bildirgec.org

nehir hakkında tüm yazılar

Ve Bittigim An (Kısım2)

cocukozgur | 20 July 2007 13:40

Sıradan bir gündü ve işlerine başlamamıştı. Üzerindeki güvensizliği kırmak istiyor ama bunu ne zaman denese ve kime güvense hep sırları herkesin bildiği birer basit olaya dönüşmüş oluyordu. Küfür savurdu içinden neden güvenemiyorum ben neden diye. Sonra bilgisayarına döndü, en sevmediği programı çalıştırmak için bilgisayarın faresine uzandı. Diğer şubelerdeki fatura bilgilerini almak için sohbet programını kullanmaları istemişti artık patronları. Ama nehir memnuniyetsizdi. Garip geliyordu internet üzerinden konuşmak. Hele bazılarına şaşıyordu internet üzerinden tanışmak ve evlenmek bir an bütün tüylerinin diken diken olduğunu hissetti ve bir küfür daha savurdu içinden ben yüzlerine bakarak güvenemiyorum ama bunlar sözlerle birbirlerine güvenip evleniyor. Sonra aklına yanlış zamanda ve yanlış coğrafyada doğmuş olabileceği olasılığı geldi. Ama nafile vakit 30 Eylül 2002 gösteriyordu. Milenyumu bile geçtik dedi içinden. Birkaç gündür bir arkadaşı durmadan ısrarla devam ediyordu. Bir arkadaşının arkadaşı varmış neymiş çocuk yalnızmış, neymiş artık bir şeyleri yeniden denemenin zamanıymış. Dış hattı çaldı. İçini bir korku ve ürperti aldı orda düşüp bayılabilirdi. En son bu ahizeyi kaldırdığında peşini bırakmayan deli herifti. Kendini yakmaktan intihar etmekten ve sonrada kendini yakmaktan vazgeçip Nehir’i yakmak istediğinden bahsetmişti. Bütün bunları aklından geçirerek ve yüzünü buruşturarak uzandı ahizeye sonra; Alo kelimesini duyunca karşı taraftaki sesin ısrarcı arkadaşının olduğunu anladı. Neyse ki beynine ağrılar girmesine sebep olan Selimin sesi değildi ve içinden çok şükür diye geçirdi. Gülay’ın ısrarcı ve yankılan sesiyle irkildi. Veriyorum bugün senin numaranı çocuğa ve senin çok sevdiğin programda listesine ekleyecek dedi ve sırıttı Gülay. Hayır, istemiyorum demeye kalmadan telefonun kapalı sesini duydu. Gülay telefonu kapatmıştı. Bugünlerde hiçbir şeye yetişemiyorum diye düşündü. İşlerine gömülmeye başlamasının zamanı gelmişti ve ilk fatura bilgisi gelmişti internet üzerinden bunları notlarına ekledi. Bilgisayar sistemine girmesi gereken faturaları toparladı. Yavaş yavaş klavyesinin tuşlarına dokunmaya başladı. Çalıştıkça çalışası gelmişti, Saati bir daha kontrol etti ve saat 11:55 olmuştu yemek zamanıydı. Pazartesi ve yemek zamanı her şeye rağmen buna bayılıyordu. Çünkü çok ama çok sevdiği aşçıları köfte patates yapardı. Belki bilmezdi insanların pazartesinin sıkkınlığından kurtarmaktı niyeti, belki de pazartesileri kendini böle mutlu ediyordu aşçıları. Yemeğini yedi ve yukarı çıktı. Dış hattı çaldı gene yeter artık yeter bir nehirsiz bir işin yapın diye hayıflandı ve garip ürperti aldı içini. Alo dediğinde Selimin sesini yerine Gülay’ın sesini duymak çok ama çok iyiydi. Arkadaşının arkadaşına numarasını verdiğini söyledi.— İyi yaptın verdin nasıl olsa iki günde sakladıklarımdan ve sıkılacak ve gidecek.
— Bakalım biraz konuş beğenmezsen zaten sevgili olacak değilsin, arkadaş olursun
— Uffffff Gülay benden çok sevgilim olmasını istiyorsun
— Tamam nehir ne halin varsa gör, kolay gelsin
— Görüşürüz, Kolay gelsin.
Tekrar faturalara uzanıp, klavyesinin tuşlarına uzanması birkaç saniyesini aldı. Saati tekrar kontrol ettiğinde artık günün bitiş zamanı gelmişti ve girdiği faturalara bakarak dudak bükmüştü. Giremedikleri yanında hiç gibiydi girdikleri. Bir hafta yatması ona böle bir miras bırakmıştı. Cumartesi bile fatura girecekti belki de. Nitekim de öle oldu. 5 Ekim sabahı gene masasının başında fatura bulurken buldu kendini. İstemediği programı gene açmayı unutmuştu. Faresine uzandı programı açtı. Birisi onu listesine eklemişti. Program ekleyen kişinin iletişim kurabilmesi için izin vermesini istiyordu. Düşündü kimseyi istemiyordu. Hayır diye uzanacakken aklına Gülay geldi. 5 gün önce vermişti ama eklememişti kendi bu bilmediği çocuk. Merak ve Korku ile neyse diye geçirdi ve izin verdi program ve ilk iletisini aldı.

Ve Bittigim An

cocukozgur | 07 July 2007 02:58

Patlayan silah sesimi yoksa her şeyi dediği Yılmaz’ın gömleğindeki kan lekelerimi Nehir’i iyice irkiltmişti bilinmez ama Yılmaz son bir hamleyle kocaman ellerini Nehir’e uzattı ama faydasızdı her şey boylu boyunca düştü ve kaldı. Gece karanlığını andıran gözlerini açık tutmak için gösterdiği çaba yetersiz kaldı ve göz kapakları kapandı. Yaşadığı şaşkınlığı üzerinden atan Nehir, yeni yeni soğumaya başlamış olan cesedin kıvırcık saçlarını düzeltti ve yüzünde kalan zamana ve hayata inat silinmemek için direnen izleri gördü. Suratını astı ama sonra gelen aklına Yılmaz’ın hep söylediği iki söz aklına geldi. “Dudak Bükmek Yasak” ve “Dünyada Ölümden Başka her şeyin bir çaresi vardır”. Galiba bu defa hakkı vardı dudak bükmeye. İlk önce cesedi ve kendini bir daha süzdü. Nehir’in boyu Yılmaz kadardı, saçları omuzlarına kadar dökülmüş, teni doğuştan yanıktı. Son zamanda verdiği kilolarla sokaktaki serçeleri andıran vücudu, nehir içindeki yosunları andıran ve onları kıskandıracak şekilde olan yeşil gözleri, hemcinslerine göre daha kemikli, pürüzsüz ve ince parmaklı elleri ve belki ismi verilirken kimsenin tahmin edemeyeceği bir uyuma sahipti gözlerinin rengi ve ismi. Bayılırdı buna ondan bazen kendisine nehir denilmesini istemez yosun demesini isterdi. Yerdeki cesedi bir kez daha süzdü. Artık ne adıyla uyumlu gözlerine seviniyordu nede kendine yosun demesini istemeyecekti. Yosunun bulucusu Yılmaz yerde boylu boyuna uzanıyordu. Nerelerden nereye diye düşünüyor. Bir zamanlar güvenemediği hayatı yeniden kendine sevdiren ve ellerini tutan insana bakıyor. Bakmanın bir faydası olmayacağına karar verdikten sonra, belki diye, bir defada sarsmayı denedi. Umutsuzca bir umuttu onun için ama Yılmaz onun her şeyiydi. Artık gidenlerin memnunmudur? Bilinmez yerinden ama ceset onun sarsmasına inat ceset katılaşma ve soğumaya devam etti. Ne yapacağını bilemedi ve gömlekteki kan lekelerine takılı kalan gözleriyle hayal dünyasına daldı.
Ambulans sirenin sesine bir daha irkildi. Sonra hayallerden gerçeklere baktı. Yılmaz’ın İlk tanıştıkları gün cümlesi aklına geldi. “Umarım rahatsız etmiyorumdur”. Ne rahatsızlığıydı, yeniden hayata döndüren insandı yılmaz hep mutluluk ve rahatlık katmıştı ama hayatın yeni bir dönemeciydi. Yılmaz’ı kayıp etmişti. Saçlarını okşadı kalk kalk diye bağırarak. Nafile kapanmış gözlerden onu sevindirecek ne bir kıpırtı nede bir pırıltı alabilmişti.