bildirgec.org

wild animals hakkında tüm yazılar

WİLD ANİMALS / ÖLÜMÜ GÖZE ALMIŞ İNSAN GÜCÜNDEN DAHA BÜYÜĞÜ YOKTUR

sahaf1976 | 04 July 2009 10:11

WILD ANIMALS
WILD ANIMALS

İster adına evrim densin isterse yaradılış, pek çok araştırma, gözlem ve deney şu yaşlı evreni paylaştığımız diğer canlılardan ne kadar ileride olduğumuz konusunda zaman zaman acımasız sorularla karşı karşıya bırakır bizi. Sadece hayatta kalabilmek için bir başka canlıyı öldüren bir hayvanla, atom bombasını icat etmiş bir başka canlı arasında gerçekten sandığımız kadar fak var mıdır?
İşte belki de insan la hayvan arasındaki mesafe ancak zorlu koşullarda anlaşılabilir. İyi bir gelirimiz, yeterli güvenliğimiz, sosyal, cinsel, kültürel ihtiyaçlarımız karşılandığı sürece elbette ki bizden daha modern, entelektüel, insani bir canlı olmasına imkan yok. Peki ya bu nimetlerden yoksun bırakıldığımızda içimizdeki hayvanın kontrolü ele geçirmesi ne kadar sürer?

Kim Ki-Duk sinematografisindeki ikinci filmle bu soruya cevap arıyor işte. Wild Animals’ın başkişisi Cheong-hae (Jae-hyeon Jo) tıpkı yönetmenin kendisi gibi ressam olma isteğiyle yanıp tutuşan bu sebeple de Güney Kore’yi ardında bırakıp soluğu Fransa’da alan bir karakterdir. Ancak Fransa kahramanımızın özlemiyle yanıp tutuşmamaktadır. Dilini, kültürünü bilmediği bu yepyeni hayatta dertleri arasına parasızlık ta eklenen kahramanımız, yaşamak için Fransa’nın karanlık arka sokaklarına geçiş yapmaya başlar.

KIM KI –DUK / İKİYE AYRILMIŞ BİR ÜLKENİN TEK VE KOCAMAN KALBİ (1)

sahaf1976 | 03 July 2009 09:58

KIM KI_DUK
KIM KI_DUK

Organize İşler filminde Üzeyir karakterini filmdeki tüm karakterlerden daha fazla sevmemin nedeni Süpermen Samet ile aralarında geçen konuşmadır. “Üzeyir abi sen dilsiz değilsin. Niye hiç konuşmuyorsun?” diye sorar Samet. Yıllar geçmesine rağmen unutamadığım şu cümleyi söyler Üzeyir, “Bir ara çok konuştum, hiç faydasını görmedim. Bıraktım.”
Ne büyük bilgeliktir insanın bunun ayrımına varması. Küserek, acıyarak, kaçarak bir savunma biçiminde değil anlayarak, sindirerek tercih edilmiş bir suskunluk. Konuşan Türkiye’nin kısacık bir zamanda, ağzı olan konuştuğu için, Labarba yapan Türkiye’ye dönüşmüş olmasının ilacı belki de suskunları anlayabilmek, susmayı öğrenebilmektir. Evde, okulda, vapurda, sokakta, tiyatroda, bağıra bağıra ve sanki dünyanın en müreffeh ülkesinin imtiyazlı vatandaşlarıymışız gibi kahkahalarla konuşmamızın altında yatan o toplumsal hastalığı teşhis ve tedavi etmek zorundayız. Akıl sağlığımız biz söz sıkarak zamanı öldürmekle meşgulken ellerimizin arasından kayıp gidiyor oysa. 3. sayfaların cinnet ve cinayet haberleriyle doğru orantılı bir gürültü toplumu oluyoruz. Susan Türkiye istediğimden değil elbet, boş konuşan Türkiye’den yorulduğumdan…

KIM KI_DUK
KIM KI_DUK

Suskunluğu tercih etmiş, hiçbir yere bağlı olmayan, gittiği her yerde hep misafir, hep sürgün olan birinin en kolay yaptığı şeydir resim çekmek. Fotoğraf makinesiyle değil zihniyle çeker resimlerini. Dilini, kültürünü bilmediği sokaklarda gezerken sesleri, sözleri değil resimleri toplar cebine. Konuşarak tüketmez içindekileri. Egolarını, hırslarını, korkularını da ehlileştirmiştir o, bu sayede mümkündür susabilmek.

20 Aralık 1960’ta Güney Kore’de bir taşra köyünde dünyaya gelen Kim Ki-Duk işte bu susan ama biriktiren insanlardan oldu. Çocukluğunun oldukça haşarı geçtiği biliniyor. Dokuz yaşındayken ailesiyle birlikte Seul’e taşınmış olmasıyla büyük şehir kavramıyla tanışmış oldu. Ailesinin ekonomik olarak güçsüz olması sebebiyle kısa sürede meslek sahibi olması gereken Kim Ki-Duk büyük şehirde tarım eğitimi verilen bir okula gönderildi fakat onu bu okula yönlendiren ekonomik sorunlar büyüyerek devam ettiği için okulu tamamlayamayarak ayrıldı.