayı özendiriyordu.yazılacak olanların ağırlığı salak bir anı kadar

değersizleşmeye başlamıştı ki yıldızlı geceler ağlamaya başladı.kanlı pazar günlerinden

birinde maggio’nun mayıs olduğunu anlaşıldı ve o zaman kadar bütün filmler kaçmıştı.

simge,resmin altında olduğu sürece işin üstesinden gelinemeyeceği anlaşıldı.bebek

resimlerinde önemli olanın ışık olduğu düşüncesi karabasanlarla öğrenildi.üzücüydü

bu ve yinelenemeyecekti.”there’s a lot goin’ on”içimize daha fazla işlemeye başladı.

neden olmasın dı ki.kabul edilmeye gerek kalmamıştı artık çünkü içimizde dehşeti

gerçektende yaşatıyorduk.çok olmamıştı,tanışmadığımız düşüncelerimiz karanlıklardan

çıkarak sıradanlaşmaya başladı.enter’ın bir sonraki adım olarak değerlendirilmesine

karar verildi.