bildirgec.org

hatıra defteri hakkında tüm yazılar

BİR BABANIN GÜNLÜĞÜ

admin | 07 December 2009 09:35

7-Aralık-1999

Bugün biraz daha kaçınılmaz sona doğru yaklaştığımı hissettim. Ellerimdeki ve ayaklarımdaki şişlikler bu sabah biraz daha artmış. Vizitten çıkarken genç doktorların yaşlı profun ardında anne ördeği takip eden yavru ördekler gibi nizamlı ve tabii yürüyüşlerine endişeli de olsa gülümsemiştim. Odanın dışından içeriye yansıyan tiz sesin yankısı kulağımda patlayıncaya dek:

Bu kadar üreyle yaşaması mucize!

Ne mucizesi be yaşıyoruz işte!

Tetkiklerimin daha iyi yapılması için daha büyük bir hastaneye sevk edileceğimi öğrendim az önce. Kaç etti bu? üç galiba?
Rengimin limoni sarıya ve göz alltlarımın morumsu haresine rağmen bizimkiler ağız birliği etmişcesine iyi görünüyorsun diyorlar. Ben gidiciyim artık belki eve bile dönemeden ölürüm bu hastane köşesinde diyorum.Ağzından yel alsın o nasıl söz diyorlar.
Kâbeyi ziyarete gelir gibi köyden, başka şehirlerden akın akın geliyor akrabalar, arkadaşlar. Herkeste ölmeden son kez görelim gayreti. Ha bir de helalleşme kaygısı.Bilmezler mi ki bu, bir hastanın damarına şu serumdan daha çok ölüm endişesi zerk eder.

Misafirim gece…

| 25 March 2009 16:18

 blufiles.storage.live.com
blufiles.storage.live.com

Gece geçmek bilmedi. Bazen böyle oluyor. İnsan hayatında bazı geceler çok uzun yaşanıyor. İşte onlardan biri, ben de durakladı bu gece. Çok yorgundum, erken uyumuştum; aniden açıldı gözlerim. Hayır, bir ses duymadım, biri de uyandırmadı. Açılan gözlerim, birden karanlığa bakakaldı. Kalktım, bir bardak su içtim ve saate baktığımda, saat ikiye beş vardı. Tekrar başımı yastığa gömdüm, yok bu gece uyku gezmeye çıkmış.
Peki, öyle olsun gece; sen ve ben beraber sabahlarız, o vakit. Daha önce açtığım gece lambamın altındaki kitaba uzandı ellerim. Jeff Abott’ın “Mahzen” adlı kitabı; oldukça heyecanlı bir kitap, zaten son sayfalardaydım, okudum ve hemencecik bitti. Tavsiye ederim, gece size misafir geldiğinde. Kitabı başucuma bıraktım. Tekrar denedim yastıkla bütünleşmeyi, nafile.
Yine ayaklandım, gecenin kararttığı evimin salonuna doğru. Köşe lambasını açtım ve kırmızı koltuğuma bıraktım kendimi, yavaşça. Yavaşça tekrar kalktım yerimden, televizyonu açmamla kapamam bir oldu. Kapama düğmesinin altındaki dolaptan albümlere elim gitti. Tüm albümleri kucaklayarak çıkarttım. Kırmızı koltuğa yayıldı, hepsini koyarken. En önce bebeklik ve çocukluk dönemi albümlerimi açtım, birer birer. Bir tanesinde ağlayan ben, diğerinde kahkahalar atan ben, derken aniden aklıma geldi; eski evimizin avlusunda koşuşturduğum ben.
Evet, hatırladım; çünkü beni kızdıran abimin peşinden deli gibi koşuyordum. Yormuştu beni ve çok ağlatmıştı o an, susturamamışlardı gün boyu. Sonra ilkokul dönemindeki fotoğraflar çıktı karşıma. Çok güldüm, 23 Nisan şenliklerinde pembe elbiseli kızı görünce; suratı buruşmuş, dizlerini birbirine dayamış V şeklinde ve bir eliyle elbisesini sımsıkı yukarı doğru tutmuş, belli ki acil tuvalet ihtiyacı gelmiş. Tekrar güldüm, çünkü fotoğrafta yanımda duran kardeşim fotoğraftaki bana gülüyordu, kahkahalarla. Şimdi de bana gülüyor mu bir yerlerden? Gülümseyen dudaklarıma akan gözyaşlarımı, ellerim kuruladı. Saat dört olmuş, daha bakılacak yığınla geçmiş hatıra defteri varken, gerisine bakamadım; benle başka gecelerde sabahlasınlar diye. Yastıkla tekrar bütünleşmeliydim, yeni bir hayat ışımadan ruhumu dinlendirmeliydim. Gecenin misafirliğine an itibari ile son verdim…