bildirgec.org

yazar hakkında tüm yazılar

absürt ansiklopedi anlamsız kelimelere anlam katıyor

beyrek | 27 April 2009 15:50

absurdica, sıkça yapılan yazım hatalarını (bilerek ya da bilmeyerek, ama genelde bilerek yapılan), toplayarak bir ansiklopedi haline getirmeye çalışmış. sitenin amacı aslında mizah. yani ele alınan kelimenin hiçbir anlamı yok ama bu kelimelere mizahi birer anlam ve karşılık bulmaya çalışılmış. örneğin, tivi (tv), sıtant (stant), onunçin (onun için), doru (doğru), nbr iimsn (naber iyi misin)…
türkçe bilginiz iyiyse ve de mizah yeteneğiniz varsa, burdaki formu doldurarak, sitede siz de yazar olabilirsiniz.

stendhal sendromu (sanat zehirlenmesi)

nazokiraze | 21 April 2009 13:56

Stendhal Sendromu hekimlerce kabul görmüş bir rahatsızlıktır,kişinin sanat eserlerinin aşırı ihtişamı ve güzelliği karşısında kendinden geçme halidir. Bu sendroma yakalanan kişilerde bayılma, halisülasyon görme,fenalaşma,kalp çarpıntısı halidir.

Kaynaklara göre bu tarz durumlar en fazla Floransa, Vatilan yada Louvre Müzesi gibi yerlere giden kişilerde görülüyor.

Edebiyat Dersi Yazar – Eser Eşleştirme (Şifreleme Yöntemiyle)

mkd | 21 April 2009 13:36


Edebiyat’ta yazar ve eserleri ezberlemek artık çok kolay

Edebiyat’ta yazarları ve eserlerini nasıl ezberleyeceğim ? Yazar ve eserleri ezberlemede sorun yaşıyorum. Yazar ve eseleri kolay ezberlerme tekniği var mı ? Cümleleriyle boğuşanlardansanız bu yazım sizin için Bunun için edebiyatta yazar ve eserlerin neredeyse tamamını kendim şifrelendirdim ve dedim ki neden bunu diğer insanlarlada paylaşmayayım 🙂 Öss’ye girecek olan ve ortaöğretimde okuyan birçok arkadaşımız için gerçekten faydalı olacağına inanıyorum.

Örnek yazarımız Mehmet Raufolsun.

İNCİ / John Steinbeck

Education | 08 April 2009 09:49

www.swisseduc.ch
www.swisseduc.ch

John Steinbeck’in üç kitabını okuduğumda üçünün de hep acı sonla bitmesi ilgimi çekmişti. Steinbeck’in hayatına bir göz attığımızda yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Öğrenimini sürdürebilmek için devamlı çeşitli işlerde (duvarcılık, boyacılık, kapıcılık, eczacılık) çalışmış; buna rağmen öğrenimini tamamlayamamıştır. Öğrencilik yıllarında yazmaya başlamış. Eserlerinde işçileri, yaşam koşullarını ve ilişkilerini işlemiş.

Son okuduğum İnci adlı kitabında da yine aynı acı son vardı. Kitabın kısa bir özetini yapacak olursam: Fakir bir ailenin sıkıntılı bir gününde gerek rahatlamak gerekse ekmek parası bulmak için kahramanların denize açılması ile başlar. O gün denizden güzel ve büyük bir inci bulurlar. İncinin bulunması ile kötü giden hayatlarının değişeceğini ve güzel günlerin başlayacağını düşünürler. Fakat inci ile birlikte sıkıntılarının daha da artığının farkına varmazlar. Ekmek kavgası yerine hayatta kalma mücadelesi başlamıştır, onlar için. Hikayenin sonunda biricik evlatlarını inci uğruna kaybeden roman kahramanlarımız, kötülüklerden korunmak için inciyi tekrar denize atarlar. Böylece hikayenin başında inci ile umutlanan ailenin hayalleri de suya düşmüştür.

Hiroşima Sevgilim: MARGUERITE DURAS

queennothing | 26 March 2009 12:39

Birinci Dünya Savaşı, başlangıç sinyallerini verirken Çinhindi’ne (Hindiçin) atanan öğretmen çift, savaşın resmi olarak başladığı 1914 yılında üçüncü çocukları Marguerite‘ye sahip oldu. Yeni doğan Marguerite ve diğer iki oğlan çocuğu Paulo ve Pierre ile gönüllü olarak yaşadıkları Vietnam‘ın en büyük şehri Hi Şo Ming (Saygon) komşularından Gia Dinh‘te matematik öğretmeni baba ve Fransızca öğretmeni anne, çocuklarının; özellikle Marguerite‘nin uyum sorunlarıyla baş etmek zorunda kalacaktı.

Hastalıklı gibi görünen beyaz teni, siyah saçları ve mavi gözleriyle bir ‘yabancı’ olaran Marguerite, diğer çocuklar gibi davranmayı, onların dilinde şarkı söylemeyi, hatta düzenli olarak kiliseye gidip dua etmeyi öğrense de, O’nda hep çok sevdiği babasının bile ulaşamadığı ‘dokunulmaz bir yabancılık‘ olacaktı.
Yokluk, yoklukla gelen açlık, korku ve kanla bulanan savaşın en çirkin sahneleriyle yüzyüze kalan Marguerite‘nin, annesiyle kurduğu ‘normal‘ ilişkisi, babasıyla düzenlediği piyano geceleri ve sevmeye başladığı dış görünüşü; 10. yaşına geldiğinde babasını dizanteriden kaybetmesini, içinde sakladığı bir ‘trajedi‘ olarak nitelendirmesine engel olamayacaktı.
Babasız kalan üç çocukla Fransa‘ya dönen anne, ailesinin de desteğiyle, çocuklarına bakabilmek için öğretmenlik yapmaya Paris‘te devam eder. 2 yıl Fransa‘da kaldıktan sonra 1928 yılında Kamboçya‘ya tayini çıkan anne, çocuklarıyla birlikte ailesinin yanından ayrılır.

Ursula K. Le Guin

Radosse Rakam | 08 March 2009 08:28

Atuan Mezarları’ndan Arta Kalan…

Ve bir kadim mezarın labirentlerinde yürürken bulursun “kendi”ni. Farkına varırsın ışığın, özgürlüğün, tutsak edilmişliğin ve kaçma isteğinin. Tutsak eden hem cinslerindir. Emreden, öğreten, işleyen ve tüm bunlardan şikayet eden hemcinslerindir hep. Orada, herkesten ve her şeyden uzak o yerde, istedikleri kadar çığlık atabilip, her şeyi değiştirme gücüne sahip o kadınlar, asla bilmedikleri, tanımadıkları ve hiçbir zaman inanmadıkları, kulaktan kulağa aktarılırken aşınarak yok olmuş o hikayeye saygı duyuyormuş rolünü oynamayı doğdukları andan itibaren birbirlerine dayatmaya düzen demişlerdir ve o zavallı kadınlar düzene o kadar bağlıdır ki, hikayenin ne olduğu, neyle ilgili olduğu veya ortada bir hikayenin olup olmadığı onları hiç ilgilendirmez.
İşte o güruhun içinden çıkıp indiğinde yer altındaki unutulmuş mabede, ayini onlar için değil kendin için yapmaktasındır artık, hatta öyle ki ayin yapmak iyi bir bahanedir dayatılan düzenden kaçmak için. Kadınlar seni ‘onlar’a hizmet ediyor zannederken sen, keşfetmeyi öğrenirsin ışıksız bir labirentte yolunu bulabilmek için parmaklarının gücünü, burnunun temiz havayı ne kadar çabuk ayırt ettiğini fark edersin, ayakların sağlam basmayı, bedenin çevik olmayı, hayal gücün görmediği labirentin haritasını çizmeyi öğrenir. Parmak uçların serin kayaların kıvrımlarını ezberler. Duru ve idrak edersin: Herkes kadar özelsindir…

Yukarıya döndüğünde, düzen koruyucularına anlatmak istemezsin farkındalıklarını. Daha önceki başarısız girişimlerini hatırlar, bir adım bile atmazsın o yöne. Bildiklerin, keşfettiklerin, öğrendiklerin seni mutlu eder ama yine onlar başarmıştır. İçindeki keşfetme sevincini paylaşamayarak sessizce bir kenara çekilmeni sağlarlar. Düzenleri güvendedir artık. Sen zayi olabilirsin, arada birkaç fire verilebilir düzen için. Sen düzenin parçası değilsen hastalıklı bir atıksındır ve kenarda, karantinada tutulman bile gerekmemektedir çünkü anlatma isteğini söndürmüşlerdir. Hatta bir gün kaçarsan da arkandan kimseyi yollamaya niyetleri yoktur (ben bakarken kaçarsan bağırmak zorundayım ama dur, bekle ben arkamı döneyim, ayak seslerini duymazdan geleyim, sen de koş, git buradan kimseye söylemem).
İşte düzenle savaş asıl burada başlar, aykırı da olsan sindirilip söndürülsen de, bu düzenden çıkıp gitmeye cesaretin var mı? Güvenli evinde aykırılığına burun kıvıranlara baş kaldırarak yaşamak seni aykırı yapar mı? Yada alıp başını gittiğin düzen buradakinden farklı mı? Kendini taşıyabilecek kadar güçlü mü bacakların? O malum soru geliyor ‘gitmek mi kolay kalmak mı?’

1929’da Kaliforniya’da doğdu Ursula Krober Le Guin. Babası antropolog Alfred Kroeber, annesi yazar Theodora Covel Brown Kracaw Kroeber’dır. Massachusetts-Radcliffe College’ı bitirdikten sonra Columbia Üniversitesi’nde okudu. “Fransa’da Orta Çağ ve Rönesans Dönemi Edebiyatı” üzerine yüksek lisans yaptı. 1951’de tarihçi Charles A. Le Guin ile evlendi, üç çocukları oldu. Halen ABD’nin Oregon eyaletinde yaşıyor.
Bu klasik giriş bilgisini her yerde bulabilirsiniz fakat Le Guin’in kitapları her yerde görülebilecek şeyler anlatmaz. Benim kendisiyle 10 yıl önce tanışmam biraz geç olmasına karşın bilmeden biriktirmiş olduğumu fark etmem çok sevinmeme yol açmıştı. Yerdeniz Üçlemesi adı ile başlayan fakat 5. kitabına ulaşan seri fantastik edebiyatın önemli eserlerindendir. Baş kahraman Ged’in hikayesini çocukluğundan anlatmaya başlayan ilk kitap Yerdeniz Büyücüsü üçlemeye de adını verir, ikinci kitapta serinin sonuna kadar bizimle olacak kişi, dişi bir karakter olan Tenar ile tanışılır. Seri irili ufaklı binlerce adadan oluşan Yerdeniz’i ve onun kaderini etkileyen karakterleri, ejderhalar ve büyüler eşliğinde anlatan masalsı ama imgelem dolu bir dille başlar ve sanırım yazar ölünceye kadar (Allah korusun 🙂 ) devam edecektir. Fakat Le Guin’in ustalığı fantastik edebiyatla sınırlı değildir.

Mülksüzler bilimkurgu içerisinde komün yaşamın, ütopyanın, ahlaki kavramların ve cinsiyetler arası ilişkilerin tümünü sorgular ve içinde yaşadığınızı hissettirecek bir dille anlatır. Yazarın Türkçeye çevrilmiş diğer romanları ve tüm eserleri burada.

YAZMA SANATI /STEPHEN KING…

admin | 06 March 2009 09:08

Tutku ile okunan bir yazar, Stephen King.

Stephen King’in her çıkan eserini takip eden biri, bir gün “Yazma Sanatı” ve Stephen King’le karşılaşırsa şaşırabilir. Stephen King denildiğinde, ‘korku ve gerilim’ akla gelirken, “Yazma Sanatı” adlı kitap ile King, okuyucularına farklı seslenir.
Yıl 1999 ve King, kendi hayatını ve roman yazma sanatını sayfalara döker. King’in yazar kimliğini anlattığı kitap, diğer ‘roman nasıl yazılır?’ adlı kitaplardan çok farklı ve ‘yazma’ ile ilgilenenler için oldukça faydalı bir kitap. Kitabın ilk bölümlerinde King’in kimliği anlatılırken, ikinci bölümünde ise nasıl yazılır, yazarken neler yapılır vs. yazı yazma ile ilgili yararlı araçlar, çok farklı ifadelerle anlatılıyor. King’in kitabında, yazma tutkusunun çocukluğu döneminde nasıl başladığı, bazı gençlik anıları ve ilk romanı “Göz”le karşılaştığı sıkıntıları öyle bir ifade ile anlatırken, yazma sanatı adeta insanı etkisi altına alabiliyor.

 foto: www.theage.com
foto: www.theage.com

Mesela, yazmaya işte şöyle başlayın diyor, kitapta…