İnsanları anlamak zor.
Küçük şeylerle mutlu olabileceğimizi bildiğimiz halde neden mutlu olmuyoruz. Ufak şeylere çok çabuk sinirlenebiliyor fakat küçük şeylerden mutlu olamıyoruz. Devamlı bir mücadele. Öyle bir mücadele ki gırtlak gırtlağa. Bir adım çıkabilmek için gerekirse 10 başı eziyoruz. Küfür ediyor, aşağılıyor ya da susuyoruz. Paylaşmak için değil, bir şeyler koparmak için uğraşıyoruz.
Böyle davranıyoruz çünkü hayat gerçekten zor ve pis. Böyle davranıyoruz çünkü ezilen taraf biz olmak istemiyoruz. Onlara kızarken onlar gibi oluyoruz. Çarkın dişlilerine katılıp yağlanıyoruz, yağlıyoruz. Zamanla aynadakinin kim olduğunu kendimize sormaya cesaret edemiyoruz. Aynaya bakmaktan korkuyoruz. Ama hala pis değilmiş gibi davranmaya devam ediyoruz. Aslında bunu düşünecek zamanımız bile olmuyor. Çünkü hızla dönen bu çarkın dişlilerinden biriyizdir artık. Nereye gittiğimizin, ne hale geldiğimizin farkında bile olmuyoruz. Hayattan keyif almayı, eğlenmeyi, sevmeyi ve sevilmeyi unutuyoruz. Yaşamayı sadece hayatta kalmak sanıyoruz. İşte o zaman aslında yaşayan cesetler oluyoruz. Gömülü olanlardan tek farkımız nefes alıyor oluşumuz. Belki de yatacak mezarımız olmadığı için hala nefes alıyoruz.