bildirgec.org

nerede hakkında tüm yazılar

CeBIT Bilişim Eurasia başlıyor..

iso1000 | 26 September 2007 12:40

Dünyanın en büyük ilk on fuarı arasına gösterilen CeBIT Bilişim Eurasia bu sene 02 – 07 Ekim 2007 tarihlerinde gerçekleştirilecek.

Çeşitli ülkelerden 70 kadar ülke ve bölgeden 150 bini aşkın ziyaretçiyi İstanbul TÜYAP Beylikdüzü Fuar ve Kongre Merkezi’nde buluşacak.

İş Dünyası, Dijital Yaşam ve Telekomünikasyon olmak üzere üç ana bölümden oluşan fuar biletleri 20 Ytl ve 15 yaşından küçükler giremiyormuş…

Fuar hakkında bilgilere şuralardan ulaşabilirsiniz.
Fuara katılmak istiyorum diyorsanız buraya
Ziyaret etmek istiyorum diyorsanız buraya
Etkinlikler için buraya bakabilirsiniz…

Halk Otobüsü

lorienn | 18 January 2007 16:54

Kasım ayı başlarıydı. Sabah karanlıkta kalkıp işe gitmek ne zordu. Hem de günlerden Pazartesi. Üst baş hazırlık kahvaltı derken saate baktım “eyvah ilk otobüsü kaçıracağım” diye iç geçirdim. Üzerimde siyah balıkçı kazağım onun üstünde geçen doğum günümde çok sevgili arkadaşımın armağanı lila renk dik yaka önden fermuarlı hırkam var. Hemen sırtıma son kat olmak üzere montumu giyindim. Başımda yeni yeni taktığım beremle dışarıya telaşla attım kendimi. “Bıırrr… hava esastan soğumuş iyi ki kalın giyinmişim” dedim kendi kendime. Evet otobüs durakta. Fazla yolcu yok gibi. Ama birazdan içerisi tıklım tıklım olacak. Nefes alamayacağız. İnsanlar havasız gitmeyi tercih ediyorlar yeter ki üşümesinler. Söylenmeye başladım. Bu sefer aklımdayken daha ilk durakta üst camlardan birini bir karış kadar açayım sonra oturduğum yerde ayaktakilere inat boğuluyormuş pozu olmasın diye düşünerek otobüse bindim. Sol orta sırada cam kenarına oturmadan önce planladığım gibi küçük pencerelerden birini çok az araladım. Daha oturmamla arkadan biri üzerimden uzanarak açtığım camı kapatıverdi. Arkamı hafifçe döndüm camı kapatan hanıma hafif bir tebessümle “birazdan çok havasız olacak o yüzden açtım” dediğimde o da bana “çok soğuk üşüdüm “ deyiverdi. “O zaman bir anlaşma yapalım kalabalık olunca biraz açmama izin verin lütfen” diyerek önüme döndüm. Döndüm ama o anda beynimden vurulmuşa döndüm. O hanımla topu topu 3-4 saniye lafladık hadi beş deyin. “Algılarım ne kadar yavaş… yanlış mı gördüm?” diye şaşkınlık içinde kaldım. Yanılmıyorsam kadının üstünde sadece incecik yakası yuvarlak açık pembe bir penye bluz vardı. Tekrar dönüp bakmak istedim. Tereddüt ettim ve karar verip bir çırpıda dönüp radar sistemimi faal hale getirerek kendisine fısıltılı bir tonda… “şeeeyyy… pardon az önce cam için özür, ama siz niye böyle incecik çıktınız evden bu ayazda. Ani bir şey mi oldu? Gideceğiniz yer yakın mı” gibi bir şeyler sorup sebebini öğrenmeye çalıştım samimiyetle… o arada otobüs duraklardan yolcusunu toplamıştı bile. “evet, ani çıktım. Gideceğim yer yakın. Az önce komşum arabasıyla çıkmıştı beni durağa bırak dedim beni bıraktılar” gibi bir şeyler geveledi. Önüme döndüm. 29-30 yaşlarında bir kadındı. Yeni yeni çizgiler belirmeye başlamış yüzüne düşen bir tutam saçında birkaç tel beyaz vardı. Belki daha gençti ama ifadesi çooookkk acılar çektim ben çok! Der gibiydi. Mahçuptu. Gergindi. Bana “sanane diyebilirdi ama demeyecek kadar birilerine ihtiyacı var gibiydi. Gururluydu. Bir sorun vardı mutlaka. Dilenen biri değildi. Benim cüretkar sorularıma yanıt verecek kadar da alçak gönüllüydü. Gözlerime bakmadan cevap vermişti. Ben ne sorduysam hepsini onaylayacak şekilde davranmıştı. Hızlı düşünmeye başladım. Üzerime giydiğim kazağım ve hırkam temizdi. Kazağımı veremezdim ama hırkamı pekala verebilirdim. Mesele nasıl teklif edeceğimdeydi. Yine arkamı döndüm. Şirin ama kararlı ve sakin bir tavırla “evden çıkarken havanın bu kadar soğuk olabileceğini düşünemediniz sanırım. Bakın ne diyeceğim. Sakın beni yanlış anlamayın. İçimde temiz bir hırkam var. Size uyar. Kimsenin dikkatini çekmeden size vereceğim. Kabul ederseniz çok mutlu olacağım. Hırka sizde kalabilir. Siz böyle incecikken inanın ben rahat edemeyeceğim.” Diye fısıldadım tekrar. İtiraz etti ama gururundan. “Olmaz alamam. Hem birazdan ineceğim. Gideceğim yer yakın” dedi. Yine önüme döndüm. Yalan atıyordu. Anlamıştım. Benim ineceğim durak neredeyse son durağa yakındı. O benden önce inecekti belki ama nerede? Arkamı döndüm “taktım ben size” dedim. “Bakın ben sizin illaki üşüdüğünüzü düşünüyorum. Böyle bir takıntım var. Hırkayı kabul edin ve benim gibi rahatsız birine faydalı olun” dediğimde yüzündeki ifade biraz değişti. Taktiğim işe yaramıştı. Nerede ineceksiniz?” diye sordum. Neredeyse 7-8 durak sonrası bir durağı söyledi. Orası sapa bir yer. Yakınlarda oturma mahalli falan yok. “bana tereddütle “eee.. peki hırkanızı geri vermek şartıyla alırım” dedi. Ben hemen “tamam… tamam otobüse bindiğimiz duraktaki bakkala götürüp bırakırsınız sonra. Ama sizde kalmasının bence hiç sakıncası yok dedim. Ve önüme döndüm. Yanımda oturan kadın mıydı erkek miydi hatırlamıyorum tek hatırladığım o kişiyi de rahatsız etmemeye ve diğer insanların ilgisini çekmemeye çalışarak montumu ve sonra hırkamı çıkardım. Dönüp verdim. Önüme döndüm. Oldu mu diye bakacağım ama kadın o kadar gururlu ki çekiniyorum. Ciddi ve bana iyilik yapıyordu sanki. Tekrar ona döndüm. Gülerek “bakın, iyi oldu değil mi ?” dedim onu rahatlatmaya çalışarak. Sadece acı acı, hı hı… dedi gözlerime bakmadan… Acaba kocasıyla kavga mı etmişti? Yüzünde görünürde darp veya hırpaladığına dair bir iz yoktu. Ya da adam cinnet geçirdi de bu kadın can havliyle mi sokağa böyle attı kendini…. ya da çapkınlık yapıyordu da mesela yasak bir ilişki beraber olduğu evli adamın karısı mı gelmişti üzerlerine. Yoksa… yoksa ruhsal anlamda hastaydı da evden mi kaçmıştı…. neden bu kadar senaryo? Çünkü o gün hava da o da normal değildi. Bülent abimiz vardı mahallede yazın mont kışın gömlek giyer gezerdi dışarıda. Aykırı biriydi. Ama bu kadın… hayır hayır.. başka bir şey…O anda üstünde pantolon mu etek mi var diye merak ettim. Benden önce inecekti nasıl olsa. İyilik yaptım ya her şeyine vakıf olacağım. Hemen nüfusuma geçireceğim neredeyse. Kadın hırkayı aldıktan sonra çok rahatladım. Hırkamı armağan eden arkadaşım da benim yerimde olsaydı aynı şeyi yapardı diye düşünüp içimi iyice rahatlattım ona karşı suçluluk duygumdan sıyrılıverdim. Dediği durağa yaklaştığımızda göz ucuyla ona baktım. Selam verip teşekkür yağdıracak biri değildi ki bunu da beklemedim zaten. Benim ona baktığım kadar bile dönüp de çaktırmadan bir bakış atmadı bile… altında ayak bileklerine kadar uzun biz kadınların bürümcük dediğimiz şile bezine benzer kahverengi bir etek, ayağında arkasına basılmış erkek ayakkabısı vardı. Bakmadı özellikle… bakmadı…. indi.. yine bakmadı… onu biraz daha incelemek istedim ama sol taraftan olmadı… Son gördüğüm kare hala aklımda. hırkanın yakasını iyice yukarı çekti ve kollarını birbirine doladı…
Hala bakkala soruyorum bana bırakılan bir hırka var mı diye… tembihledim onu… bir kadın benim için bir hırka bırakırsa kim olduğunu öğrenmeden bırakma diye… o da sırıttı ya öyle çok insan var. Getiririm deyip alıp gidiyor diye… anlamadın bakkal amca anlamadın…

Ah nerede? Vah nerede?

knemo | 23 October 2006 04:20

– “Daha demin şuradaydı, nereye gitti bu kalem?”
– “Anahtarımı bulamıyorum gördün mü?
– “Üç saat sonra uçak kalkıyor ve ben hâla pasaportumu bulamadım!..”

Prof Solomon
Prof Solomon

Siz de sık sık eşyalarınızı kaybediyor ve onları bulmakta zorlanıyorsanız, Profesör Solomon’un “Kayıp Eşya Bulma Tekniği” işinize yarayabilir.

Kendini “Amatör Profesör” (!) olarak tanıtan Profesör Solomon‘un “Kayıp Eşyaları Bulma Yolları” kitabının hayli genişçe bir özetini ve ana noktalarını bu bildiride elimden geldiğince (biraz da keyfimce) çevirmeye ve kendim gibi bakar-körlere yardımcı olmaya çalışacağım.