bildirgec.org

senaryo hakkında tüm yazılar

…oyunun kuralları

ELOY | 12 October 2002 16:15

Uyandım. Daha bir özgürdüm bu sabah. Benim değildi bugün, belki başkaların da. Nasıl desem, bu sabaha kadar binlerce parçaya bölünmüş düşüncelerim bozgun sonrası yenik bir ordunun askerleri gibi komutanlarına –yani benliğime- isyan ediyor ve geçmişimde bedelini ödemeyi göze alamadığım her kare arka arkaya sıralanıp tanıdık bir filmin -yani hayatımın- bütün trajedisini ve sefaletini intikam alırcasına önüme seriyordu… bu dehşet verici bir durumdu. Ben kahramanı olduğum filmin senaryosunu yazarken bunu hiç mi hiç düşünmemiştim…

Öyle ya görünüşte hayat tepe taklak yuvarlanıyor, kahraman yaşıyor, dostluklar kuruyor, insanlarla geçiniyor yada geçinemiyor, kadınlar tanıyor, aşık oluyor, tanımadığı kadınlara aşık oluyor, tanımadığı kadınları unutuyor, kadınları tanımadığını unutuyor. Birinde mutlu oluyor. Bütün bunlar olurken yemek yiyor, yemek için çalışıyor, çalışmak için çalışıyor, çalışmamak için çalışıyor. Meslek sahibi oluyor, ev sahibi oluyor, çocuk sahibi oluyor, sahip oluyor, sahip olmazsa sahibi oluyor, sahibi olmazsa sahipliğe karşı oluyor, biri olmazsa öbürü oluyor, o da olmazsa her şeye karşı oluyor. Duyarlılık içinde, uyarlılık içinde, kararlılık içinde, tutarlılık içinde, -lık, -lık, -lık, içinde ve her şey birbirinin içinde, hayat tepe taklak kör bir noktaya yuvarlanıp gidiyor… kısacası her şey kelime manası dışında hiçbir kişiliği olmayan bütünsel bir boşlukta birbirine karışıyor ve hepsi aynı noktaya yönelmiş oklar gibi aynı delikten yukarı doğru fışkırıyorlardı. Kendime “yaşadığın bir tek şeyin ama bir tek şeyin arkasında kaya gibi durabilir misin?” diye sordum, görünüşte her şeyin arkasında durabilirmişim gibi geliyorken beynimde fırtınalar koparan o soruyla uyandım… “Hayır!” diye bağırdım “sen hiç başka film seyretmedin ki…”

Aynulhayat

knemo | 09 August 2002 00:13

Bu akşam ve bu gece. Dur bakalım hayatımda olmayan şeyler, olmaya mı başladı?

Bir rüya görmüşüm de Kalbim ferahlamış sanki. Küçükayasofya’da gizli girişi olan bir kahvehane varmış, kapısı uzun bir bahçeye ve denize açılıyormuş. Oturduk. Uzaktaki kuru yük gemilerini seyrettim biraz. Sarmaşıkların arasında yeşil biber vardı. Sohbet dönmeye başladı, başımı uzattım, güldüm ben de. Nargileyi üfledim. Derin nefes çektim sonra. Bütün ferahlığıyla oh diyebileceğim günler yakındır bu dünyada… diye umut ettim. Ayşe Hanım aradı. k. için avant-garde bir film projesinde jön prömier rolü düşündüğünü söyledi. Kıskandım dedim. Bana da bi pinokyo yazın lütfen. Bakarız dedi. Gökgürültüsünden ve yağmurdan çok korkmuş. Dün akşamki. Herkes korkmuş dedi, acaba bu neye alâmet? Bilmem dedim. Beni politik işlerinize karıştırmayın lütfen. k jön rolünü benimsemiş hemen, yanında bir fransız ve bir de ispanyol dilber istedi. Ne var ben de yazarım. Kendi senaryomu kendim yazarım dedim. Ama prodüksiyonla ilgilenmem.

Zahmetsiz sporlar:Taksici işletmek

olhor | 26 March 2002 22:27

şu makale sevdiğim sporlardan birini hatırlattı bana. Zahmetsiz sporlardan en sevdiğim, yöntemli yaptığım, sistematik olunması gerektiğine inandığım taksici yemek veya işletmek.

Senaryolar

1.Çek senet mevzusu
:

iki kişi işlenmesi gereken senaryodur, iki kişiden iri olan (tercihen 1.80’e 80 kilo ve üstü) öne, diğeri arkaya oturur. İri yarı olan yol boyunca arkadakine yaltaklanır, abi ayakları çeker. Örnek muhabbet (birebir yaşanmıştır)

olhor: Kamil’i buldun mu?

arkadaş: abi Ekrem’lerde peşinde onun bugün yarın bulucaz.

O:bu seferde bulamazsan taaa .mına korum

A:abi bi kere bi bok yedik diye yüzümüze vuruyosun sürekli

O:(bağırarak)lan .öt sen hala yürüdüğüne dua et, Necip girmeseydi biliyosun patates yapmıştım seni

A:abi tamam kapatalım konuyu

O:sus lan sanamı sorucam (küfür küfür)
böyle böyle devam ettik. Neyse

bu muhabbet yaşanırken Maltepe’den bostancıya gidiyoduk, 5 dakikalık bi mesafe yani, ve süper durum: taksici bu yolda kayboldu. İkimizinde kahkaha atası var ama mizansenide bozmak istemiyoruz neyse taksici ordan burdan yol deneyip çıktı bostancıya ama taksimetre yazmışta yazmış tabii, müdahale ettim bende şöyle bir dialog oldu:

O:Güzelim taksimetreye bi şekil yapıcan heralde

Taksici:(kekeleyerek ve de öndeki arkadaşa bakarak)Tabii abi nedemek ne kadara geliyosunuz siz buraya normalde?

E tabii bizde o kadar emek harcamışız, ucuz seyahat etmemek olmaz, hemen hemen yarı parayı ödeyip çıktık.