bildirgec.org

susuz yaz hakkında tüm yazılar

SUSUZ YAZ’DA BİREYCİLİK VE YALNIZLIK

admin | 06 July 2009 11:55

1960’LAR METİN ERKSAN SİNEMASINDAN MODERNLİK GÖRÜNTÜLERİ: SUSUZ YAZ’DA BİREYCİLİK VE YALNIZLIK
Kahraman Çayırlı

Yardımlarından dolayı Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon Sinema Bölümü Sinema Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doçent Dr. S. Ruken Öztürk’e çok teşekkür ederim..

1990’lı yıllarda Türkiye’de bir toplumsal/kültürel aktivite olarak film izlemenin anlamı ve izleyici profili kökten değişime uğramıştır. Eğitimli, orta sınıflara hizmet eden bir sanat biçimine dönüşen sinema, özellikle 1960’larda alt ve orta sınıf ailelere hitap eden bir eğlence türüdür. Artık yılda iki elin parmağını geçen sayıda film yapılamazken, bahsettiğim Yeşilçam döneminde bu rakam 200’ü, hatta 70’lerin başında 300’ü bile bulmuştur. Fakat nicelik gözümüzü boyamamalı, zira bol bol çekilen bu filmlerin büyük kısmı birbirlerinin kopyası gibidir ve sinemamıza yeni hiçbir şey getirmemişlerdir.Yeşilçam, 1950’li ve 60’lı yıllarda tam anlamıyla altın çağını yaşamış; 70’li yılların ilk yarısına dek “aile eğlencesi” olma özelliğini korumuştur. Salon komedilerinin, genellikle kan davası temalı köy filmlerinin ve melodramların yaygınlaştığı 1950’li yılları, Gecelerin Ötesi (Metin Erksan,1960) filminin öncülüğünü yaptığı “toplumsal gerçekçilik” akımına mensup filmler izler. Bu akımın filmleri, sinemanın eğlendirici işlevine hizmet etmek yerine halkın yaşadıklarını olduğu gibi, sade bir üslupla beyazperdeye yansıtır.Bu makalenin temel iddiası ağırlıklı olarak 1960–65 yılları arasında varlığından söz edilen toplumsal gerçekçi sinema akımının bir parçası olarak Metin Erksan sinemasının “bireycilik” ve “modern bireyin yalnızlığı” temaları etrafında biçimlenmiş olduğudur. Bu çerçevede makale, Metin Erksan’ın 1963 yapımı Susuz Yaz’ının modernlik ve modernliğin görünen sonuçları temelinde kültürel çözümlemesini yapmayı hedeflemektedir. Yazının ilk bölümü, “modernlik” ve “bireycilik” kavramlarının Türkiye’de geçtiğimiz yüzyılda yaşanan toplumsal dönüşüm bağlamında tartışılmasına ve 1960’lı yıllardaki Metin Erksan Sinemasının bu bağlantı çerçevesinde genel hatlarıyla tanımlanmasına ayrılmıştır. Susuz Yaz’da suyu ve tarladaki korkuluğu “bireycilik” kavramı etrafında irdeleyen ikinci bölümün ardından son bölüm bir toplumsal kurum olarak aileyi tanımlamakta, modernliğin mahremiyeti ve aileyi nasıl dönüştürdüğünü ele almaktadır.

Kırgın, kızgın ve yalnız: Metin Erksan

kahramancayirli | 20 April 2009 16:16

Kırgın, kızgın ve yalnız: Metin Erksan

Kahraman Çayırlı

Yılanların Öcü’nün Bayram’ı, Susuz Yaz ve Kuyu’nun iki farklı Osman’ı, Acı Hayat’ın Nermin’i ve Sevmek Zamanı’nın Boyacı Halil’i… yalnızlardır. Metin Erksan’ın yalnız insanlarını izleriz hep perdede. Hepsi ya en baştan yalnızlar ya da yaptıkları seçimler onları yalnızlığa sürüklüyor. Metin Erksan yalnızlığın, varoluşumuzun doğal bir sonucu olduğunu söyler. İnsan yalnızdır hep; doğarken de, ölürken de…

Ne bir evlilik ne de bir çocuk. Fiziksel yalnızlığından öte koyu, yoğun zihinsel yalnızlığıdır esas olan, Erksan’ın. Kalabalıklar içinde, kalabalıklara karşı bir yalnız, o. Devrinin ilerisinde bir beyin: Yenilikçi, cesur, isyankâr bu yüzden de anlaşılamayan, filmlerindeki karakterleri gibi yalnız bir sinema adamı.

ANKARA’DA YAŞAMAK

fasulyeningunlugu | 27 June 2008 12:59

Ankara’ya yaz gelmedi, ısıtmıyor bu güneş bu sene derken, güneşin tepemize dikilmesi sonucu anladık “hanyayı, konyayı”… Keneydi, arsenikti derken şimdi de cayır cayır yanma riski ile karşı karşıyayız.. Niye çünkü sigara içmek için sokaklarda dolanmaktan kunta kinteye döneceğiz yakında… Bu insanoğlu böyledir işte hiç bir şeyden memnun olmaz.. Ankara’nın yüksek bir bölgesinde görev yapmakta olduğumdam esintinin hiç kesilmemesi nedeniyle geçen haftaya kadar üşürken şimdi yanıyoruz..

Sigara içmek için dışarı çıkmanın bir avantajı oldu aslında bize, hem görüşmüş oluyoruz, hem çok iyi geyikler çıkıyor ortaya…Bu sabah ki geyiğimiz şuydu ; Bir arkadaşım Göksu Parkındaki suyun bunca su sıkıntısı tantanasına rağmen hiç eksilmediğini sürekli aynı seviyede kaldığını söyledi.. Hiç mi buharlaşmıyordu bu su? Gökçek bizim temiz suları bu göle mi veriyor yoksa dedi.. Bir diğeri Gökçek’in “Ankara’nın iklimini ılıman yaptım” diye hava attığından bahsetti derken, konu artık ilimizde tropikal bitkilerin yetiştiğini, hatta bir semtimizde papağanlara rastlandığını söyledi.. Yakında tropikalleşmeyip, temelde çölleştiğimizi anlayacak olan bu tropik iklim canlıları bizi terkettiğinde ise, arabaları bi kenara bırakıp develerle sokaklarda dolaşacağımız kanaatine vardık hep beraber.. Ama tabi deve boku düşürmenin cezası olacağından, develerimizin arkasına koca bir torba asmamız gerekecek ve iniş binişlerde düşmemek için bayaa sıkı tutunmamız.. Zira sigara yasağı ile yere sigara ve sigara paketi atmak yasak iken diğer her türlü çöpü sallamak serbest.. Ama millet develere yönelince de muhtemelen deve boku düşürmek de yasak olacak memlekette.. Arkasından da develere mahsus bir hastalık çıkacak ki, kendimizi asla güvende hissetmeyelim.. Hatta böyle diken üstünde yaşamaktan hepimiz “deve dikeni” olacağız tahminen.. Tamam bir çiçek olduğunu biliyorum ama hastalık adına daha çok benzediğini kabul edin efendim siz de..

en iyi filmimiz hangisi-1

kahramancayirli | 24 March 2007 11:55

Bu yazıyı kaleme alma amacım iyi bir sinema filminin hangi niteliklere sahip olduğunu tespit etmektir. Bu çerçevede makale Ankara Sinema Derneği’nin 2004 yılında yaptığı anket sonucu belirlenen “Türk Sinemasının en iyi 10 filmi”ni çeşitli kriterler açısından inceleyecek, iyi bir filmin hangi özellikleri barındırması gerektiğini tartışacaktır.
METİN ERKSAN / SUSUZ YAZ / 1963
1964-Berlin Film Festivali Büyük Ödülü Altın Ayı
Erksan’ın Necati Cumalı’nın aynı adlı eserinden beyazperdeye uyarladığı film su mülkiyetini ve modern bireyin tutkularını anlatır. Pek çok kaynakta ilk auteur yönetmenimiz olarak kabul edilen Metin Erksan, Susuz Yaz ile hem iyi bir edebiyat uyarlamasına imza atar, hem de sinematografik unsurları öykünün vermek istediği iletilere uygun olarak kullanır. Örneğin Osman’ın (Erol Taş) tarladaki korkuluğa ilan-ı aşk etmesi, Osman’ın bir korkuluk kadar yalnız olduğunu duyumsatan önemli bir sahnedir. Erksan’ın sinema dili, 60lar Türk Sinemasına kıyasla çok olgundur. Bu filmin genel anlamdaki tutarlılığı, vermek istediği mesajları çok net iletmesi açısından film, sinemayla ilgilenen herkes için ders niteliğindedir. Çerçeve seçimlerinizden sahne düzenlemelerinizin en ufak detayına kadar sinematografik her öğe, izleyiciye aktaracağınız temaya hizmet etmelidir.