bildirgec.org

wild at heart hakkında tüm yazılar

Wild at Heart (1990)

queennothing | 17 June 2011 22:23

Şaşırtıcı sonlu, zor anlaşılır filmlerin ustası David Lynch, 1946 senesinde Amerika’da dünyaya geldi. Dört defa Oscar’a aday gösterilen yönetmen, 15’ten fazla filme imza attı. Lynch’in yönetmenliğini yaptığı sinema filmi “Wild at Heart“, 1990 senesinde çekildi. Orjinal süresi 125 dakika olan film, Barry Gifford’un romanından uyarlandı. Oscar Ödüllü Amerikan aktör Nicolas Cage ile Oscar adaylığı bulunan Amerikan aktris Laura Dern‘in başrollerini paylaştıkları yapımda iki defa Oscar’a aday gösterilen Amerikan aktör Willem Dafoe, J.E. Freeman, Isabella Rossellini, Diane Ladd, Harry Dean Stanton, Grace Zabriskie, William Morgan Sheppard, Sherilyn Fenn ve Freddie Jones gibi isimler rol alıyor. Yaklaşık 10 Milyon Dolar gibi bir bütçeyle çekilen “Wild At Heart” (Vahşi Duygular), 1997 senesinde İspanyol yönetmen Alex de la Iglesia tarafından “Perdita Durango” adıyla yeniden uyarlandı. Lula Fortune ile Sailor Ripley’in çılgın aşklarına engel olmaya çalışan anne Fortune’nin yaptıkları ve çiftin her geçen gün birbirlerine daha sıkı bağlanmasını anlatan yapım, psikanalitik açıdan incelendiğinde aile içerisinde kurulan ilk ilişki ve sorunlara kadar gidiyor.

Nicolas Cage

queennothing | 09 June 2009 14:18

7 Ocak 1964, Kaliforniya doğumlu Nicholas Kim Coppola, gösterişsiz bir mahallede, psikolojik sorunları olan bir anne ve işçi bir babanın oğlu olarak dünyaya geldi. İtalyan asıllı babası ve Alman asıllı annesinin harmanlanması olarak, bir Amerikalı olan Nicolas, ilkokulu bitirince, liseye başladı. Gün geçtikçe okuldan nefret etmeye başladı ve “The Godfather“, “The Godfather: Part II” ve “The Godfather: Part III“ün yaratıcısı olan amcası Francis Ford Coppola‘nın da etkisiyle sinemaya yöneldi.
San Fransisco’da ikamet eden American Conservatory Theater‘i bitiren Nicolas, gerçek bir çizgiroman hayranıydı ve adını, Marvel’in ünlü çizgiroman karakteri ‘Luke Cage‘ etkilenerek, ‘Nicolas Cage‘ olarak değiştirdi.
İlk televizyon deneyimini 1981 yılında, “Best of Times” ile yaşayan Cage, 1982 yılında Sean Penn‘in de rol aldığı “Fast Times at Ridgemont High“da yer aldı. 1983 yılında, adını sinema sektörüne duyurmayı “Valley Girl” sinema filmi ile başaran Cage, Martha Coolidge‘nin yönetmenliğini üstlendiği filmde, Deborah Foreman ile birlikte başrolde yer aldı. Cage, filmde ‘Randy‘ karakterini canlandırdı. 1983 yılında S.E. Hinton‘un romanından uyarlanan, amcası Francis Ford Coppola‘nın yönetmenliğini üstlendiği “Rumble Fish“de Mickey Rourke, Chris Penn, Dennis Hopper, Tom Waits gibi isimlerle birlikte rol aldı.

1984 yılında “Racing with the Moon“da yine Sean Penn ve Elizabeth McGovern ile birlikte oynadı. Aynı yıl, yine amcası Coppola‘nın yönettiği “The Cotton Club“da Richard Gere ile oynadı. Film, 2 dalda Oscar adayı oldu. Yine aynı yıl, Alan Parker‘in yönetmenliğini üstlendiği “Birdy” geldi. 1986 yılında, ‘Ned Hanlan‘ karakterini canlandırdığı “The Boy In Blue” geldi. Aynı yıl, yine amcası Coppola‘nın yönetmenliğini üstlendiği “Peggy Sue Got Married” komedisi geldi. 1987 yılında Holly Hunter ile “Raising Arizona“da rol aldı. Film, Ethan & Joel Coen kardeşlerin elinden çıktı. Aynı yıl, ünlü pop şarkıcısı Cher ile 3 Oscarlı “Moonstruck” adlı romantik / komedi filminde yer aldı.

David Lynch Sineması

david lynch | 11 May 2008 11:18

Sinema denilen olay sırf David Lynch için icat edilmiştir diyen fanatik bir izleyen gurubuna sahip olmakla birlikte David Lynch’in kişisel bir sinema diline sahip olduğunu sanat budalalığı sosuyla harmanlanmış kendini tatmin etmekten öte gidemeyen bir mastürbatör sinema yaptıgını ileri süren Anti-David lynch taraftarı sinema seyircisi de bulunmaktadır.İlk cümlemin sınırları zorladığının farkında olmakla birlikte David Lynch ağabeyimize sevgimizin bir göstergesi olarak algılanmasını rica eder affınıza sığınırız.David lynch sinemasını anlamak için öncelikle konvansiyonel sinema kalıplarından uzaklaşmak gerektigini düşünüyorum. Çünkü David Lynch en kaba anlatımıyla konvansiyonel sinemanın bize sunduğu hiyerarşik hikaye anlatımını paramparça ediyor ve de hikaye üzerine yoğunlaşmıyor. Resim sanatıyla olan ilgisindendir ki Lynch için önemli olan görüntüdür. Son filmi Inland Empire‘de çekimler esnasında senaryoyu oluşturdugunu düşünürsek ne anlatmak istedigim daha net anlaşılır.
Günümüzde her istegine her an ulaşabilen insana eleştiri sunar Lynch… Filmlerini anlamak ya da anlamamak için çaba sarfetmeniz gerekir. Düz (aşagılama kesinlikle yoktur) Hollywood sinemasın hikaye kalıplarını reddeder. Beyin Mikseri lakabını sırf bu nedenden ötürü almış olduğu aşikardır…Çagdaş dünyanın zalimligi altında ezilen insan ruhlarının karanlık öykülerini anlatır en genel tanımıyla lakin hangi hikayeyi anlattığı değil nasıl anlattığı önemlidir. Her ne kadar hikayede bir devamlılık, zaman mekan sorunsalı ve de anlam karmaşası içinde bir bataklığa sürünsekte filmin büyüsüne kendimizi kaptırırız…