bildirgec.org

yorgan hakkında tüm yazılar

Yuva kurtaran yorgan…

Beacool | 24 May 2010 12:07

Aşkım neden yataktan çıktın?
Aşkım neden yataktan çıktın?

İnsan ilişkileri cidden garip ve kompleks olayların birleşmesinden oluşuyor. Hele ki karşı cinsle olan birlikteliklere kafa yormak sonu gelmeyen düşüncelerde kaybolmanıza yol açabilir. İkili ilişkilerin bazı dönüm noktaları vardır ki bu noktalar aslında ne kadar doğal olsalar da zamanından önce yaşanması durumunda ilişkinin geleceği açısından hiç de iyi olmazlar.

Aklınıza hemen birkaç ayıp düşüncenin geldiğinin farkındayım ama bahsedeceğim haberin cinsellikle bir alakası yok. Aksine bazıları için neden olduğuna aklım ermese de tiksindirici olan bir konudan bahsedeceğim. Evet konumuz gaz çıkarma! Dünyada yaşayan herkesin bunu yaptığını ve birimizinkinin ötekinden çekici bir yanının olmadığı da bir gerçek. Evet, bu bir tabu… (bkz yazı sonu notu)

İşte bu noktada teknoloji yardımımıza geliyor. Çiftlerin gaz çıkarma olayının en rahatsız edici yeri olan yatağı ele alan üreticiler (yatak dışı bir yerde mekanı terk edebilirsiniz değil mi?) Better Marriage Blanket adıyla yatakta çıkarılan gazları içinde hapseden ve yanınızdakini rahatsız etmeyen yapıda bir ürün geliştirmişler.

Hamsin 14: Sanatçı ‘Uyanışı’

admin | 15 February 2010 10:39

Uyandım. Bir döndüm yatakta şöyle; başucumdaki suyu dikip içtim. Beyaz perdemden donuk bir ışık geliyor. Yan döndüm. Büzüldüm. Sehpanın üstünde bir kitap var. Öyle, baktım uzun zaman kitaba. Ne kitabı bu yahu? Burada mıydı? Kimin kitabı. Yüzükoyun döndüm. Yatağımın solundaki kalorifer peteğinin üstünde sıra sıra dizilmiş kitaplar. Bazısı yeni, bazısı kopuk. Bunlardan bazısı epeydir burada. Bazısı arada yenileriyle yer değiştiriyor.

Bir adaya düşmüşüm mesela şimdi… Ada ıssız. Sadece bu solumdaki kitaplarla düşmüş olsam… Ne kadar zaman idare eder acaba bunlar… Dönüşümlü okusam hep. Diğerini okurken ilkini unutmaya çalışsam. Böylece tekrar okuyuşlarda hep ilk okunuştaki lezzeti bulmaya çalışsam. Neyse… Kimin bu kitap o sehpadaki…? Telefonumun yanında. Telefona hiç bakmayayım. Göbeğim açılmış uyurken. Hafiften üşüyorum. ‘Tembeller şahı’ dedim kendime.

Akşam kafadan bir tarif uydurup ‘çiiizkek’ yapmıştım. Telefona uzandım. Bir mesaj… Baktım. ‘Sevgililer gününüz kutlu olsun…’. Bu da kim. Numara hiç tanıdık değil. Bir arasam mı… Ne arayacağım yahu!

Bugün birileriyle yürümek istiyorum. Hava ılık galiba. Ilık havada yürüsem. Bir sevgiliyle olması şart değil. Keşke… Bir bakayım kimmiş bu. Numaramı gizleyip yorganın kenarından çıkardığım koluma dayandım. A… Bir erkek sesi? Kapattım hemen. Kimse kim, bana ne. Tanımadım sesi.
Telefonu sehpaya bıraktım. O kitabın yanına. kimin bu kitap yahu? Buradan bakınca sırt kısmı görünmüyor. Kapağı da yabancı gibi. Tanıyamadım. Uzanıp aldım. Edebiyat kuramları ve eleştirisi. Allah Allah… İçine baktım… 15. basım. İçindekilere gözattım. Önsözler… Birinci baskıya önsöz, onuncu baskıya önsöz… Öf…

İlk sayfaya baktım. “Sanat nedir, sorusuna ilk verilen cevap… Sokrates der ki, elinize bir ayna alın… Onaltıncı yüzyılda Van Dyck demiş ki, ‘Bunlar ayna, evet resim değil ayna bunlar’. Dr. Jonshon, Stendhal, bizde de Recaizade Mahmut Ekrem, sanatın, hikaye ve romanın ayna olduğunu… Görüngüler, yansımalar… Üç şekilde olurlar. Yüzey gerçekliğini, tümeli (özü) yahut ideal olanı yansıtır…”

Kapattım kitabı. Gözlerimi de kapattım. Sonra hafifçe araladım kirpiklerimi. Sarı yorganın kenarından peyaz perdeye doğru, kirpiklerimin arasından baktım. İşte tamam? Tıpkı Monet’nin tabloları gibi oldu ‘görüngü’. Sanat yaptım işte. Herkes kirpiklerinin arasından böyle baksa… Olur mu olur.

Bu Monet’nin ayçiçekleri resmi vardı. Van Gogh’un da vardı. Benim de en sevdiğim çiçek ayçiçektir. Kocaman kafalarıyla neşeli ve azman görüntüleri vardır. Monet’nin ayçiçekleri, sakin bir ikindi vakti derli toplu, temiz bir evde masanın üstünde duran, zamanın akışını umursamayan huzur dolu çiçekler. Sanırım bu evde parkeler cilalı. Sigara da içirtmiyor sahibesi. Oysa Van Gogh’un ayçiçekleri akla ölümü getiriyor. Sanki evde ağır hasta, ama hastalığı uzun zamandır devam ettiği için artık yakınları tarafından kanıksanmış biri varmış gibi. Hastanın kocası manyak bir ihtiyar olmalı. Hava sıcak, içerisi de havasız ve loş olduğu için torunlar içeriye girmiyorlar pek. Gelinler de komşularla ‘laklak’a dalmış. Oğullar zaten ilgilenmez. Atmışlar hasta analarının bakımını karılarının üstüne… Aylardan Ağustos…

TIKANDI BABA

nacak | 25 May 2009 14:28

Bugün tıkandı babanın meşhur hikayesini anlatmak istedim . Bazen öyle anlar oluyor ki kendimi Tıkandı Baba gibi hissediyorum ama bu hikayeyi anımsayınca gülümsemeden geçemiyorum .
Tıkandı babaya geçmeden önce Ziya Paşa’nın şu beyitine yer vermek de anlamlı olacak. Lise yıllarında Ziya Paşanın bu beytinin geçtiği şiirini uzun uzun tartışırdık derste. Edebiyat hocamız bile sinirlenirdi kaderin cilvesine kendine hakim olamayarak . Ama kızmak ne fayda , ne kadar tedbir alsan da bazen evdeki hesap çarşıya uymayıveriyor. Ziya Paşa der ki o beyitte;

‘Bi baht olanın bağına bir katresi düşmez,
Baran yerine dürü Güher yağsa semadan ‘

yatak mevzuu

nazokiraze | 09 November 2008 19:11

Bu aralar hepimizde bir eskiyi özlem, hatırlama, geleneklerimizi yazma durumu var. Video, çıkrık, dibek vs. derken ben yine birşeyler yazmak istedim. Şu an unutulmaya yüz tutmuş, hatta kullanılmayan şeylerden.Yataktan, yorgandan, yastıktan bahsedeyim.

Mesela nevresimlerden önce analarımız, ninelerimiz tarafından koca koca devasa ignelerle kaplanan yorganlardan. Nevresim yaygınlaşınca amma sevinmiştir zavallılar.

firkete ( tasarım harikaları 3 )

mansonilized | 06 March 2008 16:09

Firkete çok sesli bir kelime. Bu yazıyı yazmak için araştırma yapmadan önce benim için firkete saç tokası olarak kullanılan basit siyah tel tokaydı. Ancak çengelli iğne hakkında yazı yazmaya başlayınca firketenin bir çok insan tarafından çengelli iğne anlamında kullanıldığını öğrendim. Tasarım harikaları serimizin bu ayağında firketeden bahsedeceğiz.

Çengelli iğnenin tarihçesi kayıtlara göre 1842lerde başlasa da milattan önce bile kullanıldığı varsayılıyor. 1842 yılında Thomas Woodward çengelli iğnenin patentini aldı. Ancak tasarladığı nesne çok güvenli değildi. Tutulmadı. 1840lı yıllarda ise Walter Hunt adlı boğazına kadar borca batmış birisi borcu olan kişilerle iddiaya girerek sadece tel kullanarak işe yarar bir alet kullanabileceğini savundu. Eğer iddiayı kazanırsa borçları silinecekti. 3 saat çabaladı ve sonunda bugünkü çengelli iğneyi yaptı. Tüm borçları silindi. Ancak zengin olamadı ve patent hakkını borçlandığı dostlarına bıraktı. 1849 yılında.

bir nebze sinema-2

kahramancayirli | 19 February 2008 22:24

sezen aksu yine yeni yenideni ne de güzel söylemiş..aysel gürelin gittiğine inanmak, güç. sanki hiçbir yerlere gitmeyecek gibiydi. ünzileyi her dinlediğimizde daha yıllarca hatırlayacağız ve daha nice şarkısı..iyi ki..
sadede geleyim. bir avuç kısa film daha tanıtacağım sizlere..geçen haftalarda sözünü ettiğim genç bir fotoğrafçı vardı. iki kısa film çekmiş: kimsesiz ve gel-git. özellikle gel-gite dikkat. kamera kullanımı, kamera açıları, ustaca.
doğru düzgün uzun metrajlı bir 12 eylül filmi yok diye üzülüyordum..ama kısa filmimiz var: yorgan..
kolye adlı bir başka film, önerim..
mutlaka izlemeniz gereken naif bir kısa film var şimdi sırada: pastel.

A’dan Z’ye Diken İğne

uparlayan | 05 November 2006 11:53

A'dan z'ye diken iğne
A’dan z’ye diken iğne

Sanatı ve sanatçıyı genelde (sevmeyeni pek azdır) severiz, çoğunlukla da sanatçıları yapıtlarıyla, eserleriyle tanırız veya onlara olan hayranlığımız, eserlerini gördüğümüz zaman ya oluşur ya da çoğalır. Mesela yastık, yorgan dikmek de bir sanattır. Şu sitedeki video‘yu izledikten sonra bu insanların bir sanatçı gibi ne kadar güzel eserler orta koyduklarını gördüm ve açıkçası hayran kaldım.

Bu arada yorgan deyip geçmeyin, yorganın hası pamuktan olur onu da belirtelim bu arada…

El emeği, göz nuru bir yorgan
El emeği, göz nuru bir yorgan

Bunlar da Yorgan Sanatçıları
Bunlar da Yorgan Sanatçıları