Hava kurşun gibi ağır…
Bulutlar…
Kurşun grisi bulutlar kaplamış gökyüzünü. Penceremin kenarında ıslak serçeden beter, sebepsiz beklemeler sahanındayım.
İçimde çığlık, çığlıya ağlayan bir çocuk… Külsüz, dumansız, alevsiz kavruluyor.
Dudağımda yarım kalmış bir öpücük tadı… Bana yağmurları öğreten kadından…

Kendime yalan söylediğim ve her defasında ve her seferinde inandığım “Bu da geçecek elbet” sigaralarımdan birini daha mı yaksam ki?
Bir yalan daha mı eklesem sensizliğe?
Bir sigara boyu daha mı uzaklaşsam yalnızlığımdan…
Kaçıncı meretim ki bu? Sensizlikten sonra…
Anlasana artık yoruldum. Bir an önce bitsin istiyorum bu gerçeklerle karışmış yalan nefesler.