Korsanlık ve yağmacılık her devirde olmuştur. Bahsedeceğim olayın da bir geçmişi var. Tesadüfen oluşan bir durumun, yağmacılığa ve belki de korsanlığa dönüşerek günümüze kadar nasıl ulaştığını anlatıyor.
Olayımız İngiltere’nin batı kıyıları ve özellikle Devon isimli kıyı kasabasında geçiyor. Buradaki insanlar yüzyıllar önce kıyılarda ateşler yakarlarmış. Gecenin karanlığında fırtınalı havalarda, gökyüzü delinmiş halde yağmurlar yağarken, göz gözü görmez haldeyken, gemi kaptanları kıyıdaki bu ateşleri fener zannederler ve olumsuz koşullardan kurtulmak için teknelerini oraya yaklaştırmaya çalışırlarmış. Kurtulma ümidiyle kıyıya çok yaklaşan gemiler, kayalıklara bindirir, paramparça olur, kaptan suratı şallak mallak vaziyette teknesini mi kurtarsın, malları mı kurtarsın ne yaptığını bilmez halde debelenirmiş. Canını kurtarmak isteyen denizciler kendilerini kıyıya zor atar, yaralı maralı sağ kalmaya çalışırlarmış. Ertesi sabah da buranın halkı kıyıya vuran malları görüp, bunlarda nereden geldi diye şaşırıp ama yine de sahibi kimdir, nedir ne değildir diye araştırmadan toplamaya koyulurmuş.
Gel zaman git zaman bunun gerçek nedenin kıyıda yaktıkları ateşleri fener zanneden gemilerin parçalanmaları sonucunda olduğunu idrak etmişler ancak tıspıs olmuşlar, ses seda çıkarmadan biraz da salağa yatarak bu durumlarını devam ettirip denizden gelen mallarla günlerini gün etmişler, yağmacılıkları had safhaya ulaşmış, sağ kalan tayfalar bunların ellerine düşmemek için anında toz olup canlarını kurtarmaya bakmışlar. Böylece yaşamlarını sürdürmüşler mutlu mesut yaşamışlar. Modern zamanlarda unutulan bu gelenek gel zaman git zaman babaların çocuklarına anlattıkları birer şehir efsanesi halini almış.
Tarihlerinden bir parça olan bu anılarını, tarihlerini dürüstçe yansıtabilmek, eski günlerden dem vurabilmek ve belki de gelen turistlere biraz da eğlencelik bişeyler sunabilmek adına Deniz Yağmacılığının müzesini bile kurmuşlar. Burada yağmalanan eşyalardan birçoğunu da sergilemişler.