bildirgec.org

1967 senesinde dünyaya gelen Amerikan yönetmen Judd Apatow‘un yönetmenliğini yaptığı sinema filmi “The 40 Year Old Virgin“, 2003 senesinde vizyona girdi. Senaryosu yine Apatow tarafından yazılan yapım, Amerika’da gerçekleşen altı festivalde çeşitli ödüllere layık bulundu. 26 Milyon Dolar gibi bir bütçeyle çekilen yapım, dilimize ’40 Yıllık Bekar’ olarak çevrildi. Amerikan aktör/ komedyen Steve Carell, Paul Rudd, Catherine Keener, Seth Rogen, Elizabeth Banks ve Romany Malco rol alıyor.

Andy Stitzer, 40 yaşında bir adamdır. 40 yaşında ve bekar olan her erkeğin sahip olmak isteyeceği maddi varlıklara sahip olan Andy’nin hayatı, ergenlik döneminde halletmesi gereken bir durumla derttedir; Andy henüz hiçbir kadınla ilişkiye girmemiştir ve bu sorun en yakın zamanda çözülmelidir.

“Gone with the Wind“, aşk filmleri arasında her zaman üst sıralarda yer alır. Margaret Mitchell’in romanından uyarlanan bu sekiz Oscar Ödüllü yapım, üç usta isim; George Cukor, 1949’da kaybettiğimiz Victor Fleming ve Sam Wood tarafından çekildi. 1960 senesinde hayatını kaybeden Amerikan aktör Clark Gable ile 1967 senesinde hayatını kaybeden iki Oscar Ödüllü aktris Vivien Leigh‘in başrollerini paylaştıkları yapımda Hattie McDaniel, Fred Crane, Barbara O’Neil, Ann Rutherford, George Reeves, Olivia de Havilland, Leslie Howard, Charles Middleton, Dan White, Gino Corrado, Cliff Edwards, Ward Bond, Jane Darwell, Richard Farnsworth gibi isimler rol alıyor. 4 Milyon Dolar gibi bir bütçeyle tamamlanan film için Leigh 125 gün çalışma ile 25.000 Dolar alırken, Gable 71 gün karşılığında 120.000 Dolar aldı.

Scarlett O’Hara, zengin ve kibirli bir kızdır. Soyu İrlanda’ya dayanan genç kız, Ashley adında yakışıklı bir gence aşıktır, lakin kavuşmaları imkansızdır. Melanie ile evlenen Ashley’i unutmak adına herhangi biriyle evlenen Scarlett, Amerika İç Savaşı’nın patlak vermesiyle kocasını savaşa gönderince dul kalır. Kocasını kaybeden genç kadın, maddi sıkıntı içine düşer ve bir kez daha evlenir.

Yönetmen Joshua Logan, 1908 senesinde Amerika, Teksas’ta dünyaya geldi ve sadece on bir yapıma imzasını atarak 1988 senesinde New York’ta hayatını kaybetti. Üç defa Oscar’a aday gösterilen Logan’ın yönetmenliğini yaptığı sinema filmi “Picnic“, 1955 senesinde vizyona girdi. Orjinal süresi 120 dk olan film, Amerika’da çekildi. En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ve En İyi Müzik dallarında olmak üzere toplam dört dalda Oscar adayı olan “Picnic“, En İyi Set Dekorasyonu ve En İyi Düzenleme dallarında Oscar Ödülü kazandı.Filmde 1981 senesinde hayatını kaybeden Oscar Ödüllü Amerikan aktör William Holden, Altın Küre Ödüllü Amerikan aktris Kim Novak, 1973 senesinde hayatını kaybeden Betty Field, Cliff Robertson, Susan Strasberg, Arthur O’Connel, Rosalind Russell ve Shirley Knight gibi isimler rol alıyor.

Başrollerinde Parminder Nagra, “Pride And Prejudice” (Aşk ve Gurur) ile akademi ödüllerine aday gösterilen Keira Knightley ve altın küre ödüllü, şimdilerde ise “The Tudors” dizisinden tanıyacağımız Jonathan Rhys Meyers’ın oynadığı film, Türkçeye “Hayatımın Çalımı Beckham” olarak çevrilmiştir.

Yönetmenliğini Kenya doğumlu, Hint asıllı İngiliz yönetmen, senarist ve yapımcı olan Gurinder Chadha yapmıştır.

Senaryosunu ise; Gurinder Chadha, Paul Mayeda Berges, Guljit Bindra yazmıştır.

Ailesi ile birlikte İngiltere’de yaşayan 18 yaşındaki Hintli bir kızın (Jess), ailesinin baskılarına karşın futbol tutkusunu gerçekleştirmesini anlatıyor.

Yılmaz Güney, büyük bir aktör ve büyük bir yönetmen idi. 1937 senesinde dünyaya gelen Güney, 1984 senesinde mide kanseri sebebiyle hayatını kaybetti. Yönetmenin Şerif Gören ile birlikte çektikleri sinema filmi “Yol“, 1982 senesinde vizyona girdi. Sinemamızın usta aktörlerinden Tarık Akan ile Şerif Sezer‘in başrollerini paylaştıkları yapımda Halil Ergün, Meral Orhonsay, Necmettin Çobanoğlu, Semra Uçar, Tuncay Akça ve Hale Akınlı gibi isimler rol alıyor. Fransa’da düzenlenen Cannes Film Festivali’nde FIPRESCI Ödülü, Palme d’Or Ödülü ve Jüri Özel Ödülü kazanan “Yol“, En İyi Yabancı Film dalında Altın Küre’ye aday gösterildi.

Yarı açık ceza evinde kalan beş hükümlünün izin günlerinde yaptıkları yolculukları anlatan film, ‘içerisi’ ve ‘dışarısı’ kavramlarını baza alarak dönemin Türkiye’sini inceliyor. Kanunlar tarafından suçlu bulunan bu beş insanın iç ve dış zindanlarını Yılmaz Güney gözünden seyredeceğimiz film, muhakkak izlenmesi gereken klasiklerden.

İtalyan Sineması’nın usta yönetmenlerinden Federico Fellini‘nin yönetmenliğini yaptığı sinema filmi “Le notti di Cabiria” (Türkçe’de “Cabiria’nın Geceleri”), 1957 senesinde vizyona girdi. Fellini’nin eşi güzel aktris Giulietta Masina‘nın başrolünde yer aldığı filmde Fransız aktör François Périer, İtalyan aktris Franca Marzi ve Dorian Gray gibi isimler rol alıyor. En İyi Yabancı Film dalında Oscar Ödülü kazanan “Le notti di Cabiria“, BAFTA’ya da adaylığını koyarken Cannes Film Festivali’nde En İyi Aktris ve OCIC Özel Ödülü’ne layık bulundu.

Hayatını bedeniyle kazanan Cabiria, çocuksu bir kadındır. Aptallığa varan saflığı yüzünden kanmaya mahkum olan genç kadın, erkekler tarafından sürekli dolandırılsa da hayallerini küçültmek şöyle dursun; gerçek aşkı bulacağına Tanrı’ya inandığı gibi inanmaktadır.

Amerikan yönetmen George Stevens, 1904 ile 1975 tarihleri arasında yaşadı ve elliden fazla yapıma imzasını attı. Yönetmenin 1951 senesinde çektiği sinema filmi “A Place In The Sun” (İnsanlık Suçu), altı dalda Oscar Ödülü’ne layık görüldü bundan başka üç dalda aday oldu. 23 Mart 2011 tarihinde kaybettiğimiz menekşe gözlü aktris Elizabeth Taylor ile 1966 senesinde kaybettiğimiz Amerikan aktör Montgomery Clift‘in başrollerini paylaştıkları eserde iki Oscar sahibi aktris Shelley Winters, Anne Revere, Raymond Burr, Keefe Brasselle ve Fred Clark gibi isimler de rol alıyor. Orjinal süresi 120 dk olan film, Theodore Dreisser’in iki ciltlik eserinden uyarlandı.

George Eastman, fakir bir adamdır. İyi yaşamak için çok çalışması gereken genç adamın en büyük hayali, zengin ve saygın biri olmaktır; amma velakin hayat, genç adamı bu meziyetlerden yoksun bırakmaya kararlıdır.

1923 senesinde Kanada’da dünyaya gelen sinemacı Arthur Hiller‘in yönetmenliğini yaptığı sinema filmi “Love Story” (Aşk Hikayesi), 1970 senesinde vizyona girdi. En İyi Fiilm, En İyi Yönetmen, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Kadın Oyuncu, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ve En İyi Senaryo dallarında Oscar adayı olan film, En İyi Şarkı Oscar’ına layık görüldü. Senaryosunu Erich Segal’ın yazdığı yapım, 2 Milyon Dolar ile çekildi.

Zengin çocuk- fakir kızın aşkını anlatan aşk filmlerinin öncülerinden biri olan “Love Story“, romantizmi seven seyircilerine duygu yüklü anlar yaşatacak.

Amerikan aktris Ali MacGraw ile aktör Ryan O’Neal‘ın başrollerini paylaştıkları yapımda John Marley, Ray Milland, Tommy Lee Jones ve Julie Garfield rol alıyor.

1901 senesinde Amerika’da dünyaya gelen sinemacı Mark Sandrich, yetmişten fazla yapıma imza attı ve 1945 senesinde hayatını kaybetti. Yönetmenin 34 yaşındayken çektiği müzikal komedi filmi “Top Hat“, sinemaya müzik ve dansın girmesine öncülük etmiş başarılı bir eserdir. 1987 senesinde hayatını kaybeden efsanevi aktör Fred Astaire ile Oscar Ödüllü, aktris Ginger Rogers‘in başrollerini paylaştıkları filmde aktör Edward Everett Horton ve Erik Rhodes gibi isimler de rol alıyor. 600.000 Dolar gibi mütevazı bir bütçeyle Hollywood; Paramount Stüdyoları’nda çekilen film, ‘The Piccolino’, ‘No Strings’ ve ‘Top Hat, White Tie and Tail’ gibi parçalar ve Astaire ile Rogers’in dans sahneleriyle uzun süre gündemden düşmedi.

Rus yazar Boris Pasternak’ın yazdığı romandan uyarlanan sinema filmi “Doctor Zhivago“, 1965 senesinde gösterime girdi. Robert Bolt tarafından sinemaya uygun bir senaryo haline getirilen yapımın yönetmenliğini İngiliz sinemacı David Lean üstlendi. En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu, En İyi Film Düzenleme ve En İyi Ses dallarında Oscar’a aday gösterilen “Doctor Zhivago“, bunların dışında beş farklı dalda Oscar Ödülü kazandı. Kanada, İspanya ve Finlandiya’da çekilen eser, 11 Milyon Dolar ile tamamlandı.

1917 senesinde gerçekleşen ve Sovyetler Birliği’nin resmen kabul edilmesiyle sonuçlanan Rus Devrimi’ni izleyen iç savaş (1917’den 1922’ye kadar) esnasında geçen hikayemiz, Yuri Jivago’nun kendi ve dış çevresiyle yaşadığı sarsıcı ilişkileri anlatıyor.