bildirgec.org

yeşilçam hakkında tüm yazılar

Türk Sineması oldu Karma Sinema

scylla83[pilli_silinen_hesap] | 20 November 2007 09:12

Türk Sineması, bünyesinde en çok malzeme bulunduran sinemalardan biridir. 700 yıllık bir Osmanlı Tarihi, üç kıtayı birbirine bağlamış koskoca bir imparatorluk… uğruna savaşlar yapılmış, Haçlı Ordularını bile cezbetmiş hazineler ve cabası. Ama sinema filmlerine bakıyoruz, Hollywood yapımlarının kötü benzerleri, Fransız sinemasına benzemeye çalışan tarzı oluşmamış yapımlar… Kültürümüze ait bir eser yok denecek kadar az.
Sinema, yapıldığı kültürün özellikleri ile oluşması gereken bir sanattır. Nasıl ki “Halk oyunları”na rap katamıyorsak, sinemamıza da başka ülkelerin kültürünü katmamamız gerekir. Özellikler Fransız sinemasına olan özenti son yıllarda çok arttı. Soğuk oyunculuk, ruhsuz ama “sanatsal” sahneler… Bizim kültürümüz sıcak bir kültür, filmleri izleyen halk sanat anlayışına bakmaz, kendisine ne kattığına bakar. Ha eğer yönetmen, kendi “halkının” düşüncelerini umursamayıp, “elit” kesim için film yapıyorsa diyecek bir şey kalmıyor.
Ne yazık ki Türk sineması bu noktada oldukça ilerlerdi. Filmler ile ya sanatsal anlamda hiçbir şey kazanılmıyor, halkı saf yerine koyup daha önce onlarca kez izledikleri filmleri onlara temcit pilavı gibi tekrar sunuyorlar ya da entellektüel kısma Avrupa’daki günlerini hatırlatsın diye taklit Avrupa filmleri yapılıyor.
Eski günlerdeki “yeşilçam” ile dalga geçenler, bence bugün o filmleri tekrar tekrar izleyip ne kadar özgün olduklarına şaşırmalılar…

Unutulmayanlar

mansonilized | 05 September 2007 14:27

Türk sinema tarihine adını altın harflerle yazdırmış olan bu film maalesef hak ettiği yeri bulamamıştır. Şahsi kanaatim filmin imdb’de değil ilk 250ye ilk 25e ivedilikle girmesi yönündedir. Bu kült yapımın ortaya çıkışı temelde 80li yıllardaki sex furyasında yer almayı reddeden jönlerimizin bir sinema şirketi kurarak 10 film çekmek üzere bir araya gelmesidir. Ancak film o denli büyük bir hayal kırıklığı getirmiştir ki bu şirket ilk yapımla batmıştır. İzzet Günay ‘sinema hayatımın hatırlamak istemediğim bir filmidir’ diyerek durumun vehametini ortaya koymuştur. Remzi Jöntürk’ün yönettiği filmde Cüneyt Arkın, Fikret Hakan, Ekrem Bora, İzzet Günay, Orhan Günşıray, Eşref Kolçak, Selma Güneri gibi isimler bir arada bulunuyor.

Bu müstesna yapımda Türk sinemasının en şahane kral ve dahi aslan parçası jönlerinin her biri değişik hikayeleri olan kamyon şoförleri olarak çıkıyor karşımıza. Cüneyt Arkın kendi çocuğuna ötenazi yapmış eski bir doktor, Ekrem Bora son derece klas bir dolandırıcı, Fikret Hakan çocuklara tecavüz etmekten haz alan sapık bir vantrilok, İzzet Günay annesini doğramış gariban bir tip, Orhan Günşiray ise başı beladan kurtulmayan bir zamparadır. Filmin teması tarafımdan 4 defa izlenmesine rağmen tam olarak belirlenememekle birlikte temelde kamyon şoförlüğü yapmakta olan kahramanlarımızın uyuşturucu işine bulaşarak polisle başlarının belaya girmesi ve şebekenin başını bulabilmek için girdiği maceralardan mütevellitdir. Film İstanbul’dan Beyrut’a kadar uzanan bir coğrafyada geçer ki bu arada aklınıza gelemeyecek denli absürt konuşmalar ve aktiviteler gerçekleşir. Bu arada mola yerinde Türk bayrağını yere atan Amerikalı turist budaklı odunla dövülerek milliyetçilik mesajları verilir. Yine mola yerinde İtalyan baba artık acıkıp ağlayıp sızlayan çocuğuna kıyamayarak garsona şöyle seslenir;

Kötü Kadın !

sdemirer | 30 July 2007 10:25

En az Tarhan Erdem anketleri kadar ilginç bir anket. Şimdilerin meşhur dizisi Kavak Yelleri‘nin kötü kadın “rol”ünü oynayan Aslı Enver‘in bu ankette dizi başlamadan önceki oyu % 55 idi ve ankette 1. sıradaydı, dizideki kötü kadın rolü yüzünden dizinin ilerleyen bölümleri sayesinde bugün ise 42 bin oyun ancak % 18’ini alarak son sırada durabilmiş. Gerçekten çok ilginç. Dizileri ve filmleri ne kadar içselleştirdiğimizi, zamanında Erol Taş’ı filmdeki canlandırdığı karakter yüzünden taşlayanlarınpsikolojisini bugün hayretler için öğrenmiş bulunmaktayım efendim.

en iyi filmimiz hangisi-5

kahramancayirli | 28 March 2007 12:36

ZEKİ ÖKTEN / SÜRÜ / 1979
Kanımca, Sürü’nün başarısını senaryoya yani Yılmaz Güney’e yormalı. Sürü, geçiş dönemindeki Türkiye’nin iyi bir fotoğrafını çeker. Aşiretin koyunlarını taşımak için yapılan tren yolculuğu, halkımızın panoramasıdır aslında. Değişmekte olan düzen, çöken değerler başarıyla resmedilir. Silo’nun kaçışı ile Ankara’nın en işlek caddelerinden birinde tek başına kalan Hamo Ağa’nın (Tuncel Kurtiz) onu umursamayan kalabalık içindeki çaresiz haykırışları 80lere doğru ülkemizin geldiği noktayı anlamak için önemlidir. Senaryonun gerçekçiliği, sürükleyiciliği filmin akıcılığı açısından gerekli bir koşuldur. İyi bir senaryodan kötü bir film meydana getirilebilir ancak iyi bir filmin senaryosu kesinlikle sağlamdır. Çünkü sinema filminin gizli başrolü senaryodur.

en iyi filmimiz hangisi-2

kahramancayirli | 24 March 2007 12:24

YILMAZ GÜNEY / UMUT / 1970
Güney, sinemamızın en iyi 10 filmi seçkisine üç filmle katılıyor: Başrolünü oynadığı, yazıp yönettiği Umut, senaryosunu yazdığı, Zeki Ökten’in yönettiği Sürü ve yine senaryosunu yazıp Şerif Gören’in yönettiği Yol. Çok yönlü bir kültür adamı olan Yılmaz Güney’in Umut filmi, Türk Sineması için bir kilometre taşı. O zamana dek genellikle karton karakterlerle yapılan naylon filmlerin aksine “İtalyan Yeni Gerçekçiliği” akımına yaklaşarak, kendimize bile söylemeye çekindiğimiz gerçekleri bu filmle çok sade ama etkili bir biçimde yüzümüze vurur. Sinemada görsellik ön plândadır ancak süslü görsellik her zaman işe yaramaz. Adana’da yoksulluk yüzünden zor bir hayata mahkûm olan çok çocuklu bir aileyi peliküle taşıyacaksanız, sade bir anlatımla da tavrınızı ortaya koyabilirsiniz. Güney’in başarısı sadelikle beraber sözünü hiçbir zaman sakınmamasında yatıyor. Sanatçının her filminde siyasi düşüncelerini, düzene getirdiği sistem eleştirisini okumak mümkün. İyi bir film yapmak için illa milyon dolarlar harcamaya gerek yok, en son Ahmet Uluçay’ın Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak filminde de gözlemlediğimiz gibi sade ama sağlam bir sinema dili, görsel efektlerin kolay kolay sağlayamayacağı samimiyet hissini izleyiciye verebilir.

en iyi filmimiz hangisi-1

kahramancayirli | 24 March 2007 11:55

Bu yazıyı kaleme alma amacım iyi bir sinema filminin hangi niteliklere sahip olduğunu tespit etmektir. Bu çerçevede makale Ankara Sinema Derneği’nin 2004 yılında yaptığı anket sonucu belirlenen “Türk Sinemasının en iyi 10 filmi”ni çeşitli kriterler açısından inceleyecek, iyi bir filmin hangi özellikleri barındırması gerektiğini tartışacaktır.
METİN ERKSAN / SUSUZ YAZ / 1963
1964-Berlin Film Festivali Büyük Ödülü Altın Ayı
Erksan’ın Necati Cumalı’nın aynı adlı eserinden beyazperdeye uyarladığı film su mülkiyetini ve modern bireyin tutkularını anlatır. Pek çok kaynakta ilk auteur yönetmenimiz olarak kabul edilen Metin Erksan, Susuz Yaz ile hem iyi bir edebiyat uyarlamasına imza atar, hem de sinematografik unsurları öykünün vermek istediği iletilere uygun olarak kullanır. Örneğin Osman’ın (Erol Taş) tarladaki korkuluğa ilan-ı aşk etmesi, Osman’ın bir korkuluk kadar yalnız olduğunu duyumsatan önemli bir sahnedir. Erksan’ın sinema dili, 60lar Türk Sinemasına kıyasla çok olgundur. Bu filmin genel anlamdaki tutarlılığı, vermek istediği mesajları çok net iletmesi açısından film, sinemayla ilgilenen herkes için ders niteliğindedir. Çerçeve seçimlerinizden sahne düzenlemelerinizin en ufak detayına kadar sinematografik her öğe, izleyiciye aktaracağınız temaya hizmet etmelidir.

12 eylül türk sineması-4 (sonuç)

kahramancayirli | 18 March 2007 21:37

SONUÇ

Yönetmen kameranın arkasına geçtiği dakikadan itibaren siyasi anlamda tuttuğu tarafı bir kenara bırakmalıdır, aksi takdirde bu tek taraflılık elbette sanat eserine yansır ve ürünü nesnellikten uzaklaştırır. Politik tavır, kesinlik gerektirdiğinden şematizme dönüşebilir ve bu durum çok tehlikelidir. “Sol budur, sağ da şudur” gibi kesin yargılar, ortaya çıkan ürünün sığ olmasına yol açar. Neticede sanatçı taraf olarak da nesnel kalabilmeli, dolaysız bir politik söz söyleyip, ilginç ve özgün olabilmelidir. Seçilen film öyküsü zaten mevcut olan verileri kullanmaktan ziyade durum hakkında mümkün mertebe nesnel kalarak yorum yapmalı ve mevzuyu çeşitli yönlerden değerlendirmelidir. Öykünün karakterleri somut, yaşayan, ayakları yere basan ve kukla düzeyinde davranmayan kişiler olmalıdır. Olay örgüsü içinde insanlar ve insanların yaşadıkları dönem arasındaki nedensellik bağı sağlam kurulmalıdır. 12 Eylül üzerine yapılacak bir film, örneğin işkencenin bu dönemde yoğunlaşmasının sebeplerini, kültürümüzle olan sosyal ilintilerini araştırabilir. 12 Eylül’ün ardından insanların genel olarak sorunlara karşı daha duyarsız olmasının arka plânı da işlenebilecek temalardandır. Senaryoda karakterin 12 Eylül öncesini, 12 Eylül dönemi esnasında yaşadıklarının karakteri nasıl evirdiğini, 12 Eylül sonrasındaysa karakterin ne biçimde değişmeye devam ettiğini görebilmeliyiz. Bir sinema filminde illa çok sayıda mesaj veremeyebilirsiniz ancak vermeyi hedeflediğiniz mesaj(lar) tutarlı ve net olmalıdır. Senaryonun odak noktası yani asıl olarak hangi tema üzerinde durulacağı belirlenmelidir, yoksa öykü hiçbir limana demir atamadan mavi sularda gezinir durur. Bir 12 Eylül filmi çekilecekse, senaryo sosyopolitik gerçekleri saptamayı amaç edinmelidir. Tema, mümkün olduğunca açık, somut ve açıklayıcı bir yaklaşımla ele alınmalıdır. Sinematografik unsurlar(görüntü yönetimi, ses, ışık, çerçeve kullanımı, gölge vb.) filmin vermek istediği iletilere yardımcı olmalıdır.Genel olarak Türk Sineması’na, sinemamızın geçmişte çekilen filmlerine burun kıvırmak yerine, o filmleri, filmlerin çekildiği koşullar çerçevesinde değerlendirmeliyiz. Bu filmleri konuşmalı, tartışmalı, eleştirmeli ama desteklemeliyiz. Sonuç olarak saydığım tüm özellikleri elinden geldiğince barındıran bir film söz konusu olduğunda, o zaman sinemamızda bir “12 Eylül filmi”nden bahsetmek mümkün olacaktır.

12 eylül türk sineması-3

kahramancayirli | 18 March 2007 18:28

YILLAR SONRA 12 EYLÜL

İsmail Güneş’in filmi Gülün Bittiği Yer, iddialı bir yazıyla başlıyor: “Sakın şaşırmayın kendinizi göreceksiniz” Oysa tüm öykü, genç adamın (Tolga Tibet) yaşadığı işkencelere yapılan geri dönüşler üzerine kurulu. Genç adamın acı çekmesini, sayıklamadan uyuyamadığını izliyoruz sürekli. Peki bu genç adam eskiden nasıl yaşardı? Genç kız (Yağmur Kaşifoğlu) ile nikahlandıkları sahne dışında işkence öncesine dair çok veri yok. Özellikle filmin sonlarına doğru genç kızın yaşadığı hayal kırıklığını hissediyoruz, 12 Eylül hakkında somut çıkarmalar yapabilmemiz gerekirken filmin duygu yoğunluğu karşısında eziliyoruz.Filmografisinde her türden film bulunan Atıf Yılmaz’ın Eylül Fırtınası, bu duygu yoğunluğunun seviyesini daha da artırıyor. Yılmaz, Habib Bektaş’ın Gölge Kokusu adlı edebiyat eserinden uyarlanan senaryoyu filme çekmiş. Filmin dramatik yapısının güçlü olmasının sebebi bu olsa gerek. Türkiye’nin en kritik dönemine, bir askeri darbeye bir çocuğun, Metin’in (Kutay Özcan) bakış açısından bakan sıcak bir film, Eylül Fırtınası. Metin’in bağıra bağıra söylediği tekerleme, aslında otoriteye, mevcut düzene baş kaldırışıdır.Yılmaz, bu filmde özdeşleşme duygularımızla oynuyor. Verilen hisler, trajediye yol açan siyasi nedenlerin tespitinin önüne geçtiğinden dolayı kendimizi darbe veya darbenin topluma getirdiklerine değil sadece bireylerin duygusal yoğunluklarını takip ederken buluyoruz. Kamera adanın doğal güzelliklerine çevrildiğinde ya da sünnet düğünü, Metin’in ilk aşkı gibi bölümlerde film, naif bir havaya bürünüyor, zaten yetersiz olan filmin siyasi niteliği adeta toz olup havaya uçuyor.