bildirgec.org

sharon tate hakkında tüm yazılar

Dance of the Vampires (1967)

queennothing | 12 March 2011 20:50

Fransız yönetmen Roman Polanski‘yi “The Pianist“, “Rosemary’s Baby“, “Chinatown” gibi yapımlardan tanıyoruz. 1933 doğumlu yönetmenin 34 yaşındayken çektiği sinema filmi “Dance of the Vampires“, başarılı bir korku/ komedi örneği. Gerard Brach’ın senaryosundan çekilen filmde Polanski’nin kendisi, Jack MacGowran, genç yaşta kaybettiğimiz aktris Sharon Tate, Alfie Bass, Jessie Robins ve Ferdy Mayne gibi isimler rol alıyor. 2 Milyon Dolar ile çekilen film, ilk olarak 1967’de İngiltere’de gösterime girdi. 1969’a kadar dünyanın bir çok ülkesinde gösterilen film, 2006 ve 2010 yıllarında Fransa’da tekrar gösterime girdi.

Vampir avcılığı yapan Profesör Abronsius ile çırağı Alfred, ava çıkmaya karar verirler. Bu iş için fazla yaşlanmış olan Profesör’e karşın Alfred de sessiz sakin bir tiptir ve bu iki zıt karakter, her şeye rağmen işlerini birlikte götürebilmeyi başarmaktadırlar. Vampir avlamak için Transilvanya diye bir yere giden ikili, kasaba sakinlerinden Sarah’nın Kont von Krolock tarafından kaçırıldığını öğrenirler ve Kont’un peşine düşerler.

güzel oyuncuların hayatlarının berbat senaryoları BÖLÜM 2

nazokiraze | 13 November 2009 09:47

Marilyn Monroe gibi güzel ve genç yaşta efsane olmuş bir sanatçının rakibi olarak görülmek elbetteki Jayne Mansfield‘ın çok hoşuna gidiyordu.Ancak bazı çevrelerce Monroe’nin ucuz bir kopyası olarak görülüyordu.(Aynı zamanda Mariska Hargitay‘ın annesidir)

Şeytan Kilisesi kurucusu Anton LaVey ile ilişkisi oldugu söylenen Mansfield kilisenin çırak üyelerinden biriydi.Ancak sonradan bu ilişki düşmanlığa dönüştü.

CHARLES MANSON: “HEM TANRIYIM HEM DE ŞEYTAN”

neceff | 09 October 2008 12:59

Kurbanlarının lanetlenmiş ruhlar olduğuna ve lanetli ruhları öbür tarafa geçirebilecek tek kişinin; kurtarıcı ruhun kendisi olduğuna inanan ruhlar vardır. Hayatta kendilerine biçtikleri rol hiç de azımsanmayacak kadar büyüktür. Kimi karizma öyle güçlüdür ki, bu etkileme sanatı karşısında çaresiz kalırsınız, gördüklerinize bir türlü inanamazsınız. Bu lider özelliği anlaşılmaz, sürükleyici bir güçtür. Hitler’in Almanyasını kendi doktrinine inandırması ve kitleleri etkilemesinin bir benzeri; mikro ölçekli soykırımından başka bir şey değildir. Manson’da da olan güç. Ama öyle bir güçtür ki, işlenilen cinayetler bir kenera, mahkemede dahi davalarını yönetebilmesini sağlayıp, müritlerini mahkemeye emekleterek getirtecek bir güç.

BİR VADİ OL; KADERE KARŞI DÖVÜŞMEYİ BIRAK VE BEKLE. O SANA AKACAKTIR…

Yattığı hücresine dünyanın her yanındaki gençlerden hala binlerce mektup yağan bir seri katille karşı karşıyayız. Anlaşılması gereken konu ise, masum insanları öldürmenin niye bu kadar popiler hale gelebildiği ve bu kadar yüceltilebildiğidir. Böyle bir durumda tartışılması gereken, ne Charles Manson‘ın geçmiş analizi ne de bunları neden yaptığıdır. Onu anlamaya çalışmak değildir önemli olan… Anlayınca değişecek bir sonuç olmadığı gibi, ne onun ne de müritlerinin yaptıklarının doğrulanabilecek bir durumu yoktur. Önemli olan konu, bu insanların nasıl bu kadar hipnotize olabildiği ve böyle bir duruma hayranlık duyabildiğidir. Bir seri katilin felsefesi ile yüceltilmesi bana göre oldukça tuhaf. Bu durum ne gidenleri geri getirir ne de Manson‘ın fan kitlesinin varlığını değiştirir.