bildirgec.org

harold pinter hakkında tüm yazılar

Tam Harold Pinterlık PEN TYS TED ortak açıklaması

Paga | 28 December 2008 11:36

Tam Harold Pinter‘lık:

Suçlusun, çünkü olmadığın yerde vardın ve bilmediğin dilde propaganda yaptın.

Değerli şairimiz Şükrü Erbaş’ın başına getirilen sizin de başınıza getirilebilir:

2002 genel seçimlerinde, DEHAP çatısı altında seçime giren Emek-Barış-Demokrasi bloğundan Antalya milletvekili adayıydım. Yazan çizen bir grup arkadaşa öneri gelmişti; destek amaçlı bir adaylıktı. (Ahmet Telli İzmir’den, Çerkes Karadağ Ankara’dan adaydı) Manavgat 1. Asliye Ceza Mahkemesi, seçimlerin hemen ardından, “seçimlerde Türkçenin dışında dil kullanmaktan (Kürtçe konuşmaktan)” dava açtı. Yalnız bana değil, Antalya adayı 13 arkadaşa ve bir parti görevlisine de açıldı dava. İfademde, “Manavgat’a anılan seçim sırasında hiç gitmedim (seçimlerde ben ilçelere gitmemiş, merkezde koşturmuştum); Anadilim Türkçedir; Kürtçe bilmem, bu dava benim açımdan en başından bu nedenlerle geçersizdir” gibilerden bir savunma yaptım. Altı yıl sonra, 5 Aralık 2008 günü tebliğ edildi, 9 ay ceza vermiş mahkeme. Davada, Kürtçe bilmeyen yedi arkadaş da aynı cezayı aldı; ifade ve savunmalarında durumlarını açıkladıkları halde. Bundan daha garip olanı da, 4 yıl önce öldürülmüş olan Hikmet Fidan’a da ceza verilmiş olması. Temyiz aşaması var ama aslolan, bir mahkemenin hiçbir gerçekliği olmayan ve kendisine doğrusu söylenen bir durumda böyle bir karar vermiş olması. Düşününce, insanı derin bir umutsuzluğa düşüren bir hukuk, adalet, yargı garabeti. Üstelik Heşt TV kurulması, Üniversitelerde Kürdoloji bölümü açılması haberlerinin tartışıldığı, projeye dönüştürüldüğü şu günlerde…

Kendini yurttaş sanan bir daha düşünsün: Soğuk bir şaka mı her şey? Bu haksızlığı protesto ediyor, hukuk sürecinin Türkiye’de tükenmediğini umuyoruz –her şeye rağmen.

Harold Pinter hayatını kaybetti

queennothing | 26 December 2008 17:46

10 Ekim 1930, Londra doğumlu sinemacı Harold Pinter, 24 Aralık Çarşamba günü yaşamını yitirdi.
Onlarca TV filmine senaristlik / yönetmenlik yapan Pinter, ‘senarist’ ve ‘yönetmen’ kimliğinin yanı sıra, yazdığı tiyatro oyunları ve şiirleriyle de tanınırdı.
1981 yılında senaristliğini yaptığı “The French Lieutenant’s Woman” adlı drama filmi ve yine 1983 yılında senaryosunu yazdığı David Hugh Jones‘un yönetmenliğini yaptığı “Betrayal” adlı filmlerle iki defa Oscar’a aday gösterilen Pinter, ‘12 Eylül olayları‘ sırasında Türkiye‘ye gelmiş ve Hasankeyf için bir kampanya başlatmıştı.

Hayat Absürttür

plumprune | 27 February 2003 20:55

Hayat gerçekten çok absürd, bu yüzden de bununla ilgili bir yazı yazmaya karar verdim.

Her şeyden önce absürt’ün tanımıyla sanırım konuya girmeliyim: 20. yüzyılda ortaya çıkan, mantık zinciri doğrultusunda ilerlemeyen, tuhaflıklar tiyatrosudur

absürt. Basit bir örnekleme yapacak olursak eğer: sınıfta iki öğrenci arasında ağız dalaşı çıkması absürt değildir, ama bir öğrencinin birden takla atarak kapıya doğru ilerlemesi absürttür. Traji-komiktir absürt. Saçmalıklar arasında sıkışmış derin anlamlar içerir, ama ilk izlenim insana anlamsızlıklar dizisi gibi görünür. Her an her şey olabilir. Gariplikler birbirini takip ederken, her şey olabildiğine sıradan görünür. Bir odada geçer, sokakta geçer ama dekor genelde abartılı değildir. Her şey sadeleştirilmiştir, diyaloglar, karakterler… Ağdalı konuşmalara pek yer verilmez. Tekrarlar üzerine kurulu olduğu da söylenebilir. Sessizlik, duraklama belli başlı özellikleridir. Genelde karakterler arasında iletişim kopukluğu söz konusudur. Karakterlerden birisi diğerine göre daha seri düşünür ve konuşur, bu yüzden hep bir adım önde ilerler. Biraz daha yavaş işleyen beyniyle diğer karakter, sürekli aynı soruları yineler. Kafası hep bir yerlere takılı kalır. Kimi karakterler hayatlarının tüm sıkıntılarını ayakkabılarının ayağını sıkmasıyla açıklamaya çalışır. Ayakkabısı rahat olsa, aslında hayat da düzelecektir. Hızlı düşünme yetisine sahip olan karakter ise genelde sistemi sorgular. Ama bu hiçbir zaman, detaylı anlatımlarla olmaz. Çok basit gibi görünen sorular derin anlamlar içerir. Oyunun kaderi baştan çizilmiştir, pek çok şey darmadağın olacaktır. Ölüm, hayal kırıklığı, yabancılaşma hatta delirme gibi sonlar olağandır. Kimlik karmaşası içindeki karakterler, kim olduklarını, ne yaptıklarını ve ne için yaptıklarını sorgular durur. Samuel Beckett, Arthur Adamov,

Eugene Ionesco,

Jean Genet,

Harold Pinter, Edward Albee, bu türde eser veren belli başlı yazarlardandır. Martin Eslin bu tarza tanımlama koyan ilk eleştirmendir. Absürt kategorisine girebilecek özellikleri sıralamış, ancak başlarda pek çok çevrede tepkiler almıştır. Yayınlanan eserlerin içeriği ve onlara gösterilen ilgi sayesinde zamanla absürt, edebiyattaki yerini almış, kendini bir tür olarak kabul ettirmiştir. Ve şimdi de ben, hakkında bilgi sahibi olduğum bir iki yazardan bahsetmek istiyorum izninizle (izin vermeyenler artık okumayabilir):