bildirgec.org

şehir efsaneleri hakkında tüm yazılar

Bilgisayar Manyağı

Chekirdek | 01 October 2001 18:58

Firtina apansiz bastirinca koca gemi bir anda denizin dibiniboyladi.Adam issiz bir adanin issiz sahilinde gozlerini acti. Ne gelenvardi ne giden… Ne arac vardi ne gerec… istersen muz vehindistan cevizi, istemezsen muz ve hindistan cevizi… Hayatiboyunca evi disinda bes yildizli otellerden baska yere adiminiatmadigindan bir sure ne yapacagini bilemedi… Sonra dort ayboyunca muz yiyip hindistan cevizi suyu icti, gecmiste kalan oguzel gunleri dusunerek gozlerini denize dikip kendisinikurtaracak gemiyi beklemeye koyuldu. Bir gun sahilde uzanmisyatarken, gozunun ucunda bir hareket hissetti, O da ne? Birsandal ve kurekte o gune dek gordugu en muthis kadin.. Sonsurat geliyor… inanamadi…- “Nereden geliyorsun?” diye haykirdi, “Buraya nasil geldin?”- “Adanin oteki tarafindan…” dedi kadin, “Gemi batinca orayaciktim.”- “Ne sans, benden baska kimsenin kurtuldugunusanmiyordum. Kackisisiniz?- “Baska kimse yok… Sadece benim… Sandal da gemidendegil.Gemiden cop yok…” Adamin akli karisti..- “O halde sandal? nereden buldun?- “Basit” dedi kadin “adada buldugum malzemeyle yaptim…Kurekler sakiz agaci… Zemini palmiye dallarindan ordum, yanlarokaliptus…”- “Ama, ama bu imkansiz.. Aletlerin yok… Nasil becerdin?”- “Pek de sorun olmadi. Oteki tarafta siradisi bir aluvyon kayaolusumu var. Firinda belli dereceye isitilinca islenebiliryumusaklikta demir elde ediliyor. Alet yapmak icin kolaycakullandim… Bosver bunlari. Hadi goster, nerede yasiyorsun?”Bon bir ifadeyle orada yasadigini itiraf etti adam… Aylardiroracikta sahilde yatip kalktigini…- “Oyleyse bana gel… Benim yerime…” diyerek kadin kureklereasildi.Birkac dakika sonra kucuk bir iskeleye yanastilar… Adam sahilegozatinca az daha sandaldan dusuyordu. Mavi beyaz boyalikulubeyleiskele arasina tas doseli bir yurume yolu bile yapilmisti. Evegirerlerken kadin omuzlarini silkti;- “Pek rahat sayilmaz ama ben yine de ev diyorum iste… Oturlutfen… Bir sey icer misin?”- “Hayir, hayir tesekkurler…” dedi adam… Saskinligini henuzuzerinden atamamisti.- “Daha fazla hindistancevizi suyu icemeyecegim artik…Tahammulum kalmadi…”- “Hindistancevizi suyu degil ki… surahim var… Pina Colado’ya nedersin?” Adam hayretini gizlemeye calisarak ikrami kabul etti.Kanapeye oturarak sohbete daldilar… ikisi de birbirlerinin hayathikayesini dinledikten sonra kadin “uzerime rahat bir seygiyecegim” diyerek ayaga kalkti “Dus yapip tras olmak istermisin? ust kattaki banyo dolabinda jilet var…” Artiksorgulamaktan vazgecmisti… Banyoya girdi… Dolapta kemik birsapin icine sikistirilmis oynak mekanizmali iki deniz kabugundanyapilma ustura onu bekliyordu… “Bu kadin inanilmaz” diyemirildandi… “Bakalim bundan sonra ne var?” Donusunde kadinonu gardenya kokulari icinde, stratejik bolgeleri uzumyapraklariyla ortulu olarak karsiladi… Sadece uzumyapraklari ve yanina oturmasini istedi… Sonra yavasca sokularakfisildadi…- “Soyle bana… ikimiz de uzun suredir bu adadayiz… cok yalnizolmalisin… Eminim su anda yapmak icin kivrandigin bir seyvar…Hani burada tek basina gecirdigin aylar boyunca en cokyapmak istedigin… Anliyorsun degil mi?”Gozlerinin icine bakiyordu.. Adam duyduklarina inanamadi…- “Yani”… dedi, “buradan e-mail’imi kontrol edebilir miyim?”


Kaynak: Chekirdek.Com

efsaneleşti ne yapayım?

beatnick-hafif | 03 September 2001 17:47

Bir şehir efsanesi haline dönüşen Üzeyir Garih cinayetinin iyice boku çıktı. Benim aklımda birkaç soru var… Milliyet‘in bir yorumu: Son yıllarda daha çok terör örgütleriyle mücadeleye dönük olarak uzmanlaşan İstanbul polisi sokağa hakim olamıyor. Bunun en belirgin göstergesi ise kapkaç olaylarına karşı polisin çaresiz kalması. Biz salak mıyız yani? Apo’yu bile yakalayan (Tabiî MOSSAD ve CIA desteğini saymıyoruz!) her boku bilen Türk Polisi adi bir sokak cinayeti diye yansıtmaya çalıştıkları, basındaki kalemşölerine “komplo teorilerine gerek yok” şeklinde yazılar yazdırdıkları bu olayda nasıl atıl kalır? Şu soruların cevaplarını istiyorum:

1. Neden cinayetten sonra dolar düştü? 2. Cinayetin hemen ardından MOSSAD neden buraya geldi? 3. Neden her kafadan bir ses çıkıyor ve gözaltına alınanlar sürekli serbest bırakılıyor? 4. Başka zaman olsa kimilerine suç bindirmenin gayet kolay olduğu bir emniyet söz konusuyken, neden kimse “öttürülemiyor”?

Ekim’in açtığı makaledeki durumlar da zaten mide bulandırıcı yeterince… Neyse Datça güzel, beklerim.

hayal kurmak serbest

kaplumbaga | 19 August 2001 22:58

hayalgücü kadar insanı mutlu eden birşey olabilir mi..? istersin ve başka biryerde olursun. insanlara kızmak için hiçbir neden yoktur. ne kadar kötü olsalar da onların yüzlerine gülmeyi sağlayacak küçük sırların vardır. gülebilirim , sahip olduklarımı görünenler mi sanıyorsun?

daha geçen gün, topal bir çocuğu o çok pahalı doktor arkadaşıma götürdüm. bu daha ne ki heryerde ellerim kollarım vardır. eğer ruhunu baştan yaratmayı becerebilsem sevgilim de yanımda olacaktı. onun yüzünü atladım. onu kollarından tutup zorla getirtebilirdim- adamlarıma. kaba saba bir sürü adam. yaptım da: -ne istiyorsun benden? *seni böyle görmek çok güzel.-rahat bırakın beni! (adamlarım tutuyorlar.) *sadece görmek istedim. özleştik. bir daha arayı bu kadar uzatma.silkinir ve gideer.

İy ki doğdun Hafif

ekimk | 30 July 2001 00:18

İy ki doğdun da iy ki kurdun Chatkapı’yı olsun, Hafif’i olsun… (ICQ çıktı, doğum günü sürprizi değersizleşti ama aynı zamanda sürprizler kitleselleşti de…) Al sana.

hay ben şu kapitalizmin…

beatnick-hafif | 11 June 2001 02:57

günlerdir çok şey var yazacak. hatta yazmayı bir nevi uğraş haline getirmiş kişiliklerin genel ruh halidir bu; beyin dürter adamı, küfreder, fırtınaların neticesini bekler… “şu üç noktalar olmasa halim nicedir” diye de hayıflanır durur zavallı et parçası. bize de naivlik düşer, “hadi yazalım” düşer, alıp eline kalemi(klavyeyi) kusmak düşer. bir çeşit sömürüdür aslında bu, zihin sömürür bedeni, elinde olmaz… Global sahip buyuruyor: “Çalış, adam ol, aile kur, para kazan, para kazandır, bırak canavar güçlensin..” Tek dert bu. Bir dergi var, Popüler Tarih diye, orada okudum bugün, Hitler Almanyası’nın bilim adamları(!) arî ırkı yaratmak için bilimum deneyler yapmışlar ikizler üzerinde. Yaptıkları deneyler de ikizlerin “nasıl ikiz oldukları”nı araştırarak Alman ırkının hızla çoğalmasını sağlamak… Bir düşündüm de, pek de farkımız olmasa gerek, elbette o zamanın bilim adamları gibi yüzlerce kişiyi öldürmüyorlar da, ne bileyim, reklamlarıyla, TVleri ve radyolarıyla, kafamıza kafamıza kaktıkları tüketim bilinciyle nasıl arî ırkı daha hızlı çoğaltırız‘ı değil de, nasıl paramızı çoğaltırız hesabı… Tekrarlıyorum, pek bir farkımız olmasa gerek, çünkü bu uğurda bir çok insan öldürülüveriyor sömürünün had safhada yaşandığı memleketlerde… Çalışmak zorundayız -tabii eğer aileden zengin değilsek ya da lotodan voliyi vurmamışsak- ve hayatta kalmak zorundayız. Kurulu düzenimizi değiştirmekten yana değiliz pek, örneğin birisi gelip de, “hadi ulan Ege’de bir sahil kasabasına yerleşip keçi yetiştirelim!” derse burnumuz kıvrım kıvrım olur, o kişiden itina ile uzaklaşmaya çalışırız. Neden? Bu boktan yaşam tarzını çok mu seviyoruz? I-ıh… Peki ya değiştirmeye gelince, Yokuz!… Sebep? – Yahu, boşversene güzelim, otur oturduğun yerde… Yaşamana bak! Tabii, olduğun yere makatını serip de oturmanın alternatifi keçi beslemek olmasa dahi, daracık yaşam alanlarımızda yarattığımız saltanatın yıkılmamasına çalışmaktır söz konusu paranoyanın asıl nedeni… Bilâhare bunu rakı sofralarında açıklarız bazen: “Öpüjem abi, canımsın benim…” Yaaa, canınım da, NEREYE KADAR?.. Bu yabancılaşma ortamının serzenişlerini içine atıp da, helaya gidene ve anüsünden fışkırtana kadar içinde tutmaya devam eden nev-i şahsına pek de mûnhasır olmayan zat-ı muhteremden üç kuruşluk web sitesi için ikametgâh ilmuhabiri istenecektir kuşkusuz. Ve o şahıs, bu duruma eyvallah dediği taktirdeeeee, göresin arkasından gelen meşruiyeti. Sözkonusu hilkat garibeliği ile, “Bu memleket, bu dünya ne kadar daha bizim istemediğimiz gibi devam edecektir?” sorusu her daim cevapsız kalacaktır… Sadede gelince, bazen perdeyi yıkıp da viran eylemek iyidir hoştur… DA. “Da”sı var işte, kiminin kulağını acıtır, kimine sivirisinek vızıltısı kadar rahatsız edici gelir, -alt tarafı tek darbeyle mevcudiyetini sona erdirir bu rahatsızlığın çünkü- kimininse ipinde bile değildir, “maksat yaşamak olsun”dur! Ya, o ki maksat yaşamak olsun, ya da diyelim ki maksat yazmak olsun, başlarım -sondan sayaraktan- kulaklarınıza, ne kadar perde yıktıysak affolmaya, ne kadarını yıkamadıysak bir başka bahara!!!

sağlıklı

peximet | 28 January 2000 04:01

Bir başka gelecek de düşünülebilir herkesin mutsuz olduğunu bildiği ve bu bilgiyle yaşadığı gelecekten başka. Çünkü dinlenme anları hayal ederiz. Mutsuzluktan da dinlenme. Bu gelecekteki odalarda yumuşak kaplı duvarlar olabilir, ikiye ayrılmış bölme de. Ama video yok. Çünkü acıları, sözleri hatırlayarak barışmayız. Sakinleştiriciler ve garsonlar da olabilir, psikoloji stajındaki öğrencilerden yapılma. Ama bu öğrencilerle konuşulabilir de. Çünkü bu gelecekte psikoloji, herkesin özel özel, bölmelenmiş hayatları olduğu hayalinden daha güzel bir masal icat edebilmiş olabilir. Kavga eden insanlar bu bölmelere gelip bir sürü müzik dinleyip biraz tamamen yalnız kalabilir, arada bir perde olabilir, kaleidoskoplar ya da soyut resimler gösteren. Çünkü özleyip kendi içinde, yeniden kavuşulunabilinir ötekine. Bir de bu odalarda dışta bir perde bulunabilir. Bu perde açık yahut kapalı kalarak aradaki bölme ve perde kalkabilir ve sarılınabilinir.