bildirgec.org

Site arşivi: sinepil

Bir Korku Klasiği : The Exorcist (Şeytan)

gorcun | 30 April 2009 16:49

The Exorcist
The Exorcist

The Exorcist(Şeytan) 1973 yılında çekilmiş bir film olmasına rağmen günümüzde hala gelmiş geçmiş en korkunç filmlerden biri olarak anılır. Filmin bu denli korkutucu bulunmasının nedeni belki de en etkili kötülük simgesinin insanoğluna karşı etkisinin fazlasıyla hissettirildiği nadir filmlerden biri olmasıdır. The Exorcist , William Friedkin tarafından çekilmiş bir filmdir.
Konusu kısaca 12 yaşında bir kızın (Linda Blair) davranışlarını garip bulan annesinin (Ellen Burstyn) kızını iyileştirmek için önce bilimsel sonrada dini yöntemlere başvurmasıyla yönünü belli eden bir film olarak karşımıza çıkar.

Bilimsel yöntemlerden sonuç alamayan anne, bir rahibe (Max von Sydow) başvurur. Gittikçe hareketleri daha çok garipleşen kızın bedenine şeytan girdiğini tespit eden rahip , şeytanı bedenden çıkarmak için ayinlere ve ayetlere başvurur.

The Exorcist
The Exorcist

Egzorsizm görünmeyen bir varlığın etkisi altına girdiği sanılan kimseyi çeşitli yöntemlerle bu etkiden kurtarmaya çalışma olarak tanımlanır. Bu terim daha çok Hristiyanlık’ta kullanıldığından filmde Şeytan’ın Latince konuşmasıda normal olarak karşılanabilir. Filme ismini veren Egzorsist‘te şeytan çıkarma işini yapan kişi olarak geçiyor. Film 2000 yılında dijital olarak geliştirilen ve silinmiş sahnelerinde eklendiği versiyonuyla sinemalara ve piyasaya tekrar sürülmüştür.

Jason Statham’la sınırsız aksiyon : Crank (Tetikçi)

gorcun | 30 April 2009 15:37

Crank
Crank

Yeni dönem aksiyon yıldızı Jason Statham‘ın başrolde olduğu bu bol adrenalinli, bol aksiyonlu film Crank (Tetikçi) 2 genç yönetmen tarafından (Mark Neveldine, Brian Taylor) senaryosu da birlikte yazılarak çekilmiş. Film tetikçi Chev Chelios (Jason Statham)‘un dairesinde uyanıp düşmanları tarafından kendisine zehir enjekte edildiğini öğrenmesiyle başlıyor.
Bu dakikadan itibaren panzehiri bulup iyileşmek için koşturmaya başlayan tetikçi bir daha durmamak üzere yola çıkıyor. Bu arada doktoruyla da telefonla görüşen Chelios eğer vücundundaki adrenalin azalırsa zehirin vücuduna daha hızlı yayılacağını ve ölümünün daha çabuk olacağını öğreniyor. Bu da Chelios ‘un hayatta kalmak için yapacağı şeylere sınır koymamasını sağlıyor. Ortayada son derece ilginç görüntüler çıkıyor.

Crank
Crank

Kız arkadaşı Eve (Amy Smart)‘yi de unutmayan Chelios yaşadığı aksiyonun içine onuda katarak yaşananların daha renkli olmasını sağlıyor. Tetikçi aksiyon filmi olarak değerlendirildiğinde hakkını sonuna kadar veren bir film.

Sigaraya Hayır! : The Insider (Köstebek)

gorcun | 30 April 2009 12:01

The İnsider
The İnsider

” Sigara sağlığa zararlıdır ”
Bu cümleyi duymayan kalmamıştır artık. Alınan sigara paketlerinin üzerinde bile artık her şekilde yazan uyarılar tabii ki de tiryakileri caydıracak etkide olamıyor. Belki de yapılacak hiç bir uyarı, gösterilecek hiç bir görüntü, söylenecek hiç bir söz bunun önüne geçemeyecek. Bunu hedefleyen şirketler tarafından üretilen bu mallarda zaten insanları bir bağımlı haline bilinçli olarak getiriyor. Bu derece büyük bir iddiayı ortaya atan ise bir sigara şirketinde üst düzey çalışan olarak görev alan Jeffrey Wigand. The Insider (Köstebek) filmide Jeffrey Wigand (Russel Crowe)‘ın çalıştığı şirketin politikalarına ters düştükten sonra yaşadıklarını anlatır.
Çok rahat ve güzel bir yaşamı olan Wigand’ın hayatı bu tutumundan sonra tamamen değişir. Şirket yöneticileri önce kendisini uyarır sonra tehdit etmeye başlarlar.

22 Filmle Alman Sineması

queennothing | 30 April 2009 09:11

Alman Kültür Merkezi (Goethe – Institut), 8 Mayıs – 26 Haziran tarihleri arasında İstanbullu sinemaseverlere Alman Sineması‘nı tanıtma amaçlı bir seçki hazırlamayı planlıyor; ‘Alman Filmleri Gösterimi
Helmut Käutner, Douglas Sirk, Erich Charell gibi Alman Sineması’nın ünlü yönetmenlerinin eserlerinden oluşacak gösterimde filmler, orjinal (Almanca) dilinde, Türkçe altyazılı olarak gösterilecektir.

Land And Freedom

piquetero | 29 April 2009 12:54

İspanya İç Savaşı‘nın başladığı 1936 yılının başlarında, İngiltere’nin Liverpool şehrinde yaşayan ve Britanya Komünist Partisi üyesi olan David, Cumhuriyetçilerin direnişine destek olmak için İspanya’ya gider. Ancak burada kendi partisinin de üyesi olduğu Stalin önderliğindeki Komintern’e üye İspanya Komünist Partisi’yle değil, anti-stalinist POUM (Birleşik Marksist İşçi Partisi)’la tanışır ve POUM’un açtığı cephelerde savaşmaya başlar.
Bir süre sonra Stalin önderliğindeki SSCB, iç savaştaki milislere yardım göndermeyi redderek, herkesin Halk Cephesi liderliğindeki düzenli orduya katılmasını zorunlu kılar. Ancak POUM bunu kabul etmez. Silah ve erzak yardımı alamayan POUM’un güçsüzleşmesi David’i rahatsız eder. Silahların bakımsızlığı nedeniyle yaşadığı bir kazadan sonra POUM’u terk ederek düzenli orduya katılır.

“Tünel”

ashg | 29 April 2009 10:02

Düşler” – “Tünel”

Akira Kurosawa’ın “Düşler”inde üçüncü dördüncü hikaye olan “Tünel” bana göre bu sekiz hikayenin içinde insanı en çok etkileyen film. Kısaca bir tünele giren ve orada ölümünden sorumlu olduğu başka askerlerin hayaletleriyle karşılaşan bir askerin tünelin sonuna varma çabaları anlatılıyor. Yönetmen bu filminde evrensel bir konuyu işliyor ama Japon değerlerini ve etkisini hissediliyor.

Film, ıssız bir yolda tek başına bir askerin görüntüsü ile başlıyor. Genel planlarla örülü filmde Kurosawa tablo gibi kadrajlanmış görüntüler elde etmiştir. Alacakaranlıkta karşına çıkan ve sonu görünmeyen tünele girmek üzereyken bir köpeğin ulaması ile asker gerilemeye başlıyor. Tünelden çıkan köpeğin üzerinde el bombalarının olduğunu görüyoruz. Köpekten korkan asker yavaş yavaş tünelin karanlığında yok olmaya başlıyor. Yönetmen konusunu hemen hemen aynı ölçeklerle anlatıyor: Orta ve Amerikan Plan. Kurosawa’nın ağır bir ritimle tünelin sonunu görmeden ilerleyen kamerası bizimde askerin tedirginliğini yaşamamıza neden oluyor.
Tünelin sonuna çıkan asker tünelden gelen ayak seslerini duyar ve korkuyla -ve büyük bir olasılıkla- köpeğin gelip saldırmasını bekler. Tüneldeki karanlıktan orada ölümüne tanık olduğu “Er” rütbeli Noguchi gelir. Askerin koyu ceset makyajından bir ölü olduğunu anlarız. Bu makyaj biçimi yönetmenin Japon öğelerini göz ardı etmediğini gösteriyor. Askerin ceset makyajı geleneksel Kabuki Tiyatrosu’ undaki figürleri andırıyor. Er komutanına gerçekten savaşta ölüp ölmediğini soruyor! Gerçekten öldüğüne inanamayan asker eve gittiğini ve annesinin onun için hazırladığı kekleri yediğini anlatıyor. Filmin dramatik olarak en etkileyici bölümü erin uzakta kalan ışıkları gösterip evine gidememe acısını anlattığı sahne. Ailesinin O’nu beklediğini komutanına anlatıyor. Noguchi artık savaşta öldüğünü kabul ediyor ama bunu ailesi asla kabul edemeyecek. Noguchi arkasını dönüp tünele doğru giderken komutanı O’nu uyarıyor ve son kez erin kendisini selamlamasını istiyor. Er Noguchi tünele girdikten sonra uygun adım gelen bir grup askerin ayak sesleri duyulmaya başlıyor. Komutanın önene kadar gelip O’nu selamlıyorlar. Bölüğün çavuşu, komutana üçüncü müfrezenin kayıpsız döndüğünü söylüyor. Komutanın şaşkınlığı ve üzüntüsü film içinde en yakın ölçeklerden biri ile ile bel planla anlatılmış. Komutan üçüncü müfrezenin yok edildiğini ve hepsinin savaşta öldüğünü askerlere yüksek sesle anlatıyor. Tüm müfrezenin ölümünden kendinin sorumlu olduğunu itiraf eden komutan nasıl esir düştüğünü ve ölmeyi ne kadar çok istediğini anlatıyor. Dünyaya tekrar gelmelerinin hiçbir şey kanıtlamayacağını ve dönmelerini istiyor. Filmin ana metaforu tünel iki boyutu birbirine bağlayan bir kapı gibi düşünülmüş. Komutan tünelin karanlığına girmeyen üçüncü müfrezeyi yine emirle göndermek zorunda kalıyor. Müfreze tünelde ilerledikçe derinlerden marş duyuluyor. Askerlerini son kez selamlayan komutan olduğu yere yıkılıyor. Köpek tekrar tünelden çıkarak komutana hırlıyor.

Dersu Uzala

ashg | 28 April 2009 17:22

Dersu Uzala” Rus ordusunda görevli kaşif ve botanikçi olan Vladimir Arseniev’in anılarından yola çıkılarak filme uyarlanmış. Film, Rus uzak doğusunda yer alan geniş Asya steplerinde incelemeler yapan bir araştırmacı Yüzbaşı Arseniev ile rehberi Dersu Uzala arasındaki dostluğu ele alıyor. Doğa tutkunu Dersu Uzala, gelişmiş duyulara ve önsezilere sahip bir avcıdır. Dersu, Yüzbaşı Arseniev’e doğanın sırlarını, açıkladıkça, Arseniev’de yaşamın gerçek anlamını sorgulamaya ve kavramaya başlar.
Dersu Uzala, karakteri doğaya sağladığı uyum, ormanda aldığı önlemler, avcılık yetenekleri ile kısa sürede keşif ekibindeki tüm askerlerin saygısını kazanır. Yüzbaşının hayran olduğu Uzala, birçok kez O’nun hayatını kurtaracak ve böylece iki karakter arasında gelişen ilişki güç kazanmaya başlayacaktır. Keşif ekibindeki diğer askerlerden farklı olarak Yüzbaşı Arseniev’in iyi kalpliliği, Dersu ve Arseniev’in yıllar sonra ormanda karşılaştıkları sahne de saf sevgiyi ve vefayı görebiliyoruz. Bu karşılaşma vefa, iyilik ve dostluk üzerine birçok şey söyleyen filmin en önemli sahnelerinden biri.

Filmin öne çıkan temaları doğa–insan ilişkisi, çevreye gösterilmesi gereken saygı, modern yaşam ile doğadaki yaşam arasındaki farklar olarak sıralanabilir. “Dersu Uzalan”nın temel çatışmasını modern yaşam ile doğadaki yaşam üzerine kurulmuştur. Modern yaşamdan gelen keşif ekibi bir şekilde doğaya uyum sağlamayı başarabilmiştir. Fakat doğa tarafından yetiştirilen ataları gibi yaşayan Dersu Uzala modern bir düzende yaşamayı başaramamıştır. Akira Kurosawa böylece insanlığın oluşturduğu yapay ortamın hiç de insan doğasına uygun olmadığını vurgulamıştır. Dersu kentin düzenine anlam veremez. Olayların yaşandığı tarih 1907 olmasına rağmen, daha o zaman bile “insan yaşamı neden bu kutuların içine hapsedilmiş” diye düşünür.

12. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali

queennothing | 28 April 2009 16:40

Bu sene 12.si düzenlenen “Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali“, 7 – 14 Mayıs tarihleri arasında sinemaseverlerle Ankara‘da buluşacak.
Topluma sinema yoluyla ‘önce insan, sonra kadın‘ mesajını vererek, feminist bir hareketi başlatan Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali, dünya çapındaki kadın yönetmenlerin eserlerini toplayan bir film festivalidir.

Festivalde, ekibin seçtiği bir film Bilge Olgaç Başarı Ödülü, bir film Uluslararası Film Eleştirmenleri Birliği (FIPRESCI) Özel Ödülü ve bir film de Uçan Süpürge Onu Ödülü ile onurlandırılacak.

Cronenberg’ten bir şiddet sorgulaması : A History of Violence (Şiddetin Tarihçesi)

gorcun | 28 April 2009 14:36

History of Violence
History of Violence

A History of Violence (Şiddetin Tarihçesi) , David Cronenberg‘in 2005 yapımı filminin ismi. John Wagner ve Vince Locke’un çizgi roman hikayesinden uyarlanan film başarılı bir uyarlamadır. Sakin ve mütevazı bir hayat yaşayan Tom Stall’un hayatı (Viggo Mortensen) bir gün, çalıştığı restorana tehlikeli ve silahlı adamların gelmesiyle değişir. Adamları etkisiz hale getirip adını medyaya duyuran Stall bu durumdan memnun olmayacaktır.
Adının duyulmasından sonra çalıştığı yere mafya görünümlü daha tehlikeli adamların gelmesiyle Tom’un karısı rolündeki güzel oyuncu Maria Bello(Edie Stall rolünde)tanıdığı kocasının aslında tanıdığı kişi olmadığından şüphelenmeye başlar.

Denek olmak istermisiniz? : Das Experiment (Deney)

gorcun | 28 April 2009 10:06

Das Experiment
Das Experiment

Avrupa sinemasının farklı, kendine özgü filmlerinden olan Das Experiment (Deney)Alman yapımı 2001 tarihli bir filmdir. Yönetmen koltuğunda Oliver Hirschbiegel oturmuştur. Konusuna gelince bir grup bilimadamı tarafından yapılacak deney için para karşılığı gönüllü kobaylar alınacaktır.
Deneyde, 14 gün süreyle deneye katılacaklara yapılan testler sonucu 8’i gardiyan 12’si mahkum olarak bir hapishane ortamı yaratılacak ve hapishane ortamında deneklerin psikolojileri ve davranışları gözlenecektir. Deneye katılan kişilerin hiç birinin ne bir sabıkası ne de hapise girmişliği yoktur. Hepsinin işleri ve belli bir düzende yaşamları vardır. Deneyin bir amacıda normal görünen insanların kendilerine verilen roller dolayısıyla değişip değişmeyeceklerini görmektir. Başrollerde ünlü Alman aktör Moritz Bleibtreu, Christian Berkel ve Berus rolünde Justus von Dohnanyi gibi başarılı oyuncular var.

Das Experiment
Das Experiment

Deney aslında 1971 yılında Stanford Üniversitesi ‘nde uygulanmış olan Stanford Hapishane Deneyi (Stanford Prison Experiment) olup filmde bu deneyden ilham alınarak çekilmiştir. Orijinal deneyde üniversite öğrencileri kullanılmış. Filmdeki olaylara benzer olaylar yaşanan deneyde 14 gün olan süre 6. gün sonunda yaşanan olaylar sonucu sona erdirilmiş.