bildirgec.org

sahne hakkında tüm yazılar

Bana ıslak bir sopa verin

Wrzl | 18 March 2007 22:02

Yaşam esnasında, ara ara ruhumuzdaki ilkellik ortaya çıkar, asla akıllanmayacak olanın hakkı kötektir diye düşünürüz. Hayata geçirmesekte kafamızda hasmımızın suratının ortasına bir tane geçirmişliğimiz vardır. (Buradan itibaren kafanızla onayladığınızı ve elimi sıkarak odadan ayrılmadığınızı varsayıyorum.) Kavga, dövüş kelimeleri bile duyana sıkıntı verse de büyük bir kitle için anlaşılması imkansız bir zevk olmakta. Öyle ki bunun videolarını toplayan var. Evet sevmeyiz böyle vahşet ama Dövüş Kulübü gibi bir filmi ilk 3’ümüze koyuyoruz ve asla ondan bahsetmememiz gerek. İçimizde illa bir saldırma içgüdüsü var ise, bir kaç ay önce çıkan Malt grubunun albümlerindeki Gol isimli şarkı, aslında hepimizin istediği “topuğu ağzına gömme” olayı için güzel bir hedef belirtmekte. Çok uzatmadan size dünyanın en kötü dövüş sahnesini izlettiriyim, bir de eskilerden bitmeyen çöp adam dövüşlerini yâdediyim ve burdan bildirgeç’e girişip dayak yiyim.

sonbahardan kaldı

cosmicdust | 24 January 2007 02:35

Yazın yapış yapış sıcaklığını geride bıraktı İzmir dün itibariyle. Dün gece yağmur yağdı. Hava yeniden serinledi. İzmir de yaşamama rağmen sevmiyorum yazı. Güneşi, denizi mutlu günleri, akşam yenen çoban salatasını. Sonbahar daha güzel geliyor. Japon bahçelerindeki kırmızılar ve sarılar, toprağın içten gelen sıcak kahverengiliği, yağmurla ıslanmış yumuşaklığı. Sonbaharın masallardan çıkmış hali
Sonbahara yakışır bir gün yaşıyorum tüm bunların yanında. Dizdiğim bunca övgünün nedeni de bu zaten. Hava kapalı. Uyandığımdan beri kitap okuyorum. Bir yandan bir şeyler çalıyor fonda. Durumla tamamen alakasız. Keyfimi bozan tek şey balkonda kurumayı bekleyen çamaşırlar. Zaten az olan ışığımı engelliyorlar. Hala yazlık giysilerimle oturuyorum. Ayaklarım üşüyor. İnatla çoraplarımı giymiyorum. Uyku vaktimin gelmesini bekliyorum bir yandan, kapı pencere açık yorganıma sarılmayı ve içten içe üşümeyi… Kışı özlüyorum. Klozete oturma korkusu yüzünden tuvalete gitmeye üşenmeyi özlüyorum.
Evim o kadar huzurlu ki. Hüzün mutluluk dağıtıyor. Dinginlik. Sakinlik. Ne kadar zamandır sakin kalamadığımın farkına vardım. Yaşadığım anı kaybetmenin düşüncesi bile beni ağlatabilir.
Hayatımın biraz daha iyiye gittiğini görüyorum artık. Sevgi açlığımın gereksizliğinin farkına varıyorum. Beni ne kadar yıprattığına şahit oluyorum. Aptallığımın da. Ne zaman oldu tüm bunlar ne zaman başıma geldi ben neredeydim yaşarken. Baygın olarak geçirdiğim beş yıl bana ne verdi diye sorgulamadan önüme gelenler arasından fark etmeden seçimler yaparken nerede kaybettim beni ve her şey ne zaman başladı diye sorguya çekmek istiyorum kendimi ürkütmeden.
Geriye dönüp baktığımda üzüldüklerim sevindiklerim gittikçe farklılaşıyor. Araları açılıyor. Büyümek mi bu kendini kandırmak mı? Büyüyoruz hayat zorlaşıyor diyoruz sürekli. Ya da keşke çocuk kalabilsek; temiz ve saf. Beyazlara bürümeye çalışıyoruz kendimizi masumiyetin rengi diyerek. Gerçekten masumiyet mi beyaz? Tüm renklerin karışımı tüm renklerin rahmi. Siyah ve beyazdan dengeler yaratıyoruz. Sonra hayır siyah ve beyaz değil gri de var işin içinde kesin hatları yok duyguların, hayatın diye ahkam kesiyoruz. Bir şey bildiğimizden değil anlam yüklemek için yırtınmamızdan. Söyleyecek bir şeyimiz kalmamasından korkuyoruz. Sürekli boşluk doldurma oyunları oynuyoruz. Tanrı olup yaratıyor ya da öldürüyoruz. İç içe tiyatro sahnelerinde abartılı mimikler ve jestler silsilesi hayatımızda. Dikkat çekmek için çırpınıyoruz. Kendi tanrılarımızı eğlendirmek üzmek; çocukları, tanrıya güçlerini fark ettirmek için umutsuzca çırpınıyor. Kolumuzu kaldırıp, rolümüze devam edecek halimiz kalmadığında ise son nefesimizi veriyoruz. Yeni gelenler sahneden sürükleyerek, hırsla kaldırıyorlar bedenlerimizi. yerimizi önce kapabilmek için. Perdenin kapanmasını bile beklemeden

Doğru açı!

Kiba | 30 December 2006 11:44

Doğru açıdan çekildiğinde, oldukça ilginç sahnelerin yakalanabilindiğinin farkındayız. Bunların oldukça güzel örneklerini birisi forumda vermiş.. Buyurun..

O Sekanslar…

| 27 December 2006 18:44

sinemasever bir amcamız var ya hani şu aralar
“hafif”e biriktirdiklerini gönderen…
sinema aşkımın küllerini ateşlendiriverdi de…

hafızamdan silinmeyen film karelerini aktarmak istedim.
ilki bonnie%clyde… faye dunaway’in mimik kullanımı konusunda tez yazdığı bu filmini, dizi oyunculuğuyla köşeleri fırıl fırıl dönmekte olan oyuncuların en az 5 kez izlemeleri gerekir bence.

filmin finaline doğru pusuya düşürüldüğünü hissettiği anda w. beatty’e bakışını unutmak mümkün mü!
hatırlayan var mı daha doğrusu?..
kaçınılmaz sonun geldiği bir an… sevda yüklü ve hüzünlü
bir “son bakış”…
kısacık bir bakışma anı ve yağmur gibi yağan
kurşunlarla delik deşik olmuş iki “kanunsuz”un sonu…
oyunculukların üst düzeyde olduğu nefis bir filmdir b&c.

tüm zamanların en ürkütücü 100 film sahnesi

| 30 October 2006 23:56

kısa bir süre önce bu ve şu bildirilerimde yaklaşan halloween (31 ekim) ile ilgili içeriklerin oldukça arttığını belirtmiş ve bu içerikleri kısmende olsa bildirgec‘e taşımıştım.daha önce sizlere sunduğum listeleri tamamlayıcı olabilecek bir listeyi daha sizlere sunmak istiyorum ; tüm zamanların en ürkütücü 100 film sahnesi (THE 100 SCARIEST MOVIE SCENES).
listeyi sunmadan önce şunuda belirtmeliyim;listede adı geçen sahnelerin sadece resimleri yok videolarıda var..!
listemizin ilk 10’u şöyle :
10 – THE SHINING (1980)