bildirgec.org

tunalı hakkında tüm yazılar

Tolga Aydoğan Yalnızlık Mevsimi

kahramancayirli | 28 June 2010 13:17

çok akıcı, kurgusu ile oldukça başarılı : yalnızlık mevsimi
çok akıcı, kurgusu ile oldukça başarılı : yalnızlık mevsimi

Hoşdere Caddesi, Cubana Bar (Konur Sokak’taki), Saman Pazarı, Kurtuluş Parkı, Sakarya, Cinnah Caddesi, Ayrancı, Bahçelievler’de buz pateni pistinin karşısındaki park, Tunalı, Sıhhiye Köprüsü … Karış karış, adım adım Ankara. Ankara’yı hiç özlemem diyordum. Tolga Aydoğan’ın Yalnızlık Mevsimi’ni okuyunca acayip Ankara’ya gidesim geldi, kitap boyunca 5 yıl yaşadığım Ankara’daki tüm hatıralarım canlandı. Yalnızlık Mevsimi kesinlikle çok akıcı, cumartesi akşamı İstiklal D&R’dan aldığım kitap, pazar günü öğleden sonraya varmadan bitti. Müthiş akıcı. Aydoğan’ın ilk romanı, bol diyaloglu ve akıllıca, sürprizli, yer yer eski Türk filmleri havasında bir kurgusu var. Kitabın hiçbir cümlesini kaçırmamak gerekiyor çünkü ikinci, üçüncü sayfada geçen bir mevzu, dörtyüz küsuruncu sayfada yeniden karşımıza çıkıyor, bütünlüklü bir kurgu velhasıl. Yasemin Kumral’ın Bim Bam Bom şarkısı, Uludağ gazozları, Omo’lar, Mintax’lar, Vita’lar, Mabel Sakızları, Edith Piaf’ın, Fikret Kızılok’un şarkıları, Metin Erksan’ın kült filmi Sevmek Zamanı, Yeni Hayat mecmuaları,… müthiş bir nostalji, yakın tarihimize ilişkin hoş noktalar akıyor hikayesinin gerisinde. İnsan duygudan duyguya koşuyor. Genel olarak da kitapta 70ler Türk Sineması melodramlarını andıran bir hava var. Hem günümüzde, hem otuz yıl önceden paralel iki zaman kurgusu ilerliyor, Yalnızlık Mevsimi’nde. Ayrıca yazar bu ilk kitabında kurgu içinde birbirini aynalayan kurgulara girişmiş, okuması çok hoş (kitabın sürprizlerini gün ışığına çıkarmamak adına bilerek buraları üstü kapalı geçiyorum). Kitabın günümüzde geçen kısımlarında, Deniz’in ağzından yazılan kısımları özellikle başarılı buldum, erkek yazarların kadın karakterleri hele ki 1.tekil şahısla anlatması aslında oldukça zor bir durumdur, ama Aydoğan gayet aksamadan, başarıyla bu kısımları ilerletmiş. Yönetmen Abdullah Oğuz, kitap kapağındaki yorumunda çok haklı, yer yer “film mi izliyorum kitap mı okuyorum” hissine ben de kapıldım. Tolga Aydoğan’ın Yalnızlık Mevsimi romanını özellikle öneriyorum, ve şartım geçerli yine, romanı beğenmeyen gelsin kafama atsın. Ankara’da görüşmek üzere… Eymir Gölü, Flamingo Pastanesi, Kavaklıdere Sineması, Zafer Çarşısı, Olgunlar, Bahçeli 7. Cadde, Güvenpark, Tunus Caddesi’nde…

Ankara’yı özlemek..

darjeeling | 03 July 2007 10:03

Ankara’dayken hep söylediğim bir şey vardı. ‘Burayı asla ama asla özlemem ben’
O zamanlar cıvıl cıvıldım. Kuş gibi.. Yerimde duramaz, her yere hızlı adımlarla yürürdüm. Lakabım bile atom karınca idi. Hem üniversitedeki derslere yetişirdim, hem okulun çalışma programına kayıtlıydım ve para kazanırdım hem de sosyal hayat devam ederdi bende. Güzeldi tabi. Ama nedense bir tek etraf güzel gelmezdi. Kampüsten çıkasım pek gelmezdi. Ankara’nın kışın o soğuk ve kasvetli havası ve sağa baktın mı bir bakanlık sola baktın mı bir askeri karargah görmek nedense bana hiç cazip gelmiyordu. Gittiğim belli yerler vardı elbet. Tunalı’yı şöyle mutlaka bir gezerdim. Mısır kafe vardı ,hala var mı bilmem, orda mutlaka bir nargile içerdim. Ordan Kızılay’a doğru yürürdüm. Cebimde az para varsa yemek durağı kitapçılar çarşısının ordaki dönerciler olurdu. Cebimde çok para varsa Sıhhıye’de ki mantıcıya giderdim. O anda yapılıp, anında sıcak sıcak önüne gelen taptaze mantı. Cuma akşamıysa Ssk işhanındaki Gölge bara giderdim. Orada çok sevdiğim bir grup vardı hatta şuan kasetleri çıktı, ünlü oldular. Onları dinlerdim. Bazen benimle kimse gelmezdi yurttan. Tek başıma gelir, onları izler, geri dönerdim. İşte genelde hayatım bu kısır döngünün içindeydi şehrin merkezindeyken. Ve belkide bu sebeplerden kampüs daha güzel gelirdi bana. Bir de tabi İzmir’den çıkıp gelmişsin. Ankara’da deniz yok. Burayı neden sevmiyorsun diyenlere yapıştıracak bir cevabım vardı ‘Burada deniz yok’ Sanki dünyanın sonu..
İstanbul vardı hep akılda,
hayallerde. Nerden bileceksin burada yaşamanın bu kadar zor olduğunu! Yaşadım öğrendim. Buradaki hızlı hayat ve karmaşaya yetişmek için hem para hem sabır gerekiyor. Ankara ise öyle değildi. Düzenliydi ve düzen beni rahatsız ediyordu.
Şimdi mi?
Ankara’yı suçladığım hatta o zamanlar onu sevmediğim, onu özlemeyeceğimi yüzüne yüzüne haykırdığım için biraz pişmanım.
Şuan daha oturaklı bir ruha eriştim. Belki bu sebeple.. Düzen istiyorum ben. Ve huzur. Ve bu orada vardı biliyorum. Şuan yaşantımı külliyen değiştirmek için yaşayacağım şehri sorsalar önce İzmir derim , başka seçeneğim varsa da Ankara derim..
Bu sebepledir ki, o şehrin kıymetini bilin dostlar…

24 saat kavaklıdere

disconnect | 05 May 2006 15:47

Kavaklıderede 06 mayıs Cumartesi günü sabah 00:01 dan gece 23:59 e kadar fotoğraf çekme etkinliği yapılacakmış.

Çekilen fotoğraflar sergilerde gösterilip tunalı hilmi üzerindeki magzalarda boy boy sergilenecekmiş.

Tabi katılım için 3 mpixel den büyük olmak gerekiyormuş.

Sonra çektiğimiz fotoğrafları buraya göndererek sonuçlları 9 mayısa kadar bekliyeceğiz. Konunun detaylarına buradan bakabilirsiniz.

Aslında konu kavaklıderelilere özgü gibi dursada bir ankaralı fotoğraf meraklısı olarak olarak katılmamak elde deği.