Kolumu kıpırdatacak halim yok. Bunca zaman kıpırdattıklarıma saymış gibi, öylesine yürüyorum sokakta. Ama sanki “içim” dışımda, tepemde, evet, kesinlikle nasıl göründüğümü, nasıl yürüdüğümü görecek kadar yüksekten arkamdan süzülüyor. Nasıl gördüğümü ise bilmeden, bilmesine gerek olacak bir görüşüm de yokken üstelik…

Ne güzel ki, kof ve şeffaf maddem ile yine şeffaf ve nü ruhumun seyahatini kimse fark etmiyor. Yoksa “ne acı” mı? … Bedenimi ruhumdan ayırmak suretiyle yanımı sadece ruhum ile doldurmam, yalınlığımı gidermenin artık içsel bir boyuta terfi ettiğini (?) hastalıklı bir şekilde yüzüme vuruyor. Benim yapabileceğim ise, öbür yanağımı da ona doğru çevirmek… Emir komutaya amade, esarete saygıyla…