bildirgec.org

tebrik hakkında tüm yazılar

bcc denen bir şey var

mentor | 19 December 2007 10:42

“hepinizin bayramı kutlu olsun” diyerek söze başlayayım. bu mesajı iyi niyetli arkadaşların iyi niyetli olmayan arkadaşlarından rahatsız olduğum için yazıyorum. bayram geldi. dolayısıyla tebrik mesajları da yağmaya başlar yakında. insan arkadaşları tarafından hatırlanınca mutlu olur fakat gelen mesajı görmeden önce aynı mesajın gittiği onlarca e-posta adresi üstte sıralanınca bu mutluluğu birden öfkeye dönüşüyor. kardeşlerim, biliyorum ki iyi niyetlisiniz fakat arkadaşlarınız öyle değil. şu anda artık kullanamadığım posta kutumda 51548 adet okumadığım mesaj var. (abartmıyorum) merak ediyorum acaba kaç tanesi bana gönderildi gerçekten. arkadaşlar, e-posta yazarken “to” ya da “kime” alanlarına yazdığınız toplu adresler mesajı gönderdiğiniz herkes tarafından görülebiliyor. istemeden adreslerimizin spam listelerine eklenmesine neden oluyorsunuz. yapmanız gereken şey çok basit. eğer ille de toplu mesaj atmak istiyorsanız e-posta adreslerini “to” ya da “kime” alanlarına yazmak yerine bcc alanına yazın. bcc (blind carbon copy) alanına yazdığınız adreslere mesaj aynı şekilde ulaşır. tek fark adreslerin toplu halde görünmemesidir. rica ediyorum. yok eğer ben bilmem bcc falan diyorsanız aman bana mesaj atmayın. bakın niyetimi bozup bütün bulduğum spam listelerine eklerim adreslerinizi. demedi demeyin.

CANIM İKİZİM- Teşekkür Ederim!

| 26 October 2007 00:07

Onu o kadar çok anlattım ki. “Aman be sıktın” deniyordur belki. Onun hakkında yazacaklarım yazdıkça çoğalıyor sanki. Canım ikizim… Hiç bitmez yazacaklarım ikizim hakkında.

Doğum günü tebriğinden sonra, yine kalbim Ayşecimle doldu taştı, birşeyler yazmaya karar verdim onun hakkında. Ayşe’ yi 5 yaşından beri tanıyorum. Şöyle bir bakıyorum da 15 senedir hala çözememişim kendisini. Kimse çözemedi onu. İzin vermedi kimseye. Kendisinin çizdigi bir dünyası vardı, o dünyanın dışına bir kez olsun çıkmadı. İçeri kimseyi de kabul etmedi. Ben hariç… Bana kapıyı açtı çok defa. Girdim ama karıştıramadım. Bir köşede oturdum her seferinde. Hiçbir şeye dokunmama izin vermedi. Ayşe’ nin dünyası diye birşey var. Eminim ben buna. İçinde kendi kendine süper uğraşlar bulduğu, harika şeyler ortaya çıkardığı, belki mutsuz belki hüzünlü belki kendisini içinde yalnız hissettiği bir dünyaydı. Bana çok albenili gelirdi hep.

Küçükken arada gelir “hadi bizim site için bir dergi çıkaralım, sonra dağıtalım” der dururdu:) Birşeyler yazar, hikayeler toplar, kendimizce karikatürler çizip güya kendi dergimizi oluştururduk. Bir başka gün Ayşe’yi kapılarının önünde bulurdum. Önünde birşeyler olurdu. İncik, boncuk filan, sonra bebeklerine diktiği giysiler… Meğer onları satıyormuş. Bazen de annelerimiz filan evde yokken mutfağa girer onun süper fikirleri doğrultusunda heryeri alt üst ederdik.Sonra babam bana paten almıştı. Benim olur da, Ayşe’nin olmaz mı hiç? Ona da almışlardı. Ama onunki daha güzeldi. Pembeydi onunkiler. Benimkiler gri:( Tam onların evinin önünde çok az arabanın yavaşça geçtiği, süper, dümdüz bir asfalt yokuş vardı. Kendimizce uydurduğumuz birşey vardı. Patanist… “Patanist olalım” derdik. Çok alışmıştık, o yokuştan çok güzel (cidden güzel şimdi bile küçümsemiyorum. gerçekten çok başarılıydı) kayıyorduk. Artistik hareketler yapmayı da hiç unutmuyorduk. Biraz daha büyüdükçe babasının fotoğraf makinasını aşırmaya başlamıştı. Garip garip bir sürü fotoğraf çekerdik. Kamerayla gelirdi bir başka gün. Her şeyi videoya alırdık. Ergenlik dönemine gelince görüşmediğimiz iki sene boyunca, Ayşe birçok resmimizi photoshopla değistirmişti. Videolarımızı kesip biçip değişik şeyler oluşturmuştu onlardan. Evet, Ayşe’ nin dünyasının yeni ugraşı photoshop ve benzeri bir dolu program olmuştu. En son üzerinde çalıştığı şeyleri gösterince epey şaşırmıştım.Çok profesyonelceydi gerçekten. Kendi dünyasında süper işler çıkarmıştı. Ama kimsenin haberi yoktu, tek ben biliyordum onun o süper orijinal fikirlerini. Tek bana göstermişti. Dünyasına sadece beni davet ederdi çünkü. Çalışmalarıyla mutlaka çok güzel şeyler başaracağını seziyordum hep. Ama o işletme okumaya başladı. Ayşe’ye o kadar tersti ki. Ne diyebilirdim ki. Ayşe’nin dünyası sonuna mı gelmişti yoksa:(

Onun içimi neşeyle kaplaması doğum günü tebriği sayesinde oldu. En anlamlı tebrikti onunki benim için. Aramadı diye kızmıştım çünkü hiçbir doğum günümde beni yalnız bırakmamıştı. Telefonum bozulduğunda bile ne yapıp edip babamın numarasını bulmuş ve o şekilde ulaşmıştı bana. Burdan da anladığım, o beni terk eden arkadaşlarımın, özel günlerde hep unuttuklarını “kontörüm yoktu.” “telefonum bozuktu.” “telefonumu çaldılar unuttun mu?” gibi bahanelerle örtmeye çalışmalarının hayatımda duyduğum en saçma sapan yalan olduğu… İstemek önemli sadece. Ayşe, benim onu aramadığım zamanlarda ne yapar eder, bana bir şekilde ulaşır, kontörü yoksa da ailesinden birinin telefonundan arardı mutlaka. Ona minnet borçluyum ben galiba. Beni bir annem bu kadar sevdi bir de Ayşe. Anne sevgisi farklı birşey. Ama ben biliyorum annem kadar duygusal sevmese de beni çok seviyor. Ne zaman arasam yanımda olacak biliyorum. Ben onun hiçbir zaman yanında olmayı başaramasam da, o her zaman yanımda olduğu gibi yine yanımda olur, ne olursa olsun. ” Bir eli kanda olsa” derler ya işte öyle… Evet, Ayşe bu doğum günümde aramamış, “ne yapsam da duygulandırıp ağlatsam?” diye didinip ugraşmıştı herhalde. Uzun bir aradan sonra msne girmiştim. Bir mail vardı bana. Ayşe’dendi. Doğum günü mailiydi. Birkaç birşeyler yazmış. Aşağı indikçe resim gibi birşeyler olduğunu gördüm. Ama Ayşe’yle benim resmim filan değildi. Silik renkli kalemle yazılmış kağıtların fotoğraflarıydı. Zorlansam da okumaya çalıştım. Ne olduğunu kavrayamadım ilk başta. Çok fazlaydı. Bir sürü kağıt resmi. İlkini okuyup bitirince ne olduğunu anladım. Ayşe’nin günlük sayfalarıydı. Birbirimizden koptuğumuzda yazdığı günlük sayfaları… Benden bahsettiği, o an ağlayarak benim hakkımda yazdığı, neden onu hiç arayıp sormadığımı söyleyip durduğu günlük sayfaları. Nasıl bir doğum günü tebriğiydi bu? Üzmek mi yoksa sevindirmek mi istemişti? Aslında her ikisini de yapmıştı.Hem biraz içim burkulmuştu hem de sevinmiştim. Sevinmiştim çünkü beni bu kadar bir tek ikizim seviyordu ve herhalde bir tek de o sevecekti. İçimin burkulmasını, kendi yaşadığı üzüntüleri bana aktarabilmek ve bir nebze olsun içini dökmek için istemişti, sevinmemi de beni çok sevdiği için… Sonra bir cd geldi kargo ile. “Ne bu? ne bu?” diye düşünürken taktım bilgisayara açtım.İlk karede ikimizin bir resmi vardı.Fonda çok güzel bir parça çalıyordu. Sonra benim bile hiç görmediğim bir resmimi koymuştu.Yavaş yavaş büyüyorduk resimlerde. En küçüklük resimlerimizden en büyük halimize doğru, en doğal hallerimizde… Çok güzel olmuştu. Müzik bitip benim uyuyan resmimle video son bulduğunda gözlerimde yaşlar birikmişti bile. Bu da doğum günü hediyemdi sanırım.

TEBRIKLER

| 22 April 2007 02:03

Dakikalar boyunca gözlerimin içine dolan,ama ısrarla akıtmadığım yaşları görmezlikten gelerek ameliyattan kalmadikişlerini anlattığına inanamıyorum.Buna inanmak istemiyorum.

Neden kimseye laf anlatamıyorum ben? Şu bir haftadır sürekli insanlara birşeyler açıklamak istiyorum,birşeyleri açıklamam gerekiyor ama kimse beni dinlemeden istedikleri etiketleri yapıştırmaya kalkıyor. Olmadığım şey kalmadı. Birileri de beni anlasın ve öyle değerlendirsinler istiyorum. Birileri de bana istedikleri etiketi yapıştırmasınlar istiyorum.Bugün de agresif biri oldum. Buna inanmaya zorluyorum kendimi. Ama ben agresif değilim gerçekten, sadece birşeyleri açıklığa kavuşturmaya çalışıyorum ve sürekli susturuluyorum.Sonra da agresif,nankör,hatta bence psikopat bile diyecek dereceye geliyorum.Hayat niye acımasız bazılarına karşı.Ben doğalı kaç yıl daha oldu ki? Kaç yıl oldu ben bu lanet olası dünyaya geleli.En sevdiklerim bile bana istedikleri muameleyi yaparken ben nasıl hayattan zevk alabilirim? Neymiş efendim,kendime yeni hobiler bulmalıymışım.Hiç bir hobi,yaptığım güzel denebilecek hiç bir aktivite beni rahatlatmıyor, içimdekileri yazmak dışında.

Kangraculeyşıns

ravisler | 21 February 2007 15:44

Ayşe Arman Buzda Dans programında Türkiye İngilizcesi’ne bir katkıda daha bulundu.İngilizce tebrikler(congrulations) demek isterken döktürdü ve Türkiye İngilizcesi’ne yeni bir kelime daha kazandırdı.Tabiki internet dünyasında bu gaf es geçilmedi.Grafi2000 ekibi çok güzel bir videoyla Ayşe arman’a tebriki!!!! için teşekkür etti.İşte youtube linki de burada.

Buzda dans programına çıkan ünlü bir buz pateni sporcusuna yaptığı gösteriden sonra tebrik etmeye karar veren Arman önce hangi dilde teşekkür edeceğine karar vermeye çalışırken ne yazıkki İngilizce de karar kıldı ve “Congrulations,you were great” gibi gayet beginner düzeyindeki bir cümlenin altından kalkamadı ve sonuç ortada.Ne diyelim bizde kangraculeyşıns diyelim.(Videoyu izleyip bu kadına az bile diyorsanız buyurun Perihan Maden’in yazısına)

Bu yılbaşı doğaya bir armağan verin

| 22 December 2006 08:10

WWF-Türkiye’nin e-kartlarını alarak kağıt tüketiminizi azaltın.

Yanlızca İstanbul’da her yıl tüketilen yaklaşık 450.000 ton kağıt ile Türkiye’nin yaklaşık 38 m2 ormanlık alanı yok oluyor. Ormanlarımızı korumak ve kağıt üretimi sırasında doğaya verilen zararı azaltmak elimizde. WWF-Türkiye bu kapsamda özel günlerde kartpostal yerine e-kart gönderilmesi amacıyla bir kampanya başlattı.

Bu yılbaşı şirketler, kartpostal göndermek yerine WWF-Türkiye’ye bağış yaparak, kurumlarına özel hazırlanacak e-kart ile kutlamalarını gerçekleştirirken; hem kağıt tüketimini azaltabilecek, hem de yılbaşı kartı gönderdiklerinde yapacakları kart, zarf ve posta masraflarını düşürebilecekler.

Politikacılar BirBirlerini Kutlar ama Nasıl?

burakreis | 17 November 2005 08:46

Hep TV’lerde duyarız politikacılar birbirilerine önemli günlerde tebrik gönderirler. Peki bu tebrikler nasıl yapılır telex ile mi telgraf ile mi yoksa kriptolu mu? İşte Burada Tayyip Erdoğan Malta BaşBakanını Tebrik ediyor.