bildirgec.org

Site arşivi: sinepil

The Weather Man (2005)

queennothing | 16 September 2009 16:16

Floridalı senarist Steve Conrad‘ın senaryosunu yazdığı, “Pirates of the Caribbean Serisi”nin (1, 2 ve 3) yönetmeni Gore Verbinski‘nin yönetmenliğini yaptığı “The Weather Man“, olduğu kişiyi arayan bir adamın traji komik öyküsünü anlatıyor. Oscar Ödüllü aktör Nicolas Cage‘in başrolünde yer aldığı filmde 2 Oscar Ödüllü İngiliz aktör Michael Caine, New Jerseyli aktris Hope Davis ve genç oyuncu Nicholas Hoult da rol alıyor.

Davis Spritz, ünlü bir kanalda hava durumu sunuculuğu yapmaktadır. Bir süre önce karısı Noreen ile yollarını ayıran David, belli aralıklarla kızı Shelly ve oğlu Mike’ı ziyaret etmektedir. Her akşam televizyonda hava durumu tahmini yapan David, sokakta sürekli insanlar tarafından durdurulmakta, bir kısım ‘ünlü düşmanları’nca hakarete ve meşrubat / gıda saldırısına uğramaktadır. Yolda yürürken bir anda üzerine atılan dondurma, dürüm, turta gibi gıda maddeleri, düpedüz hakaret olmasına rağmen David’in ilgilenmesi gereken başka sorunlar vardır.

Almost Famous (2000)

ucurum61 | 16 September 2009 12:03

Bir müzik sever için, Hollywood’un tatminkar birçok yapıtından söz edebiliriz. Bu yapıtların içeriklerine baktığımızda, bireyi, grubu ya da başlı başına müziği öne çıkardıklarını görürüz. Benim bahsedeceğim filmde ise, bu öğelerin hepsi içselleştirilmiş. Bununla da kalmayıp, oluşturulan güçlü karakterler, güzel bir hikaye ile de birleştirilince, ortaya, Hollywood’un müziği konu edinen en iyi filmlerinden biri çıkıyor: Almost Famous (2000) (IMDB puanı: 8)

“Deneyimleyin, tadını çıkarın, yalnız ayağınızı denk alın” sloganı ile tanıtımı yapılan film, 15 yaşındaki William Miller’ın yaşadıklarını konu ediyor. 1973’te geçen film, kendi deyişiyle Rock ‘n Roll’un son zamanlarını anlatıyor. Gerçekte var olan, ama yönetmen Cameron Crowe tarafından tamamen kurgu olduğu öne sürülen Stillwater grubu filmde karşımıza çıkıyor. 70lerin kalitesini yansıtan parçalar bestelenilerek, filmde oldukça gerçekçi bir rock grubu sunuluyor bize. Bu müzikalite açısından zengin tutulan grubun karakterleri arasındaki çekişme, dayanışma, duygusal olarak nitelendirebileceğimiz ilişkiler, müthiş bir şekilde resmediliyor.

Filmin konusuna gelince; yerel bir dergi olan Cream Magazine’de kritik yazmaya başlayan William’ın yolu Stillwater grubuyla kesiştiğinde, Amerika’nın önde gelen dergisi Rolling Stone ondan grup ile ilgili bir yazı yazmasını ister. Bir taraftan Philip Seymour Hoffman’ın canlandırdığı ünlü editör Lester Bangs’in öğütleri ile yazı yazmaya başlayan William, onun sözünü dinleyemez ve grup ile profesyonel bir mesafe kuramaz. Onlarla arkadaş olur. Grubun “groopie”lerinden Kate Hudson’ın canlandırdığı ünlü Penny Lane’e de aşık. 70lerin ruhunda ne varsa yansıtılmaya çalışılmış filmde. Ancak bu birçok unsur çorba gibi sunulmuyor bize. Bu da filmi seyir zevki yüksek, üst düzey bir yapım yapıyor.

This Is It Trailer

JaAaa | 16 September 2009 09:54

Kenny Ortega tarafından beyazberdeye aktarılan ve Michael Jackson‘ın Temmuz ayında çıkmayı planladığı turnenin provalarının olduğu bir film olacak.Traileri izlemek isteyenler yukarıdan izleyebilirler.Yüksek kalitedeki diğer traileri izlemek için de buraya bakabilirsiniz.Ayrıntılı bilgiler: IMDB,Twitter,FriendFeed ve Sinema.com sayfalarında…

Cate Blanchett

queennothing | 15 September 2009 17:21

Catherine Elise Blanchett, öğretmen olan June ve reklamcı olan Robert Bob’un, bilgisayar mühendisi oğulları Bob ve tiyatro dekor tasarımcısı kızları Genevieve ile birlikte üçüncü çocuklarıydı. 14 Mayıs 1969 tarihinde Melbourne, Victoria’nın bağlı olduğu Avustralya’da dünyaya gelen Cate Blanchett, anne tarafından Fransa kökenliydi. 1979 yılında Cate, henüz 10 yaşındayken babası, kalp krizine yenik düştü. Ivanhoe East Primary School ve sonrasında Melbourne’da bulunan Methodist Ladies College‘de okuyan Cate, sanata olan ilgisini Melbourne Üniversitesi‘nin ‘Sanat Tarihi’ bölümünde okuyarak pekiştirdi. 18 yaşındayken tatil ve doğal güzelliklerini görme amacıyla Mısır’a giden Cate, Mısırlı bir yönetmen tarafından film teklifi aldı. Teklifi kabul eden Cate, filmde ‘Mısırlı ve Amerikan iki boksörün maçında Amerikan boksörünün tarafını tutan genç kızı’ canlandıracaktı. Şartlar kendisine uymayınca seti terkeden Cate, tekrar Avustralya’ya döndü. Australia’s National Institue of Dramatic Arts okulunu bitiren Cate, artık oyuncu olmaya hazırdı ve ilk performansını Gary Sweet‘in başrolünde yer aldığı, 5 sezonu tamamlayan “Police Rescue” adlı dizinin 3. sezon, 5. bölümünde ‘Mrs. Haines‘ karakteriyle sergiledi. 1994 yılında 50’şer dakikalık 13 bölümden oluşan “Heartland” adlı mini dizide ‘Elizabeth Ashton‘ karakterini canlandırdı. Aynı yıl, diziden sonra beyazperdeye aktarılan “Police Rescue” adlı yapımda ‘Vivian‘ karakterini canlandırdı. Yıl bitmeden, 8 sezonu tamamlayan “G.P.” adlı TV dizisinin 6. sezon, 27 bölümüne ‘Janie Morris‘ karakteriyle konuk oldu. 1995 senesinde, Ken Cameron ve Ian Gilmour‘un yönetmenliğini yaptığı 50’şer dakikalık 10 bölümden oluşan “Bordertown” adlı mini dizide ‘Bianca‘ karakterini canlandırdı.
1996 yılında Cate, Kathryn Millard‘ın yazıp, yönettiği “Parklands” adlı 50 dakikalık drama filminde ‘Rosie‘ karakterini canlandırdı. Aradan bir yıl geçtikten sonra, Avustralyalı yönetmen Bruce Beresford‘un yönetmenliğini yaptığı “Paradise Road” adlı yapımda ‘Susan Macarthy‘ karakterini canlandırdı. Filmde, Glenn Close başrolde yer alıyordu. Aynı yıl, Cherie Nowlan‘ın yönetmenliğini yaptığı “Thank God He Met Lizzie” adlı romantik / komedi yapımında ‘Lizzie‘ karakterini canlandırdı. Ardından, Gillian Armstrong‘un yönettiği ve ‘En İyi Kostüm Tasarım’ dalında Oscar adayı olan “Oscar and Lucinda” adlı yapımda ‘Lucinda Leplastrier‘ karakterini canlandırdı. Filmde Tom Wilkinson ve Ralph Fiennes de rol alıyordu.
Cate, 29 Aralık 1997 tarihinde Avustralyalı senarist / yönetmen Andrew Upton ile dünya evine girdi.

Yıl 1998 olduğunda Cate, sinema kariyerindeki ilk ‘en önemli performansı’nı sergileyecekti. Bu yapım, İngiltere’nin hükümdarı olan Kraliçe Elizabeth‘in hayatını anlatan biyografik drama “Elizabeth” idi. Shekhar Kapur‘un yönettiği, Michael Hirst‘in senaryosunu yazdığı film, ‘En İyi Makyaj’ dalında Oscar kazanırken, Cate’e ‘En İyi Kadın Oyuncu’ dalında Oscar adaylığı getirdi. Bunun dışında beş farklı dala da aday olan filmde Geoffrey Rush, Joseph Fiennes, Vincent Cassel, Christopher Eccleston da yer alıyordu. 1999 yılında, kocası Upton’un “Bangers” adlı kısa filminde yer alan Cate, Oscar Wilde‘ın oyunundan beyazperdeye aktarılan “An Ideal Husband” adlı yapımda Julianne Moore, Minnie Driver, Rupert Everett gibi isimlerle rol aldı. Cate, filmde ‘Gertrude Chiltern‘ karakterini canlandırdı. Aynı yıl, Mike Newell‘in “Pushing Tin” adlı komedi filminde Angelina Jolie, Billy Bob Thornton, John Cusack gibi isimlerle rol alan Cate, ‘Connie Falzone‘ karakterini canlandırdı. Yıl bitmeden Matt Damon, Gwyneth Paltrow, Jude Law, Philip Seymour Hoffman‘ın rol aldığı “The Talented Mr. Ripley” adlı yapımda ‘Meredith Logue‘ karakterini canlandırdı. Film, 5 dalda Oscar adayı oldu.

Kaçıklık Diploması (1998)

heavybear | 15 September 2009 16:09

Yönetmen: Tunç Başaran
Senaryo: Ayşe Nil Şamlıoğlu, Tunç Başaran, Haluk Ünal

Oyuncular:

Ayda Aksel … Nur
Selçuk Yöntem … Murat
Meriç Başaran … Suna

Milletvekili olan bir baba, büyük topraklara sahip olan annesi ve iki erkek kardeşe sahip olan Suna çocukluk yıllarında hem erkek kardeşlerinden hem de babası tarafından aşağılayıcı davranışlara mağruz kalır. Kardeşlerinden birisinin kalp hastası olması nedeniyle ölmesi Suna’ya hayatın farklı bir tarafını ortaya koymuştur. Darbe döneminde babasının tutuklanmasıi daha sonraları annesi ve babasının kavgaları, erkek kardeşinin onu dövmesi Suna’da daha da içinden çıkılmayacak bir sorunun içine düşmesine neden olur. Üniversite yıllarında tanıştığı Murat ile evlenir, çocuk sahibi olur. Ancak trafik kazası sonucu çocuğunun ölmesi ona ızdıraplı günlerin yaklaştığının yalnızca bir habercisi olacaktır. Kocası ile arasındaki ilişkilerin kopma noktasına gelmesi, kendine tutunacak bir dal olarak Atatürk konulu bir kompozisyon yarışmasına girmesine neden olur, ancak ondan da bir sonuç alamaz. Yavaş yavaş kontrolünü kaybeden Suna, hastaneye yatırılır ve manik depresif tanısı konur. Bundan sonra ise Suna’yı zorlu ama kendini bulmasında önemli bir zaman dilimi beklemektedir.

Patrick Swayze hayatını kaybetti

queennothing | 15 September 2009 12:42

18 Ağustos 1952, Texas doğumlu aktör Patrick Swayze, Francis Ford Coppola’nın yönetmenliğini yaptığı “The Outsiders” adlı yapımdaki ‘Darrel Curtis’ karakteri ve 1987 yapımı müzikal “Dirty Dancing“deki ‘Johnny’ karakteriyle tanımıştık. Bu filmlerin dışında iki Oscarlı “Ghost“, 1989 yapımı “Next Of Kin“, Keanu Reeves ile “Point Break“, “Waking Up In Reno“, “Keeping Mum” gibi bir çok filmde rol alan ve son olarak “The Beast” adlı dizinin başkarakteri ‘Charles Barker’ı canlandıran Swayze, bir süredir bedeninde olan kansere yenik düşerek, hayatını kaybetti.
Henüz 57 yaşında olan Swayze’nin beklenmeyen ölümü, sinema camiasını derinden sarstı.

The Hours (2002)

queennothing | 15 September 2009 11:28

Nicole Kidman, Julianne Moore, Meryl Streep, Ed Harris, Stephen Dillane, Miranda Richardson, George Loftus, Jeff Daniels, Claire Danes gibi başarılı isimlerin rol aldığı 2002 yapımı “The Hours“, Virginia Woolf‘un “Mrs. Dalloway” adlı romanını yazarken içinden geçtiği süreci anlatıyor. Stephen Daldry‘nin yönettiği film, Michael Cunningham‘ın romanından uyarlandı. Ayrıca, film Kidman’a ‘En İyi Kadın Oyuncu’ dalında Oscar Ödülünü kazandırırken Harris’e ‘En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu’, Moore’a ‘En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu’, ‘En İyi Yönetmen’, ‘En İyi Kostüm Tasarımı’, ‘En İyi Düzenleme’, ‘En İyi Müzik’, ‘En İyi Görsellik’ ve ‘En İyi Uyarlama’ dalında Oscar adaylığı getirdi.

Laura, kocası ve küçük oğlu Richard ile mutlu görünen bir hayat sürdürmektedir. Kocasının doğumgünü için oğlu Richard ile pasta yapmaya karar veren Laura, bir süredir kafasının içinde yaşayan bulanık düşüncelerin açığa çıkmasıyla, ‘normal’ hayatı altüst olur. Laura, kendisinin bile farkedemeyeceği kadar derin bir depresyon içerisindedir ve yaşadığı hayattan bir şekilde rahatsızlık duymaktadır. Ancak sessiz ve içine kapanık bir kadın olan Laura, dışarıdan oldukça mutlu görünmektedir ve içinde bulunduğu depresyonu ne kocası ne de arkadaşları anlayamamaktadır. Doğumgünü pastasıyla resmen hayatına aldığı bu karanlık kişilik, Laura’ya hayatını ve ölümü sorgulatacaktır.