bildirgec.org

marisa berenson hakkında tüm yazılar

Benim Adım Aşk; I Am Love (2009)

queennothing | 07 January 2011 17:45

1971 doğumlu İtalyan yönetmen Luca Guadagnino‘nun (Melissa P. ile tanıyoruz) yönetmenliğini üstlendiği sinema filmi “Io sono l’amore” (I am Love – Benim Adım Aşk) 2009 senesinde çekildi. Ülkemizde 2011 Ocak ayında gösterime girmesi beklenen yapım, En İyi Yabancı Film dalında Altın Küre’ye aday gösterildi. İngiliz aktris Tilda Swinton‘un başrolünde yer aldığı filmde Marisa Berenson, Flavio Parenti, Edoardo Gabbriellini, Alba Rohrwacher, Maria Paiato, Diane Fleri, Pippo Delbono, Waris Ahluwalia ve Gabriele Ferzetti gibi isimler de rol alıyor. Swinton’un uğruna İtalyanca ve Rusça öğrendiği “I am Love”, seyircisine sakin ve huzursuz bir 2 saat sunuyor. Emma Recchi, evli, çocuklu ve orta yaşlı bir kadındır. Tavır ve tabularından tatminsiz olduğunu anladığımız Emma, ailenin büyükbabasının yaptığı bir açıklamayla, sahip olduğu tekstil firmasının oğlu ve torununa bıraktığını öğrenir. Bunun üzerine iş seyahatine çıkan baba ve oğulun yanı sıra evin kızı da okul için evden ayrılır. Koca evde bir başına kalan Emma, burjuvazinin tartışılmaz kurallarını bozacak ve kendini yasak bir aşkın içinde bulacaktır.

Yönetmen Quentin Tarantino‘nun favorileri arasında yer alan film, izlenmeye değer başarılı bir romantik drama.

Cabaret (1972)

queennothing | 01 December 2010 12:17

Joe Masteroff’un kitabından uyarlanan müzikal filmCabaret” (Kabare), 1972 senesinde vizyona girdi. Oscar Ödüllü Amerikan sinemacı Bob Fosse‘nin yönetmenliğini yaptığı filmde Amerikan aktris Liza Minnelli, İngiliz aktör Michael York, 2004’te hayatını kaybeden Alman aktör Helmut Griem, Joel Grey, Marisa Berenson ve Fritz Wepper rol alıyor. Film, ‘En İyi Yönetmen’, ‘En İyi Müzik’ ve ‘En İyi Set Dekorasyonu’ başta olmak üzere toplam 8 dalda Oscar Ödülü kazandı. 1930’ların başında, Naziler’in Almanya’ya hakim olduğu sırada Berlin’de geçen “Cabaret”, insan hayatına saldıran sisteme karşı güçlü mesajlar taşıyor.

Barry Lyndon (1975)

queennothing | 18 June 2009 15:46

Usta yönetmen Stanley Kubrick‘in, “A Clockwork Orange“den sonra, 1975 yılında, William Makepeace Thackeray‘ın romanından uyarlayarak sinemaya aktardığı “Barry Lyndon“, dönem filmlerine, ‘Kubrick tarzı’ bir bakış kazandırdı. 1941, Kaliforniya doğumlu aktör Ryan O’Neal‘ın başrolünde yer aldığı film, 4 Oscar Ödülü kazanırken, Kubrick’e 3 dalda Oscar adaylığı getirdi.
Redmond Barry, babası bir düelloya kurban gitmiş, annesiyle yaşayan, kuzeni Nora’ya aşık, pasif görünümlü bir gençtir. İngiliz asilzadelerine gıptayla geçen zamanı ve Nora’ya olan aşkı, genç kadının, Yüzbaşı Quin’le olan yakınlaşmasını kıskanmasına sebep olacaktır. Çiftin evlenme kararı, Redmond’un dengesini bozar ve Quin’i, herkesin ortasında aşağılayarak, düelloya davet eder. Zor durumlarda, ‘aptal cesareti’ne güverek ani kararlar veren ve dolayısıyla sürekli hata yapan Red, Yüzbaşı Quin’in acemi ve korkak tavırlarıyla daha da cesaretlenir. Tek atışta yere yığılan Yüzbaşı Quin, ‘bir Yüzbaşı’nı öldürdüğü için’ hayatı tehdit altına giren Red’in, şehirden ayrılmak zorunda kalmasına sebep olur. Yanına, annesinin birikimlerini alan Red, yolda iki kişi tarafından soyulur.

Yönetmenlerin Bilinmeyen Yönleri

queennothing | 09 October 2008 09:11

Stanley Kubrick
Stanley Kubrick

Yönetmen” kavramı, sinema ve tiyatro sanatının en önemli unsurudur. Bir yönetmen sadece filmi değil, aylar süren çekimler boyunca tüm ekibi de yönetir aslında. Sinemayı gerçekten seven, farklı bakış açılarını kabul edebilen insanlar, bir film izlerken “yönetmen” kavramının üstüne düşer.
Sinema sanatı için bu kadar önemli bir sıfatı taşıyan insanların ‘enteresan’ olarak nitelendirebileceğimiz bazı özellikleri var. İmaj verirken izledikleri yol olsun, rahatlamak için başvurdukları yollar olsun, atmosfere girebilmek için aldıkları terapi uygulamalarına kadar şaşırtıcı bir çok şey bulunuyor.

(Sinemada imaj vermek; yönetmenin, oyuncuya istediği performansı verdirtmek için söylediği, örnek verdiği, düşündürttüğü şeyler. Mesela, “Vahşi bir aslanın üzerine koştuğunu düşün o korku ifadesini yüzüne yansıt” gibi.)

Kişisel bir şey ama ‘yönetmenler’ başlığı altında bunu da eklemek istedim; Quentin Tarantino, ayak fetişistidir. “Pulp Fiction”daki meşhur ayak masajı ve “Kill Bill” (V1 ve V2)serisiyle Uma Thurman’ın ayaklarını çok sevdiğini her fırsatta dile getiriyor. Sadece “Death Proof” filmini izleyerek Tarantino’nun ayak fetişisti olduğunu anlamak zor değil.

Quentin Tarantino
Quentin Tarantino

Casino”, “The Departed”, “Raging Bull”, “The Color of Money” gibi bir çok başarılı filmin yönetmeni Martin Scorsese, beğenmediği sahneler için asla “kötü oldu” demez; tekrar çekerken oyuncuya “gayet iyi oldu ama daha iyi olabilir, daha iyi olacak” dermiş. Çünkü, profesyonel bir yönetmenin, oyuncusunun moralini hep yüksek tutması gerektiğine inanıyormuş.