bildirgec.org

özgürlük hakkında tüm yazılar

soykırımcı abd “itidal” çağrısı yapmış

| 17 October 2007 19:52

“itidal” aşırı olmama durumu,ılımlılık,ölçülülük. mecaz anlamda da soğukkanlılık.

abd bizden sınır ötesinde itidalli olmamızı istemiş.

abd’nin mantığına göre, kuzey ırak ve sınır ötesi konusunda itidalli olursak aşağıdakileri hemen uygulamamız gerekir.

– üçe bölünmüş bir ülkeyi birkaç parçaya daha ayırmak.
– yalandan demokrasi ve özgürlük adına binlerce yıllık bir halkı yok etmeye çalışmak, birbirine kırdırmak, ve öz kaynaklarına el koymak.
– kendisinden kat be kat zayıf bir ülkenin üzerine suç ortağı ingiltere ile birlikte çullanmak.
klasik silahlar yetmezmiş gibi, uranyum çekirdekli cephane kullanarak, hem ırak halkını, hem de kendi askerlerini radyasyon etkisi altında bırakmak.
– insanlığın gördüğü en çılgın ve aşırı sistemlerine para ve kaynak yetiştirmek için, akla gelebilecek her türlü kötülüğü yapacak kadar gözü dönmek.

YARIM ASIRLIK ÖMÜR

akoni | 02 October 2007 09:51

Geçtiğimiz aylarda 50. yaş günümü kutladım. Yarım asır. Dile kolay. Çocukluğumu hatırladım, elli yaşına gelmiş insanları düşündüm… Çocukken onlar çok büyük, yaşlı gelirlerdi gözüme. Yıllar ilerleyipte o yaşlara gelince ruhun genç kaldığını ama aslında bedenin yaşlandığını farkettim. Çocukluğumdaki 50 yaş kavramı değişmişti. Ben kendimi genç hissetmekteydim. Çok sular geçmişti köprünün altından. Geçirdiğim her yıl beni büyüttü, geliştirdi, değiştirdi.
Değişen her şey yaşamıma özgürlüğü getirdi. Tarifi kolay, anlamı derin.. Meğer hayat nasılda başkaymış özgür olunca.. Ama ne gariptir ki bazen o yüklerin tekrar gelip omuzlarıma oturduğunu farkediyordum. Her seferinde özgürlüğüm güçleniyor ve içimi her seferinde tarifi mümkün olmayan güzel bir duygu sarıyordu.
Kimi zaman kendimi ifade edebilmenin özgürlüğü , kimi zaman hayır diyebilmenin özgürlüğü, kimi zaman sevmenin, kimi zaman bağımsız olabilmenin özgürlüğü , kimi zamanda var olmanın özgürlüğü yaşamımı zenginleştiriyor.
Bazen tutsaklığımı farkediyorum. Yaşam deneyimlerim beni kendime tutsak ediyor.
Yaşamı paylaştığımız herkesle öylesine sıkı bir ilişki içerisindeyiz ki. Yaşamı paylaşırken bu kalıplarımızı çevremizdekilere yansıtıyoruz. Özgürleşmek adına bazen tutsaklığı kabulleniyoruz Bazen de tutsak ediyoruz etrafımızdakileri.. Ancak yaşama tanık olabildiğimizde bununda farkına varabiliyoruz.
Peki tek başına özgürlük ne ifade ediyor ? Ben tek başıma özgür olmuşum ne fayda.. Sen, o, diğerleri özgür değilse, içimdeki coşkunun ne anlamı varki ? Biz olabilmenin yolu hepimizin özgürlüğünden geçiyor. Birimizin özgürlüğü diğerimizin tutsaklığına neden olabiliyorsa o özgürlüğün ne anlamı var.. Çünkü hepimiz biriz ve aslında hepimiz birbirimizin içinde birbirimize hizmet etmekteyiz. Bu duruma tanık olunca. Her özgürlüğün içinde tutsaklık, her tutsaklığın içinde de özgürlük vardır. Tutsaklık özgürlüğe giden yoldur aslında.

*KAVGAM*

egomeltem | 27 August 2007 10:44

Ve kavga biter! … havadaki boşlukta asılı kalmış kelimeler çoktan vücut bulmuştur. Savrulmuş harflerin tokat izleri azgın geceyi dondurmaya yeter de artar bile… Aksak masanın üstünden yere damlayan kansa, az önce yitirilmiş beklentilerin, şiddetli sancıyla doğurduğu hüsrandandır. Pelteleşmiş acıyı kıvamında bırakan isteksiz haykırış da artık yavaş yavaş gölgesini terk eder. Soluk alışlar o kadar hızlıdır ki nutkun tutulur nerdeyse, soğuk bir sızı başlar ve nefes aldırmaz sesine . Boğulmak üzere bırakılan acı sükunetle beslenir ve büyür sinsice kaderiymişçesine. Yük ağırlaşır kendini aşar ve çöker olduğu yere… Uzlaşmak mı bitkinlik mi bilinmez tırsak titrekliğin sebebi. Sonra Ampirik bir bilim adamı düşüncesi bürünür donukluk son çırpınışlara aldırmaksızın , boşlukta kaybolmaya mahkum izler teker teker yok olur… Seçim hakkı olmayan bir kabulleniştir bu yengiyi mecburiyetle birlikte. Son darmadağınıklık kalmıştır artık geride çaresizce….. Daha tüketemediğin ürkek hımbıllığı da omzuna alıp yavaşça aynadaki çatlak aksini okşarsın hüzünle… Kendinden vazgeçişle, süzülen tortulaşmış aciz tuzlu birikintiyi fütursuzca silip dikili verirsin yine de. Yakıcı soğukluk gecenin karanlığında belirir, hesaplaşmaya tek şahittir ama umarsız çatırtıdaki asi sessizlikle yandaş olup çekilir gerilere. Ve bilirsin artık ‘’ben‘’ bir başkasıdır gerçekte… Sarılıp, yarı uyuşuk bedenine hazırlanırsın yeni kavga hallerine. Kendini kandırma acizliğini yaşamak mı? yoksa vazgeçiş basamaklarına tutunarak çıkmak mıdır bu? Hangisi daha erdemli? Hangisi daha azlettirici? Kim bilir ve kimin umurundaki… Eziklik haline geçişlerin ulvi bir sebebi olabilir mi? Çaresizlik değil bu kabulleniştir aslında gerçeği, özgür bırakılmanın tek hali. Az biraz takatin de kaldıysa, tapınarak mecbur kalışlara, saygıyla eğil haykırışlara ve azat ed kendini kendinden, ayır,acıt ancak bütünlük ve özgürlük (sanırım) böyle sağlanır. Siz kaç kere vazgeçtiniz kendinizden, kaç kere yalan gerçeklere haykırdınız hıçkırıklarınızla düğümlüyken ve kaç kere döne bildiniz gerçekten özünüze, kendinize ? kolay olan zor olmayandır ya hani işte hep zoru mu seçiyoruz dersiniz bilinçsizce ???( bu hak revamıdır bize?) Meltemce:)

Kamusal alanda zikir çılgınlığı

INTERNET CAFEE | 26 July 2007 09:21

düşünce özgürlüğü mü düşünmeme özgürlüğümü
düşünce özgürlüğü mü düşünmeme özgürlüğümü

Ustam redogrenin dedikleri her zaman olduğu gibi kusursuz bir mantık ortaya koymuş. ancak bir parça Kuran’ı Kerim’e bakarsak daha farklı bir sorunu ortaya koyabileceğimizi görürüz. kitap ilk inmeye başladığında Müslümanlar baskı altında olduğu ve şiddet gördüğü için ilk inen surelerde oldukça sert bir dil göze çarpar ve ihtiyaç duyulan hukuki dayanak noktalarını ortaya koyar. evinizde huzur bulmak için gece yatmadan bakara yada ali imran suresini okumaya kalkarsanız gece uykunuzun kaçma ihtimali yüksek. dönemin sosyal ve politik ortamından bahsetmek arzusundayım, bu dönemde iman etmeyen kafirlere ve diğer dinlerin mensuplarına karşı oldukça sert direnişler ortaya konulması emredilir. ancak ne zaman ki Hz. Muhammet ve cemaati, savaşlar dönemini atlatmış ve mekkeye geri dönmüş, ilk dönemdeki baskılar ve şiddet olayları azalmıştır, o zaman kurandaki surelerde kolayca fark edilebilecek bir yumuşama ve hoşgörü, her ne demekse bulabilme imkanımız olur. değişen şartlar ve insanların kavrayabilme, sindirme hızı göz önünde bulundurularak, kuranı kerimin bir hap gibi bir anda verilmesindense bu kadar uzun bir sürede indirilmesinin nedeni bu olabilir kanımca. sonuç olarak daha rahat bir ibadet özgürlüğü bulan Müslümanlara artık farklı din mensuplarına ve kafir dediğimiz ret edenlere karşı saldırgan tutum da kitabın değişen öğütlerine uygun olarak azalmıştır. hatta güçlenen İslam imparatorluğunda çok daha yumuşamıştır. ancak inanç özgürlüğü ile ilgili bu tartışmada asıl sorun bence Müslüman olmayanlara değil kendini Müslüman kabul edenlere karşı uygulanacak olan baskıların yarattığı korkudur. çünkü kitapta Müslümanların uygulaması gereken şartlar açıkça belirtilmiştir ve içtihat kapısının kapanması ile tartışma imkanları oldukça azalmıştır. gerek eğitimsiz toplulukların dinimizdeki öğelerin derin anlamlarını kavrayamamasından, gerek de bir parçası olarak içinde bulunduğu toplumu etkileyen değişkenlerin niteliğinden dolayı benim üzerinde dikkatle en çok düşündüğüm nokta budur. bir Müslüman olduğunuzu ifade edip sonra da modern ve uluslararası hukuk açısından suç unsuru olmadığı halde dinimiz açısından yasaklanan eylemleri yaparken yakalanırsanız alacağınız cezalar oldukça can yakıcıdır. bu uygulamalar insanın günahlarının bedelini ölümden sonra ödeyeceği gibi dinimizin temel koşullarından birini unutup, cehennemin tam kadro çalışan 657 sayılı yasaya tabi konunun uzman zebanileri unutarak bu işi bu İstanbul belediyesinin ampullü taşeron firmalarına yaptırmak arzusu ile yanıp tutuşurlar. işte bu farazi Türk İslam devletinde hocazadede cuma namazından çıkıp, akşamına sirenada bir bira cilalamaya kalkarsanız, kelimenin tek anlamı ile siki tuttunuz demektir. allahın gönderdiği kitaptaki her şeyi gündelik hayatınızın tırışkadan koşuşturmacalarına uygulamaya kalkıp dinsel özgürlük nağmeleri altında bizi aklınız sıra kandırıp hukuku delik deşik etme niyetiniz varsa, kusura bakmayın kanımın son damlasına kadar elimden geleni ardıma koymayacağımı bilmeniz gerekir. neoturk biraderim aklı sıra dalga geçtiğinde dikkat ettiğim üzere bu hergeleler, ulan kendimi ne kadar tutmaya çalışsam bile inan6666 kanıma işledi tutamıyorum, iman dolu bir serhadde sahip olmaktan çok ensesine ampul dövmesi yaptırarak bir kasırga estirmek arzusu içindedir. Bu torikler allahın günü hafifte verdikleri mimler, kestikleri nasıl koydum tadındaki ahkamlar ile porn star yerine cemaati Müslüman yazıp sırtlarına geçirdikleri siyah tişörtleri ile ortamlarda başı türbanlı nazenin bakışlı kızları çapkın bakışlarla süzeceklerine kendileri gerçekten dine imana verseler, aczimendi dergahında zikire katılsalar, ceme girseler, yürüyerek hacca gitseler tahmin ediyorum biraz daha kuvvetli bir maneviyata sahip olacaklardır. İsa aleyhisselamın dediği gibi önce en günahsızınız atsın ulan taşı. İman insanın kalbinden dışarı mı çıkarmış. Tövbe estafurullah. Gölgede, kıyıda köşede, ezilerek, dayak yiyerek yaşayacaksın kuvvetlenecek. Bak sahabe huzur mu buldu dünyada. Dağılın karışmam. Nerden nereye geldik. Siz bu konuda ne düşünürsünüz bilemem. Ahkam kesecektim. Serbestten çakayım da gelsin dolarlar.