bildirgec.org

tori amos hakkında tüm yazılar

Tori Amos : Piyanonun Kraliçesi

soylemedengecemicem | 22 May 2011 14:03

Öyle bir sanatçı düşünün ki piyano çalıp şarkı söylerken, bir yandan da gözlerinizin içine bakıyor. Sahnede dans eden, çeşitli koreografiler sergileyenlerden daha büyük bir enerjiyle sizi yakalıyor. Sizi şarkının içine sokuyor adeta. Sanki şarkıyı sadece size söylüyor.
Farklı aksanıyla söylediği ilginç sözlerle ve orijinal ses rengiyle size hayran olmaktan başka şans tanımıyor.

İşte o sanatçı, piyanonun kraliçesi Tori Amos…

22 Ağustos 1963 ‘te Kuzey Caroline’da dünyaya gelen sanatçı çoğumuzun daha doğru düzgün konuşamadığı yaşta piyano çalmaya başlamıştır.

Babası rahip olan Tori, dört yaşındayken kilise korosunda hem piyano çalıp hem de şarkı söylemeye başlar. 1968’de Peadbody Konservatuvarı’nda burs kazandığındaysa, o okula kabul edilen en genç öğrenci olmuş olur.

MASSTİVAL 2007

cyberdrug | 11 April 2007 23:59

Yeni gelişen müzik sektörünün yardımıyla son yıllarda bir çok müzik grubu ülkemizi ziyaret etti. Bunlardan bir kaçı Depeche Mode, Coco Rosie, Megadeth, Garbage, Sting ve daha onlarcası..

Yapılan festivaller gençlerin yeni gruplar tanımasına, sevdiği grupları canlı olarak izlemesine olanak tanıdı. Yapılan H2000, Rock’n Coke, Rockistanbul vb. festivallerin yanına bu yaz da yeni bir festival ekleniyor: “Masstival” !

Masstival
Masstival

14-15/07/2007 tarihinde Parkorman’da gerçekleşicek olan festivalin ünlü konukları ise şu şekilde: Avril Lavigne,

Avril Lavigne
Avril Lavigne

Cake, Çilekeş, Disenchant, Levent Yüksel feat Sıfır Km, Maailma, Paatos, Pain of Salvation,

Pain of Salvation
Pain of Salvation

Riverside, Tori Amos,

Tori Amos
Tori Amos

Turgut Berkes ve Kara Kutu, Üçnoktabir.

Bandajlanmış Hediye Paketleri

Ringa | 17 September 2003 00:13

Her zaman kanla başlar. Kaostan düzen yaratma düşüncesiyle üretilen bütün yaradılış efsanelerinin karanlığa ait ve kaotik başlangıçları her zaman bir şekilde gotic bir festival, bir vampir mabeti, bir pagan ayini, daha da önemlisi erotikleştirilmiş dini bir şov olarak sunulur. Marduk, ejderha Tiamat’ı avlar ve cenneti yeryüzünden ayırır. Zeus, öz babası Kronos’u katleder ve Titanlar’ı sürgüne yollar. Eğer bazen çok vahşice gözükse bile, evet, ne bekliyorsunuz ki? Bazı değerli şeyler de azıcık acıyla kazanılabilir. Çünkü gördüğünüz gibi, kimse sonsuza kadar tepe aşağı tavana asılı kalamaz; ışık bile. Işığın bir çok tonu olduğu gibi, gölgeninde bir çok derecesi vardır.
Ve Kabil kırılmış bir çocuktur, yüzünde ışığın izini bile taşımaz; buna rağmen Yukardakinin alnına açtığı yara izini taşır. Karanlığın izidir onunkisi; cinayettir. Onun gücü avlanmak değildir, kardeşinin yaptığı gibi. Ama öldürmektir, kutsal Kitaptaki Tanrı gibi. Kan emici vampirlerin hikayelerinde alkışlanan gotik-punk super-star’ın ilk modelidir kendisi; karanlığın parıldayan, şok eden sembolüdür ki içindeki acıyı vücuduna zarar vererek çıkartan ergenlik çağında ki gençlerle bir bağlantısı da kurulabilir. Acıyı çıkartmak yerine şeytan çıkartmak terimini de kullanabiliriz. Çünkü televizyon ve sinemada içine şeytan girenler genelde ergenliğe yeni ayak basmış çocuklardır. Bence Kabil’in vampir modasına uygun görünüşü ve bir depresyon idolü oluşu aslında onun anlamsızlığıdır; onun kırılgan ruhu ve yaralanmış kendini beğenmişliği, narsistik davranışlarıdır. “Neden benim sunumu kabul etmiyorsun” diye bağırır yukardakine, “Neden Habil’inkini kabul ediyorsun.” Aslında nasıl da büyük bir narsisttir. O, bir parça Edgar Allen Poe’dan şiirler okuyan Marianne Faithful’un sigaradan zarar görmüş sesi, bir parça Anna Kavan’ın eroinle buğulanmış bakışlarıyla Kafka’dan etkilenmiş sofistike yazı tarzı, En Güzel Pazar Günü Elbisesi içinde Courtney Love’ın çılgına dönmüş aklı, CK reklamlarında Kate Moss’un lanetlenmiş anoreksik güzelliği, ve son olarak bir parça da bir daha duymak bile istenmeyecek kadar korkunç olan biyografisinin karanlığı altında Tori Amos’ın dayanılmaz, tutunulmaz, dokunulmaz durgunluğudur. Eğer sonsuza kadar sürebilecek bir ünü ve başarıyı koruyabilen bu kadınların Kabil’le hiç bir ortak noktası olmadığını düşünseniz bile, o zaman kendine zarar vermenin çekiciliği, ergenliğe yeni girmiş modern bir çocuğun yaşadıklarıyla açıklanabilir. Birini öldürmenin verdiği dehşet yarı insan yarı canavar olmanın zorunlu bir kalıtımı, ahlak kurallarının “olmak ya da olmamak” üzerinden karar verildiği hiç bir geçerliliği olmayan bir dünyada kapalı kalmaktır. Sanırım bu konu, neden bazı gençler nedensiz yere intihara kalkışır, vücutlarını keser, kendilerini dövmeleriyle ya da piercingleriyle tanımlar, yeme bozuklukları çeker, siyahtan başka renkte kıyafet giymeyi reddeder ve hep aynı lanetlenmiş görüntülerini korumaya çalışırlar gibi soruları cevaplayarak uzayıp gider. Yüzeyde bir ergenin dünyası bir maskeli balo, kostüm partisi gibi görünür. Seyircisi olmayan hayaletlerin bastığı bir sahne şovudur. Ve daha güçlü, tehlikeli ve erotik bir seremoni halinde büyür, yükselir, tanrısallaşır. Gerçek denilebilecek bir şeye dokunmak için doğru zamandır, çünkü büyüdükçe, olgunlaştıkça insan küçülür, kendini bir hiç olarak hisseder. Bir ergenin dünyasındaysa hiçlik, tanrısallıkla aynı anlamda kullanılır. Kabil’in ilk yarası deşilir ve ölüm görselleştirilir, çevrelerinde ve içlerinde büyüyen hislere tapınılır.