bildirgec.org

sezen aksu hakkında tüm yazılar

2007’nin yaz şarkısı hangisi?

kahramancayirli | 17 September 2007 17:30

malum, yaz şarkısı diye bir kavramı konuşur oldu tüm müzik yazarları..

bir silmelik mendiller gibi tıpkı.

bir yaz idare etsin, dinleyelim, oynayalım, sonbahar gelince unutalım..

2007 yazının mesela böyle yaz şarkıları vardı: Tatil-Demet Akalın…
Korkma Kalbim-Bengü & Serdar Ortaç
Romeo-Hande Yener

sizin aklınıza gelen başka yaz şarkısı adayları var mı?

Murat Boz vs Tarkan

kahramancayirli | 15 September 2007 15:18

Şimdi bir Murat Boz’a, bir de Tarkan’a bakalım. İkisinin de sesi çok güzel, Murat Boz, Tarkan’dan çok daha yakışıklı; Tarkan, Murat Boz’dan daha karizmatik. Murat Boz’da ses var, görüntü var; peki neden ortalığı yıkıp geçmiyor?

Bence bu durumun en önemli sebebi Murat Boz’un mütevaziliği. Katıldığı tv programlarında, yaptığı röportajlarda öyle tevazu içinde ki, “aranan kan bulundu” naralarıyla karşıladığımız Murat Boz beklenen patlamayı yaratamadı maalesef.

Oysa star olmak bambaşka..kitleleri peşinizden sürüklemek, merak edilen olmak istiyorsanız “alçak gönüllü” olamazsınız, en azından yolun başındayken. Zirvedeykense alçak gönüllü olmak, olumlu sonuçlacaktır elbette..

yalnızlık alır da götürür

uyuyang [pilli_silinen_hesap] | 14 July 2007 13:54

Yalnızlık alır da götürür diyor Gülben Ergen Sezen’in sözleriyle. Bir de gerçek anlamda yalnız yaşamalı yalnızlığı anlamak için. Gece uyandığınız da korkuyla seslenecek birini bulamazsınız evde. Kahvaltı hazırlamak büyük bir külfet olur yalnız olunca. Hele akşam yemeği hemen hemen hiç yemezsiniz. Kuru gıdalar tüketmekten bağırsaklarınız acil müdahale ister. Önünüzde internet gibi devasa bir alem durduğu halde yapacak bişi bulamazsınız. Çünkü sesinizi duymak istersiniz. Öyleye ya konuşmaya konuşmaya sesinizi unutmuşsunuzdur. Arada bakkala da gitmeseniz tamamen konuşma özürlü bile olabilirsiniz. Arkadaşlarınızı görmek isterken diğer yandan da alışageldiğiniz yalnızlık ve sessizliği bozma korkusuyla bundan da vazgeçersiniz. İşin ilginç yanı hayata bakışınız değişir. Sevdiklerinizi sevmez olursunuz, özlemezsiniz hiç kimseyi. Gaddarlaşırsınız. Ama televizyonda acı bir haber duyduğunuzda gözyaşlarınız siz bile anlamadan sicim gibi akmaya başlar. Bir süre sonra evde televizyon sesi bile fazlalık gelir. Reklamları sessiz izlemek sizin için bir zevk haline bile gelebilir. Evi toplamak gereksiz gelir. Ya da bulaşık yıkamak. Taki su içecek bardak bile kalmayıncaya dek. Ama bazen aniden içinizden bişeyleri değiştirmek gelir. Hızlıca kalkarsınız yerinizden. Bir hamle ile evi toplarsınız. Ohhh miss gibi tertemiz. Ama birkaç güne kadar yine eski haline gelir. Bir süre sonra daha düzenli olmaya başlarsınız. Hatta artık hiçbir dağınıklık olmaz. Eve bir arkadaşınız gelir de biten tuvalet kağıdını fark edip değiştirirse, saatlerce o tuvalet kağıdını ne zaman değiştirdiğinizi düşünüp kafayı kırma kıvamına gelirsiniz. Televizyonun kumandası, sigaranız, çakmağınız, hep aynı yerde durur. Küllükte en fazla 3 izmarit biriktirirsiniz. Çünkü bilirsiniz ki siz boşaltmazsanız kimse boşaltmaz. Ve pis izmarit kokusu burnunuzun direğini sızlatır. Perdenin rüzgardan kımıldaması bile sizi ürpertebilir. Yeri değişmesin. Rüzgar bile esmesin istersiniz bazen. En kötüsü de gece elektrik kesilirse. Korkmak bir yana, neden kesildi diye araştırmaya başlarsınız. Neryse ki çakmağın yerini biliyorsunuz. Mumu da tabii.
Zaman kavramı sizin içi daha önemli hale gelir. Dakikaları bile bilirsiniz. Saatin kaç olduğunu anlamak için saate bakmaya ihtiyaç duymazsınız. Çünkü zaman hiç aklınızdan çıkmaz.
Hele bir de deprem atlaşmışsanız yalnız başınıza, geceleri uyurken telefonu yanınızdan hiç ayırmazsınız. Korkunuz ölmek değil. Yakınlarınızın sizi arayıp bulamamasıdır.
Durmadan film seyreder, seyrettiğiniz filmde kendinizi onların yerine koyarsınız. Bir gün dünyayı kurtarırsınız, bir gün anne olursunuz, bir gün ölmek üzere olan yaşlı birisinizdir. Hepsi siz, hepsi de sizin dünyanızdan bir parça gibidir. Kapıyı kilitlemeye gerek yoktur. Hatta anahtarı bile kapıda unutabilirsiniz defalarca. Neyse ki apartman güvenliklidir ve apartman sakinleri sizi düşünüp uyarırlar anahtar için.Bir de şu telefonlar olmasa. Arayan anneniz ise saatlerce sizi meşgul ederler. Bir türlü kapanmak bilmez. Ne kadar işiniz olursa olsun, o telefonu kapatmaya kıyamazsınız. Çünkü sizi gerçekten düşünen nadir insanlardandır. Diğerleri mi? Birkaç dost ve diğer aile fertleri. Ama yalnızlık güzeldir. İnsan da bağımlılık yaparlar. Bir yere gittiğinizde bir an önce kendi ininize dönmek istersiniz. yalnızlık güzel şeydir. İnsan kendini tanımayı öğrenir.

SENİNLE BÜYÜMÜŞÜM BEN

| 09 June 2007 03:33

Sezen abla, seninle büyümüşüm ben! Bu gece bir kere daha anladım bunu…

Henüz 13 yaşındayken, ergenlik döneminin çok çok başındayken, “kaybolan yıllar”şarkını söylerdim arkadaşlarıma! Kaç yıl yaşamışım da “kaybolmuş o yıllar” acaba:) Henüz yaş 13, neyi buldun da ne kadarını kaybettin be çocuk:)
Yaş 15…İlk aşk sanıyoruz tabi aşklarımızı o dönemlerde.

“Biliyorsun”diye bir şarkını keşfetmişiz o aralar: “sen de benim kadar gerçekleri görüyorsun / beraber olamayız benim gibi biliyorsun”.

Teypte kaset dönüyor, biz içli içli eşlik ediyoruz. Beraber olamayız, çünkü ayrı sınıflardayız sevdiğimiz çocuklarla:) aman ne imkansız aşk, ah ah!
Yaş oldu 19…Kocaman adam çekti gitti. Koy teybe Sezen ablayı, ama bu sefer yanına bir dublede rakı çak! Çalıyor ince ince: